31 Ağustos 2016 Çarşamba

15 dakikada gamze yaptırmak mümkün

Op. Dr. Aysun Bölükbaşı Mamak, 15 dakika gibi kısa bir sürede hem çene gamzesini, hem yanak gamzesini hatta venüs gamzesi olarak da adlandırılan beldeki gamzeleri oluşturmanın mümkün olduğunu belirtiyor.



İnsan ihtiyaç ve taleplerine göre gelişen ve şekillenen tıp, kişisel çekiciliğini artırmak için de çözüm üretmeye devam ediyor. Son zamanların yeni modası kadınlarda yanak, erkeklerde çene gamzesi… Evrensel güzellik standartlarında yerini alan ve sevimli bir çekicilik yaratan gamzeler; bazı toplumlarda ise şansın göstergesi…

Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Aysun Bölükbaşı Mamak 15 dakika gibi kısa bir sürede hem çene gamzesini, hem yanak gamzesini hatta venüs gamzesi olarak da adlandırılan beldeki gamzeleri oluşturmanın mümkün olduğunu belirtiyor.

cnntürk'ün haberine göre; Yüz gamzesi yaptırmak isteyenlerin çoğunlukta olduğunu söyleyen Op. Dr. Aysun Bölükbaşı Mamak; ağırlıklı olarak kadınlardan talep geldiğini, fakat yüzde 20 gibi bir oranla erkeklerin de çene ve yanak gamzesi için başvurduğunu belirtiyor.

Yeni bir trend olarak karşımıza çıkan gamze estetiği, yanakta iki şekilde oluşturuluyor. Kişinin isteklerine ve yüzünün elverişli olmasına bağlı olarak, isterse sürekli olarak belirgin gamzeler ya da sadece gülünce ortaya çıkan şirin çukurluklar yapılabiliyor.

Gamze oluşturma operasyonunun küçük ve ağrısız bir işlem olduğunu belirten Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Aysun Bölükbaşı Mamak, yanakta gamzeler yapılırken yanak derisi altındaki bir miktar dokunun çıkarılarak yapıldığını söylüyor.

"İdeal maaş en az 4 bin TL olmalı"

Online araştırma şirketi DORinsight tarafından yapılan "Meslek Tercihleri Araştırması"na göre, ideal bir maaş en az 4 bin TL olmalı. Doktorluk hala en prestijli meslek olarak görülürken, meslek seçimindeki en önemli kriter ise "sevilen bir iş olması".


2-5 Ağustos 2016 tarihleri arasında online olarak tamamlanan araştırmaya 5 bin 942 kişi katıldı.
Araştırma kapsamında, katılımcılara meslek tercihleri, mesleklerinden memnun olup olmadıkları, tercih yaparken göz önünde bulundurdukları kriterler ile ilgili sorular yöneltildi.

Araştırma sonucunda "Şu anda çalışıyor musunuz?" sorusuna yanıt veren her 4 katılımcıdan 3'ünün (yüzde 75) halen bir işte çalışmakta olduğu ortaya çıktı. Cinsiyet bazında ele alındığında ise erkeklerin yüzde 82'sinin, kadınların da yüzde 65'inin çalıştığı tespit edildi.

Katılımcılara meslek tercihlerindeki en önemli kriter de soruldu. Yüzde 50 oranı ile "sevdiğim bir iş olması" seçeneği ilk sırada gelirken, bu seçeneği yüzde 35 ile "maaş", yüzde 6 ile "işin kişiye kattığı donanım" takip etti.

En prestijli meslek doktorluk

Katılımcıların en prestijli buldukları meslek yüzde 22 ile doktorluk oldu. En prestijli meslekler listesinde pilotluk yüzde 12 ile ikinci sırada yer alırken, pilotluğu yüzde 11 ile diplomatlık, yüzde 10 ile mühendislik, yüzde 8 ile yöneticilik/müdürlük ve yüzde 7 ile astronotluk takip etti.

"Küçükken keşke olsaydım" denilen meslekler listesinde de doktorluk yüzde 19 ile ilk sırada yer aldı. Sıralamada doktorluk hayalini pilotluk (yüzde 15), öğretmenlik (yüzde 12), mühendislik (yüzde 10) ve avukatlık (yüzde 6) meslekleri takip etti.

Aylık maaş en az 4 bin TL olmalı

Katılımcıların yüzde 80'i üniversitenin meslek tercihleri üzerinde etkisi olduğunu, yüzde 7'si ise etkisi olmadığını düşünüyor.

Üniversite seçimine bakıldığında ise tercih yaparken üniversitenin sağladığı iş olanakları yüzde 59, eğitim kadrosu yüzde 43, uygulamalı çalışma alanı yüzde 31, öğrenciye sağladığı farklı olanaklar yüzde 28, üniversitenin bilinirliliği yüzde 21 ve kampüs yüzde 16 ile belirleyici temel unsurlar arasında yer alıyor.

"Bir kişinin aylık ortalama maaşı sizce ne kadar olmalıdır?" sorusu sorulduğunda ise katılımcıların yüzde 37'si 4 bin ila 6 bin TL aralığını, yüzde 36'sı 2 bin ila 4 bin TL aralığını, yüzde 12'si 6 bin ila 8 bin TL aralığını ideal maaş olarak gördüğünü belirtti. (cnntürk.com.tr)

23 Ağustos 2016 Salı

Çocuklarınıza kefir yedirmeniz için 10 neden

'Uzun yaşama iksiri' diye bilinen kefirin faydaları, çocuklarınıza sağlıklı büyümenin kapılarını açıyor


Zeka, kemik ve kas gelişiminden bağışıklık sistemini güçlendirmeye kadar pek çok faydası bulunan kefir, hormon dengesi için de çok gerekli bir besin. Bu mucizevi besini çocuklara sevdirmenin yollarını Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları- Çocuk Nefrolojisi Uzmanı Prof. Dr. Mahmut Çivilibal, anlattı.

Kefir, yıllar boyu Kafkaslarda sıkça tüketilen ‘uzun yaşama iksiri' olarak adlandırılan, uzun zamandır hayatımızda olan, bağırsakta bulunan zararlı bakterileri yok etmeye ve yararlı bakterileri korumaya yönelik de faaliyet gösteren mucizevi bir besindir.

İnek, koyun ve keçi sütüne karnabahar benzeri canlı organizma içeren kefir granülleri eklenerek elde edilir. Eğer uygun koşullarda saklanırsa yıllarca aktivitelerini korurlar. Kefir, kefir taneleri ile elde edilen etilalkol ve laktik asit fermantasyonlarının bir arada oluştuğu bir süt içeceğidir. Kefir tanelerinin boyutları 0,5-3 cm arsasında değişir ve fındık ya da buğday tanesi büyüklüğünde beyaz, beyaz-sarı arası renklerde küçük karnabahar veya patlamış mısır görünümündedir.

TAM BİR SAĞLIK DEPOSU

Kefir, vücudun temel fonksiyonlarında ve çeşitli faaliyetlerinde kullanılan mineraller ve esansiyel aminoasitler bakımından zengindir. Kefirde bol miktarda bulunan ve esansiyel amino asitlerden bir tanesi olan triptofan, rahatlatıcı ve sinir sistemini düzenleyici bir etkiye sahiptir. Ayrıca harika bir biyotin kaynağıdır. Biyotin, folik asit, pantothenic asit ve tüm B vitaminlerinin emilimini sağlayan bir B vitamini türevidir olup karaciğer, böbrekler ve sinir sisteminin düzenlenmesinde etkili rol oynar. Kefir, kalsiyum, fosfor ve magnezyumdan zengin olup sinir sistemi üzerinde rahatlatıcı etkisinin yanı sıra hücre gelişimi ve enerji ihtiyacının karşılanması için vücutta karbonhidrat, yağ ve proteinlerin en iyi şekilde kullanılmasına yardımcı olur. İştahsızlık, uykusuzluk, üst solunum yolu enfeksiyonları ve alerji gibi durumlara da iyi gelir. Kefir; B12, B1 ve K vitamini bakımından da zengindir. Bu vitaminlerin yeterli alınması durumunda cilt, böbrek, karaciğer ve sinir sistemine sayısız fayda sağladığı bilinmektedir. Kolaylıkla sindirilebilen besleyici bir süt ürünü olduğu için çocuklar, bebekler, hamileler, iyileşme dönemindeki hastalar, kabızlık ve sindirim sistemi problemi çeken insanlar için ideal bir içecektir.

ÇOCUKLARA KEFİR YEDİRMENİN YOLLARI

Çocuklar için önerilen günlük kefir miktarı bir yaşından sonra bir çay bardağıdır. İki yaşından sonra çocuklarda da tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi ne kadar yoğurt tüketiyorsa o kadar kefir tüketebilir. Kefiri tüketmeyen çocuklar için en iyi yöntem kefiri yemeklerin içine saklayıp vermektir. Kefirli sütlaç, çörek veya kek gibi.

KEFİRİN FAYDALARI

• Bebeklikten ergenliğe kadar; kemik, kas ve dişlerin gelişimi için gerekli olan vitamin, mineral ve protein desteğini sağlar.

• Bağışıklık sistemini güçlendirir ve enfeksiyonlara karşı direnci arttırır.

• İştah açar ve beslenmeye güçlü destek olur.

• İshale ve kabızlığa iyi gelir, kansızlığı önler.

• Görme yeteneğini güçlendirir.

• Yaraların hızla iyileşmesini sağlar.

• Zeka gelişimine önemli katkı sağlar.

• Astım ve allarjiye karşı direnç oluşturur.

• Büyümeyi hızlandırır, boy uzamasına ve sağlıklı gelişime yardımcı olur.

• Hormon dengesini sağlar, ergenlik dönemine pozitif etkinlik katar.

KEFİRLİ SÜTLAÇ TARİFİ

Sütü biraz azaltıp kefiri ekleyerek her türlü sütlü tatlıyı kefirle hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

-750 ml süt

-2 su bardağı kefir

-1 su bardağı şeker

-Küçük bir limonun kabuğu

-1/2 su bardağı pirinç

-1/2 paket vanilya

-2 çorba kaşığı pirinç unu

Yapılışı:

Pirinçler yıkanır, suyunu süzdükten sonra kısık ateşte 1 su bardağı su ile haşlanır. Süt, şeker ve vanilya ekleyip kaynatılır. Pirinç ununu 2 çorba kaşığı soğuk su ile karıştırıp, tencereye akıtarak ekleyin. Süt miktarı azaltıldığı için daha koyu bir kıvamda olabilir. Ocağın altı kapatılarak, soğumaya bırakılır, oda sıcaklığına geldiğinde kefir eklenip iyice karıştırılır. Kaselere boşaltıp soğuduktan sonra afiyetle yedirilir. Sözcü

Tarçınla Saç Rengi Nasıl Açılır?

Doğaya başvurarak saç rengini parlak hale getirmek mümkün. Ayrıca bitkileri ve sebze kabuklarını kullanarak saçınızın rengini değiştirebilirsiniz. İşte tüyolar!


Hazır boyaların zamanla saçı yıprattığı gerçeği, doğal uygulamaları daha çok gündeme getirdi. Saçınızı boyadıktan bir süre sonra renginin matlaşması ise ayrı sorun. Farklı yollarla, doğaya başvurarak saç rengini daha etkili ve parlak hale getirmek mümkün. Ayrıca bazı bitkileri ve sebze kabuklarını kullanarak saçınızın rengini değiştirebilirsiniz. Kimyasal boya olmadan renk değişimi istiyorsanız bazı doğal uygulamalardan söz etmek istiyorum. Saç tonunu ayarlama ve genel görünüşünü güzelleştirmenin yollarında doğa en iyi şekilde size yardımcı olacaktır.

Koyu saça biberiye ile mükemmel sonuç

Biberiye ve adaçayından yarım fincan alarak bir tencereye koyun, üzerine sıcak su dökün.
2 gün boyunca demlenmesini bekleyin. Yıkayıp iyice kuruttuğunuz saçlarınıza sürün.. 20 dakika bekledikten sonra durulayın. Düzenli olarak yapmaya devam ederseniz saçlarınız iyice koyulaşır ve ışıltılı görünüm kazanır. Eğer bazı teller hafifçe beyazlamaya başlamışsa biberiye onları kapamada mükemmel bir doğal boya işlevi görür. Ayrıca uzamasını hızlandırır, telleri güçlendirir.

Siyah saç tutkunlarına

Siyah çay size en iyi doğal boyadır! 1 avuç çayı 30 dakika boyunca demleyin daha sonra durulayın. Hergün sürdüğünüzde saçınız gittikçe siyah bir görüntüye kavuşacaktır.

Cevizle gizemli siyahlık

Ceviz, saçı koyulaştırmak için çok etkili. Ama saça sürerken eldiven kullanın. 2 kaşığı ceviz kabuğunu bir tülbente bağlayarak kaynar suya koyun ve 2 saat bekletin. Şampuanladıktan sonra bu suyla durulayın. 1 saat geçince tekrar durulayın. Haftada 2 kez yapılan uygulamayla saçınızda gizemli bir siyahlık meydana gelir.

Tarçın ve bal

Tarçının da saç rengini açan özelliği olduğunu biliyor muydunuz? 2 kaşık bal ve zeytinyağını karıştırın. İçine 1 çorba kaşığı tarçın ekleyin. Saçınıza sürün yarım saat kadar bekletin. Haftada 2 kez yapılırsa saçınız iki tona kadar açılır.

Kızıl renkte soğan kabuğu

Soğan kabuklarını suda kaynatın ve saçınızı bu suyla durulayıp yarım saat kadar bekletin. Düzenli kullanımda gerçekten güzel sonuçlar veriyor. Kızıla boyalı saçı olanlar her şampuandan sonra bunu yapmalı. Çok özel bir kızıla dönüşür.

Doğal oksidan

Bal, doğal oksidan özelliklere sahiptir. İçine bir miktar kabartma tozu ekledikten sonra saçınıza sürün. 1 saat sonra şampuanlayın. Saçınızın gittikçe açıldığını göreceksiniz.

Isırganla gelen siyahlık

2 avuç ısırganın üzerine sıcak su dökün ve 2 gün bekletin. Bu suyu saçınıza sürün ve 2 saat sonra durulayın. Koyu, çok parlak saçlarına sahip olursunuz.

Günümüzde doğal yöntemlerden faydanalan herkes, çevresinde fark yaratan güzelliğe sahip olur. Cildinize, bedeninize nasıl uyguluyorsanız saçınızı da bu hazinelerden mahrum etmeyin. Yeşil örtüden gelen onlarca nimetin yarattığı etki saçınıza yansısın.

Sarı saçlar için papatya ve nergis:

2 su bardağı sıcak suya kurutulmuş nergis papatya çiçeklerini koyun ve 30 dakika demlenmeye bırakın. Saçınızı yıkadıktan sonra bu losyon ile ıslatın. Ve havlu sararak bekleyin. Buzdolabında bu suyu saklayın ve her yıkamadan sonra uygulayın.. Saçlarınız daha sarı daha parlak olacaktır.
Besininiz ilacınız, doğa dostunuz olsun.

Herbalist Tarkan Güveloğlu / mahmure

21 Ağustos 2016 Pazar

Sarımsak ile bir gecede uçuklardan kurtulun

Sarımsak, nitrat, sodyum, potasyum, selenyum, kalsiyum, magnezyum, silikon, hidrojen sülfit, fosforik asit, C, D ve B vitaminleri, fitosterol ve doğal yağlar içerir. Ayrıca allisin olarak bilinen bir içeriği de vardır. Araştırmalara göre bu madde enfeksiyonların çabuk iyileşmesine yardımcı olur. 


Sarımsak kan dolaşımını arttırır ve kardiyovasküler problemlere karşı koruma sağlar. Ayrıca diyabetli insanlar için çok iyidir, kolestrol seviyelerini düşürür, serbest radikallerin etkileriyle savaşır ve bir çok hastalığa karşı koruma sağlar.

Bir gecelik tedavi

Bir diş sarımsağı kesin veya doğrayın, sonra da doğrudan uçuğun üstüne uygulayın. Eğer büyük bir uçuksa, bunu taze dişlerle yineleyin. Ilık suyla durulamadan önce 10 dakika boyunca uçuk üzerinde tutun. Bu tedavi biraz kaşıntı veya yanmaya sebep olabilir, ama bu belirtiler bir kaç saniyede kaybolacak, endişelenmeyin.

Ayrıca, sarımsak bu uçukların sebep olduğu genel acıyı azaltabilir ve uçuğu bir kaç saat içinde ortadan kaldırabilir. Eğer tamamen gitmezse, bu tedaviyi gün içinde ve gece de uygulamaya devam edin.

Bir diğer seçenek ise sarımsağı ezip bir macun haline getirmek, uçuğa uygulamak ve gece boyunca bir bandajla üstünü kapatmaktır. Sabahları, sarımsağı yıkayabilirsiniz ve uçuğunuzun ne kadar kuruduğunu görebilirsiniz.

17 Ağustos 2016 Çarşamba

80 binde bir oluyor

Bu gördüğünüz istatistiklere göre yaklaşık 80 bin doğumda 1 gerçekleşen bir olay.


Fotoğraflar İspanya'dan geçtiğimiz pazar günü çekildi ve bir bebeğin anne karnındaki amniyotik kesesi ile birlikte doğuşunu gösteriyor. Ancak daha enteresan olan birkaç dakika önce bu bebeğin ikizi tamamen normal şekilde dünyaya geldi.


Maviye dönmüş kordonu boynuna dolanmak üzere görülen yenidoğan buradan nefes almaya devam ederken, amniyotik kesenin bebeğin vücudunu sıkıca sardığı görülüyor.


Amniyotik kese normalde annenin doğum öncesi suyunun gelmesi ile çatlar ve hararetli doğum sürecinde tamamen yok olur. Bu inanılmaz görüntüler çok kısa sürede internette 7 milyon insan tarafından izlendi.



Hürriyet

Kömür dişleri beyazlatıyor mu

Sosyal medyada hızla yayılan dişleri kömürle fırçalama modasına uzmanlardan uyarı geldi. Dişleri beyazlattığı iddiasına uzmanlar sağlık uyarısı yapıyor.




Oksijen uygulanıp tozlaştırılmış karbondan oluşan ve “aktif kömür” diye de bilinen madde, blogcular ve YouTube yayıncılarının yeni gözdesi.

Sosyal medyada giderek daha fazla sayıda genç, diş macunlarına sulandırılmış aktif kömür katarak dişlerini fırçalayıp sonuçlarını paylaşıyor. Durulamadan sonra dişlerin daha beyaz olduğu iddia ediliyor.

Ancak bu bir şehir efsanesi… Independent gazetesine konuşan İngiltere Ağız Sağlığı Vakfı Başkanı Dr. Nigel Carter, aktif kömürle diş fırçalamanın sağlığa zararlı olduğu uyarısı yaptı.


Carter, “Kömürün dişleri beyazlattığına dair hiçbir bilimsel kanıt yok” dedi. "Önce" ve "sonra" diye paylaşılan fotoğraf ve videolar bu nedenle yanıltıcı.

Uzmanlara göre dişler kirli olduğunda, kömür de dahil olmak üzere aşındırıcı her tür madde yüzeysel lekeleri yok edebilir.

Ancak bu tür yöntemler diş minesine kalıcı hasar verebildiği gibi, kullanılan maddelerin içeriğinde sağlığa zararlı maddeler varsa çok daha ciddi sonuçlar da doğurabilir.

Uzmanlar, bilimsel ortamlarda test edilip onaylanmış ağız sağlığı ürünleri kullanmak gerektiğini vurguluyor. Hürriyet

13 Ağustos 2016 Cumartesi

Kitap okumak ömrü uzatıyor

Bilim insanları düzenli kitap okuyan insanların iki yıl daha uzun yaşadığını ortaya koydu.


Araştırmada, kitap okumayan ve düzenli kitap okuyan insanların yaşam süresi karşılaştırıldı. ABD’li uzmanların edindikleri sonuç, kitap okuma alışkanlığının yaşam süresini uzattığı yönünde oldu.
Yale Üniversitesi’nde yapılan araştırmalarda, haftada en az birkaç saat kitap okuyan kişilerin okumayanlara oranla 2 yıl daha fazla yaşadığı belirlendi. 3 bin 635 kişi ile yapılan incelemede, haftada 3.5 saat kitap okumak, biraz daha uzun yaşamak için ideal. Ayrıca haftada 3.5 saat kitap okumanın ölüm riskini yüzde 23 azalttığı sonucuna varıldı.

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Bu bölgedeki sivilceleri sıkmak ölüme neden olabilir!

Sivilce sadece ergenlik dönemindeki kişileri etkilemiyor. Her yaş grubunda görülebilen sivilceler özellikle erişkinlerde ergenlik sivilcelerine göre daha da inatçı oluyor. Üstelik bu durum ergenlik döneminde hiç sivilce problemi olmayan erişkinler için son derece moral bozucu olabiliyor.

Dermatec Polikliniği Dermatoloji Uzmanı Dr.Ata Nejat Ertek, ''Sivilceleri sıkmayın, ovalamayın ve patlatmayın. Özellikle yüzde çok önemli bir bölge vardır ki bu bölgelerdeki sivilceleri sıkmak oldukça tehlikelidir. Bu tehlikeli bölge ağız kenarlarınızdan burun köprünüze kadar olan yerdir. Buraya ölüm üçgeni adı verilmiştir. Çünkü içindeki kan damarları başın arka tarafında, beyne ait esas toplardamarlarla burada birleşiyor. Burada oluşacak bir enfeksiyon baş ağrısına, görüş kaybına, felçlere, bazen de ölümlere neden olabiliyor'' diyor.

cnntürk'ün haberine göre;Yüzünüzle sürekli temas alışkanlığınız varsa burun ve dudak kıllarını cımbızla aldığınız, cildinizde oyuk açtığınız veya sivilceleri patlattığınız her sefer, oluşan yaralarda bakterilerin toplanması ve ölüm üçgenindeki kan dolaşımına karışmasına sebep olur.

Sivilcelerden kurtulmak için A vitamininin önemli rolü vardır.Faka mutlaka doktor kontrolünde alınmalıdır.Yine çinko da cilt sağlığı açısından önemlidir.Özellikle ergenlik çağında akne sıkıntısının, sıklıkla yaşanmasının en önemli nedeni bu dönemde vücuttaki çinko miktarı düzeyi en alt seviyededir. Çinko minerali içeriği yüksek olan kabuklu deniz ürünleri, et, tavuk, balık gibi besinlerin tüketilmesinde fayda vardır.

Bir türlü kurtulamadığınız sivilce ve aknelerinizle ilgili mutlaka bir dermatoloji uzmanına danışmanızda fayda var.

Yarın ve cuma havaya bakmayı unutmayın

Gökyüzü meraklılarını yarın ve cuma gecesi görsel bir şölen bekliyor. Şehir ışıklarından uzaklaşabilenler, saatte 90 ila 110 yıldız kaymasına tanıklık edecek.


Bilim insanları, her yıl ağustosun ortalarında gözlemlenebilen Perseid meteor yağmurunun, bu kez önceki yıllara göre daha yoğun geçeceğini söyledi. Halk arasında "yıldız kayması" olarak da adlandırılan gökyüzü olayı, en güzel çıplak gözle izlenecek. TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi Baş Uzmanı Dr. Tuncay Özışık "Bu yıl, saatte 110 civarı yıldız kaymasına rastlayabiliriz. Perseid meteor yağmuru, en yoğun olarak perşembeyi cumaya bağlayan gece ve cumayı cumartesiye bağlayan gece gerçekleşecek. Bu olayı gözlemlemek için kesinlikle hiçbir ekipmana ihtiyacınız yok. Şehir ışıklarından uzaklaşıp, çıplak gözle gökyüzüne odaklanmanız yeterli" ifadelerini kullandı.

PATATES BOYUTUNDA PARÇALAR

Gece yarısı sularında iki saat boyunca yoğun meteor yağmuru yaşanacağını kaydeden Özışık, fotoğraf çekmek isteyenler için ise "Geniş açılı ve uzun poz süreli kameralar kullanarak etkileyici kareler yakalanabilir" dedi. Dr. Tuncay Özışık, Perseid meteor yağmurunun, her 133 yılda bir dünyaya yakın geçen Swift-Tuttle kuyruklu yıldızından kopan parçaların atmosfere girmesiyle yaşanacağını belirtti ve "Bu parçalar nohut ya da patates büyüklüğünde. Atmosfere girerken de yanıyorlar. Onun için Dünya'ya herhangi bir tehlike arzetmiyor" diye konuştu.

MİLYARLARCA KM'LİK YOLCULUK

Konuyla alakalı açıklama yapan Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) uzmanı Bill Cooke ise "Bu yıl göreceğimiz meteorlar yüzlerce, hatta binlerce yıl önce kopan meteor parçaları olacak. Milyarlarca kilometre yol kat eden bu meteor parçalar, yüzyıllar süren yolculuğun ardından Dünya'nın atmosferine girerken yanacaklar" dedi.

KARANLIK BİR YERDEN KUZEYDOĞUYA DÖNÜK

Astrofizikçi Doç. Dr. Hasan Hüseyin Esenoğlu "Cuma günü gece 23.00'ten sabahın ilk ışıklarına kadar Türkiye dâhil dünyanın her yerinden izlenebilecek. Şehrin ışıklarından uzak, karanlık yerlerde kuzeydoğuya dönük bir şekilde gözlemlenebilir. Ancak yeterince karanlıksa, sokak lambaları, evlerin ışıkları yanmıyorsa balkonunuzdan bile izleyebilirsiniz" dedi.Sabah

Türk kahvesi hangi kanser türlerinden koruyor?

Türk kahvesinin keyifli içimine bir de sağlığa olan faydaları eklendi


Toplumumuzda hemen herkesin günde en az bir fincan içtiği Türk kahvesi, kadınlara ve erkeklere çeşitli kanser türlerinde koruma sağlıyor. Diyetisyen Melis Destereci, Türk kahvesinin hangi kanser türlerine karşı koruyucu olduğunu şöyle anlattı.

YAŞLANMAYI GECİKTİRİYOR

Son yapılan araştırmalarda Türk kahvesinin DNA ve kanser hücresi ile ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. Tümör hücrelerinin ve kanseroid hücrelerin gelişimini durduran Türk kahvesi, yaşlanmayı geciktiren, kanseri önleyen antioksidanlar bakımından oldukça zengindir. Bu antioksidanlar sayesinde vücutta antikanserojenik etki göstermektedir. DNA'da değişimlere, kansere ve fonksiyon bozukluklarına yol açan serbest radikaller Türk kahvesinin içinde bulunan klorojenik asit, kafeik asit, fitoöstrojenler, polifenoller ve kafein sayesinde vücuttan uzaklaştırılır ve kansere karşı savunucu rol oynarlar.

GÜNDE KAÇ FİNCAN İÇMELİ?

Sözcü'nün haberine göre, Her gün 2-3 fincan Türk kahvesi içildiğinde kanser riskini yüzde 13 oranında azaltır. Kadınlarda özellikle meme ve rahim, erkeklerde ise prostat kanserine karşı savaş açmaktadır. Günde 3 bardak Türk kahvesi tüketen bireylerde günde 1 bardak içenlere göre, ağız, yutak ve özofagus kanserlerine yakalanma oranı yüzde 30 daha düşüktür. Son yıllarda karaciğer kanseri, dünya çapında kanser ölümlerinde yüksek oranla en önemli kanserlerin başında gelmektedir. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar bu hastalığın önemli ölçüde azaltılabileceğini göstermektedir. Türk kahvesi içenler daha az risk altındadır. Günde sadece 1 fincan Türk kahvesi ile karaciğer kanserine yakalanma oranını düşürebilirsiniz. Düzenli olarak tüketimi kolon kanseri riskini yüzde 25 oranında azaltmaktadır. Ayrıca günde 3 fincan Türk kahvesi içen kadınların hiç içmeyenlere göre bir başka kanser türü olan cilt kanserine yakalanma riski daha düşüktür. Sonuç olarak Türk kahvesinin yararını görebilmek istiyorsak günde 2-3 fincanı aşmadan, aşırıya kaçıldığında idrar söktürücü özelliği sayesinde vücudu susuz bırakabileceğini göz önünde bulundurarak, kanser hücrelerinin basit şeker dediğimiz sofra şekerinden beslendiğini unutmadan, en sağlıklı haliyle yani sade olarak tüketmeliyiz.

Açlık hissettiğinizde önce su içmeyi deneyin!

Yetişkinlerin açlık ve susuzluk hissini karıştırılmaması için susamayı beklemeden su içmesi gerektiğini söyleyen Uzman Diyetisyen Olcay Barış, bu iki hissin birbirine karıştırılabileceğine dikkat çekiyor.


Suyun kilo verme sürecinde kalori yakma konusunda da önemli bir role sahip olduğunun altını çizen Diyetisyen Barış, “Suyun iştah kontrolü açısından da büyük bir payı bulunuyor. Ayrıca, yeterli su içmek ödem oluşumunu engellediği için tartıda kişiyi rahatsız eden ani artışlar son buluyor” şeklinde konuşuyor. ‘Dengeli Beslen Harekete Geç’ Projesine rehberlik eden Uzman Diyetisyen Olcay Barış, suyun önemi ve sağlıklı zayıflama süreci dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

Yetişkinlerin açlık ve susuzluk hissini karıştırılmaması için susamayı beklemeden su içmesi gerektiğini söyleyen Uzman Diyetisyen Olcay Barış, bu iki hissin birbirine karıştırılabileceğine dikkat çekiyor. Suyun kilo verme sürecinde kalori yakma konusunda da önemli bir role sahip olduğunun altını çizen Diyetisyen Barış, “Suyun iştah kontrolü açısından da büyük bir payı bulunuyor. Ayrıca, yeterli su içmek ödem oluşumunu engellediği için tartıda kişiyi rahatsız eden ani artışlar son buluyor” şeklinde konuşuyor. ‘Dengeli Beslen Harekete Geç’ Projesine rehberlik eden Uzman Diyetisyen Olcay Barış, suyun önemi ve sağlıklı zayıflama süreci dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

"İnsan vücudunun yarısından fazlasını su oluşturur ve su, besinlerin sindiriminden bedenimizdeki artıkların dışarı atılmasına kadar tüm faaliyetlerin gerçekleşmesini sağlar. Hayatta kalmak ve sağlıklı bir yaşam sürmek için bu kadar büyük bir öneme sahip olan su, fazla kilolardan kurtulmaya da yardımcı olur. Su olmadan kalori yakmak mümkün olmaz. Aldığınız kalorileri kolaylıkla yakmak istiyorsanız suyu baş tacı etmelisiniz. Zayıflamanın ilk ve temel ilkesinin bol bol su içmek olduğunu unutmayın.”

Sağlıklı zayıflamanın kuralları

- Susamayı beklemeden su için. Su içmenin zamanı yoktur. Yemek öncesinde, sırasında, sonrasında her zaman su içmek için uygun zamandır.

- Öğünlerinizde az yağlı veya yağsız peynir, yoğurt, süt ile yağsız pişirilmiş ve yağları temizlenerek çıkarılmış tavuk, hindi, balık gibi proteinlerin yanı sıra tam tahıllı ekmek, yulaf, sebze, meyve, kuru baklagilller ve bulgur gibi iyi karbonhidratları karıştırarak yiyin.

- Uyandıktan sonra en kısa sürede kahvaltı yapın.

- Düzenli uyuyun.

- Hayatınızda egzersize yer açın.

- Şeker, mısır şurubu, beyaz un ve yağ oranı yüksek besinlerden uzak durun.

- İçeceklerden gelen kalorileri göz ardı etmeyin.

- Beslenmenizi çeşitlendirin. Tek tip beslenmek veya hep aynı besinleri yemek sizi kısır döngüye götürür ve besin yetersizliklerine neden olur.

- Hepsinden önemlisi azimli ve iradeli olun. Vücudunuzun yedek parçası yok, ona iyi bakmak zorundasınız. Sağlığınızı korumak, hastalıklardan kaçınmak ve yaşam kalitenizi yükseltmek için kendinize yapabileceğiniz en iyi yatırım doğru beslenmedir.

9 Ağustos 2016 Salı

Zayıflamaya yardımcı olacak 8 uygulama

Fit olmanın sırları artık cebinizde...


Spor yapmaya karar verdikten sonra ihtiyacınız olan en önemli şeyler; motivasyon ve doğru yönlendirmelerdir. Bu konuda size yardımcı olacak ve hatta bir Olimpiyat sporcusu gibi antrenman yapmanızı sağlayacak uygulamalarla işiniz çok daha kolay.

iPhone, iPad veya Apple Watch'unuz varsa spor yapmaya hazırsınız. Dünyanın en başarılı fitness hocalarıyla spor yapabilir, motivasyonunuzun hep yüksek olmasını sağlayabilirsiniz. İşte sizi fit olma Olimpiyatlarına hazırlayacak 8 uygulama…

ClassPass – Tek başınıza spor yapmaktan sıkıldıysanız, Class Pass tam size göre. Sayısız dersi keşfedin ve sonraki antrenmanınız için bir dokunuşla rezervasyon yapın.

Komoot – Bu yazı dışarıda geçirin. Komoot, ne kadar uzaklaştığınızı ve ne kadar yolunuz kaldığını her zaman bilmeniz için offline haritalar, sokak sokak sesli yol tarifi ve sürekli ilerleme durumu güncellemeleri sunar. Tırmanış, bisiklet rotaları ve dağ bisikleti yollarına ilişkin önerilerde bulunabilir ve en iyi maceralarınızı paylaşabilirsiniz. Apple Watch ekranınızdan da gideceğiniz yön ve katettiğiniz mesafeyi takip edebilirsiniz.

Record by UA – iPhone ve Apple Watch'unuzdan kullanabileceğiniz Record by Under Armour sayesinde bir Olimpiyat sporcusu gibi antrenman yapın. Uygulama, fitness hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olmak için uyku, fitness, aktivite ve beslenme durumunuzu takip eder.

Noom Healthy Weight Loss Coach – Olimpiyat sporcularından ilham alıyor fakat günlük motivasyona mı ihtiyaç duyuyorsunuz? O zaman Noom'dan bir fitness koçuna ihtiyacınız var. Koçunuz, ilerleme durumunuzu uygulamada takip ederek hedeflerinize ulaşmanız için basit görevler verir.

Strava – Olimpiyatlarda Altın Madalya kazanmanın hayalini mi kuruyorsunuz? Arkadaşlarınızla yarışarak ve kendi rekorlarınızı kırmaya çalışarak Strava'nın puan cetvellerinde üst sıralara yükselin. Strava, koşularınızı ve bisiklet turlarınızı GPS aracılığıyla takip eder, gerçek zamanlı istatistiklerinizi görüntülemenizi ve ilerleme durumunuzu sosyal medyada paylaşabilmenizi sağlar.

YogaGlo – Harika bir yoga uygulamasıdır. Koşu, bisiklete binme, çapraz antrenman, dövüş sanatları, golf ve benzeri sporları tamamlayan özel dersler de içerir.

Sweat with Kayla – Bu yaz spor salonuna gitmeden biraz ter atmak mı istiyorsunuz? O zaman dünyaca ünlü kişisel antrenör Kayla Itsines'in geliştirdiği Sweat with Kayla uygulamasıyla minimum ekipmanla, hatta ekipmansız 28 dakikalık hızlı antrenmanlarla idealinizdeki bikini vücuduna ulaşın.
Freeletics – Her yerde yapabileceğiniz vücut ağırlığı egzersizlerine odaklanın. Sözcü

Aşırı kilo ‘beyni yaşlandırıyor’

Bir araştırmaya göre aşırı kilolu insanların beyinleri, zayıf akranlarına göre 10 yıl daha yaşlı görünüyor.



İnsan beyni, bilgiyi ileten kısım olan ak maddeyi zamanla, yani yaşlandıkça doğal olarak kaybediyor.

Cambridge Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma ise aşırı kilonun bu kaybı hızlandırdığını ortaya koydu.

Bir diğer deyişle 50 yaşındaki kilolu bir insan, 60 yaşındaki zayıf bir insanla aynı beyin yapısına sahip oluyor.

ORTA YAŞTA DAHA BELİRGİN

Cambridge Yaşlanma ve Nörobilim Merkezi’nde yapılan araştırmada 20-87 yaşlarındaki 473 kişi incelendi.

Kilonun beyindeki ak madde oranını ancak orta yaştan itibaren etkilediği görüldü.

Fakat bu farklılığın beynin işlevlerine nasıl yansıdığı henüz anlaşılamadı: Araştırmaya katılan kilolu ve zayıf gruplarda bilgi ve kavrayış açısından fark görülmedi.

Araştırmacılar şimdi kilonun örneğin demans gelişimini etkileyip etkilemediğini görmek için çalışmalarını sürdürmek istiyor.

Ekibin lideri Dr Lisa Ronan, kilonun mu beyni yoksa beynin mi kiloyu etkilediğini de henüz bilmediklerini söyledi.

Çalışmaya katılan bir diğer isim olan Profesör Sadal Farooqi ise kilo kaybı durumunda beyinde kaybolan ak maddenin yeniden oluşup oluşmadığını da ortaya çıkarmak istediklerini belirtiyor.

Mutlu çocuk yetiştirmenin 10 kuralı

Uzman Psikolog Aile ve Çift Terapisti Gamze Eser, mutlu çocuk yetiştirmenin tüm ebeveynlere kılavuz olabilecek 10 altın kuralını açıkladı.


1.Tutarlı olun

Tutarlılık; herkesin kendisi için istediği ama çoğu zaman karşısındakine uygulayamadığı bir kavramdır. Çocukların yetiştirildiği ortamda olması gereken en önemli davranış biçimi tutarlılıktır. Doğru rol model olabilmek; sözlerimizle davranışlarımızın birbirine örtüşmesi ile mümkün olur. Sürekli paylaşmanın olmazsa olmaz olduğunu konuşan bir babanın acil bir durumda ihtiyacı olan arkadaşına arabasını vermemesi tutarsızlığın en basit örneğidir.

2.Sevginizi doğru gösterin

Kuşkusuz her anne-baba çocuğunu çok sever. Önemli olan bunu doğru biçimde göstermek ve sevginin koşulsuz olduğunu öğretmektir. Koşullar ve istekler üzerine kurulmuş sevgi ilişkileri, hem karşılıklı güven sorgulamasına açıktır hem de temel olarak değersizlik hissi yaşatır. Her birey koşulsuz sevildiği zaman mutludur ve koşulsuz sevmeyi öğrendiği zaman huzurludur.

3.Yapabileceği işleri elinden almayın

Çocuklar hangi yaş grubunda olursa olsun işe yaradığını hissetmek ister ve bu duygu var olma güdülerini güçlendirir; yeterlilik hissini pekiştirir. Merdivenden çıkmak, masa hazırlamak, kapıyı açmak ve bunun gibi her yaş grubuna uygun birtakım fiziksel eylemleri gerçekleştirmesine izin vermek, çocuğunuzun özgüvenini pekiştirir ve başarma duygusunu tatmasını sağlar. Bu duyguyu çocuğunuzun elinden almayın.

4.Rekabeti değil işbirliğini öğretin

Rekabetçi yaklaşım her birey için uygun değildir. Herkeste aynı etkiyi göstermez.Ama işbirliği duygusu, bütünleştirici, öğretici ve içinde saygı barındıran bir duygudur. Takım sporları, grup çalışmaları, birlikte oynadığınız oyunlar, okul projeleri gibi faaliyetlerde birleştirici ve tamamlayıcı yaklaşımda bulunmayı tercih edin.

5.Saygıyı oğretin

Bireyin sahip olması gereken temel duygulardan biri de; kendisine ve başkalarına saygı duymasıdır. Çocuklarımıza bu durumu ancak davranışlarımızla gösterebiliriz. Onlar bizim aynamızdır. Ne konuştuğumuza değil nasıl davrandığımıza bakarlar ve bu şekilde kendilerini yönlendirirler. Eşimize, arkadaşlarımıza gösterdiğimiz saygı onlar için yol gösterici olur.

6.Mükemmel diye bişey yoktur

Mükemmel olmasını istemek çocuğa zarar verir. Kimse mükemmel değildir. Sizler de değilsiniz. Eksiklerimizi ve yapamadıklarımızı çocukların tamamlamasını istemek ve zorlamak mutsuz birey yetiştirmek için yapılan bilinçsiz davranışlardır.

7.Geçmişte yaşamak ve yaşatmak

Sürekli yaşanmışlıklardan bahsetmek, yaşanan olumsuzlukları durmadan dillendirmek, yaptığı hataları affetmemek ve sürekli hatırlatmak çocuklarınızın sizden uzaklaşmasına ve onları anlayacak başka birilerini aramaya iter. Bunun yerine, affedin, dinleyin ve geçmişte yaşamayı bırakın.

8.Önemli hissettirin

Hepimiz sevdiğimiz kişiler tarafından değerli olduğumuzu hissetmek ve bilmek isteriz. Çocuklarımıza değerli olduklarını maddi temellerle gösteremeyiz. Bu, sadece onların değerli olma algısını tamamen yanlış şekillendirmiş olmakla kalmaz;aynı zamanda mutluluğun temelini paraya dayandırmış oluruz. Önemli hissetmek için sizin güzel sözleriniz ve davranışlarınız yeterlidir.

9.Kıyaslamayın

Kıyaslanmaktan hoşlanan birey yoktur. Hoşunuza gitmeyen, rencide edici ve özgüven kırıcı bu davranışı çocuklarınıza uygulamayın. Herkes dünyaya farklı parmak iziyle gelirken okulda aldığı notlar, sosyal ve fiziksel becerileri yüzünden kıyaslanmayı hak etmez. Herkes özeldir. Hepimizin becerileri farklı farklıdır. Mutsuz çocuk sürekli etrafındaki yaşıtlarıyla kıyaslanan çocuktur; unutmayın!

10.Sorgulamayı öğretin

Çocuklarımıza isteklerini, davranışlarını, söylemlerini sorgulamayı öğretin. Bunun için sorular sorun ve cevaplar bekleyin. Asla yargılamayın. ‘’Ben öyle istiyorum, öyle olacak!’’ kalıbından uzak durarak yaklaşımda bulunun. Çocuğunuza evet veya hayır cevabını verirken mutlaka gerekçesini de sunun. Bu sayede o da sorgulamayı, her söyleneni doğru kabul etmemeyi öğrenecektir. (cnntürk)

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Dutun faydaları nelerdir?

Dut, A vitamini, K vitamini, B grubu vitaminleri, demir, potasyum ve fosfordan zengin. Anı zamanda antosiyanin, lutein, ksantin ve beta-karoten gibi önemli antioksidanların da kaynağı...


İster mor olsun; ister siyah veya beyaz... Dut, antioksidan içeriği çok yüksek olan çok sağlıklı bir meyve. Taze olarak tüketildiği gibi; kurutularak veya pekmezi yapılarak da tüketilen dut tam bir sağlık deposu.

Uzman Diyetisyen İpek Ağca Özger ‘Dut, A vitamini, K vitamini, B grubu vitaminleri, demir, potasyum ve fosfordan zengindir. Dut aynı zamanda antosiyanin, lutein, ksantin ve beta-karoten gibi önemli antioksidanların kaynağıdır’ diyor.

Bu özelliğinden dolayı birçok hastalığın tedavisinde ve cilt bakım malzemelerinde kullanılmaktadır. Yaklaşık 1 çay bardağı kadar dut 1 porsiyon meyveye eşittir.

Uzman Diyetisyen İpek Ağaca Özger dutun faydalarını şöyle sıralıyor.

Dut, içerdiği antioksidanlar sayesinde kansere yakalanma riskini azaltır.

Dut kan basıncının dengede tutulmasını sağlar, kanın pıhtılaşmasını engeller.

Dut kansızlığın giderilmesinde yardımcı olabilir.

Kan şekerinin dengelenmesini sağlar.

Karaciğer ve böbrekleri toksinlerden arındırır.

Soğuk algınlığı ve gribi önlemede etkilidir.

Karaciğer ve böbrekleri toksinlerden arındırır.

Soğuk algınlığı ve gribi önlemede etkilidir.

7 Ağustos 2016 Pazar

Vişnenin 10 muhteşem faydası

Alzheimer'dan kolon ve prostat kanserine kadar pek çok hastalığa karşı koruyan vişne bel yağlarını da eritiyor.


Diyetisyen Melis Destereci, diğer meyvelere oranla daha düşük glisemik indekse sahip olan vişnenin vücuda birçok faydası olduğunu belirtti.

DİYABETLİLER İÇİN İYİ BİR ARA ÖĞÜN

Dermatec Polikliniği Diyetisyen Melis Destereci, “Görünümü ile kiraza benzeyen vişne meyvesi tadının daha ekşi olması ve kiraza göre daha düşük kaloriye sahip olması ile bilinmektedir. Vişne iyi bir antioksidan kaynağı olmakla birlikte vücuda bir çok faydası bulunmaktadır” dedi.

Diyabet hastalarının vişneyi tercih edebileceğini belirten Destereci, “Vişne düşük glisemik indekse sahip olması sebebi ile kan şekerinde ani yükselişe sebep olmaz, bu yüzden diyabetikler için iyi bir ara öğün alternatifidir” ifadelerini kullandı.


VİŞNENİN FAYDALARI

Melis Destereci,
“Vişne iyi bir melatonin kaynağıdır uyku problemi yaşayan kişilerde melatonin hormonun düzenlenmesine yardımcı olur. Bu sayede vücudun biyolojik saati dengelenmiş olur.

Bel çevresi yağlanması için tüketilmesi uygundur.

Kalp-damar hastalıklarına hastalıklara karşı koruyucudur ve kan basıncını dengeleyerek kalp krizi riskini azaltır.

Kırmızı ve mor renklerde bulunan antioksidan özellik taşıyan ‘antosiyanin' seviyesi ile serbest radikallere karşı savaşarak vücudu toksinlerden arındırır, cildin daha parlak ve genç görünmesine yardımcı olur.

Beyin hücre duvarında antioksidan koruması sağlayarak hafızayı korur. Özellikle Alzheimer hastalığına iyi gelen bir besindir.

İltihap ve ödem azaltıcı etkiye sahip olduğu için eklem kireçlenmelerinin önüne geçer.

Üre ve ürik asit seviyesini azalttığı için gut hastalığına karşı koruyucudur.

LDL dediğimiz kötü kolesterolü düşürücü etkisi vardır.

İyi bir A, C ve E vitamini kaynağı olmakla beraber içinde potasyum, fosfor, kalsiyum, sodyum minerallerini de bulundurmaktadır.

Tümör hücrelerini baskılayarak özellikle kolon ve prostat kanserine karşı koruma sağlar” dedi


VİŞNELİ SORBE TARİFİ

Melis Destereci, son alarak sözlerini yaz mevsiminde hafif tüketebilinecek ve ferahlık sağlayan vişneli sorbe tarifi ile sonlandırdı.

Vişneli sorbe tarifi için malzemeler

-2 tatlı kaşığı toz tatlandırıcı

-1 su bardağı su

-1 adet limonun suyu

-3 su bardağı vişne

HAZIRLANIŞI

Öncelikle tencereye 1 su bardağı su ve tatlandırıcımızı koyup şerbet kıvamına gelinceye kadar kaynatalım ve soğuması için bir kenara bırakalım. Vişnelerini çekirdeğinden ayırıp rondoya koyalım ve püre haline gelene kadar rondomuzu çalıştıralım. Soğuyan serbetimize limon suyunu da ekleyerek püre haline gelmiş vişnelerimizin üzerine ilave edelim. İçinde kalan püreleri süzgeç yardımıyla alıp, karışımın pembe köpüğünü de kaşık yardımıyla alıp attıktan sonra karışımımızı kalıba döküp dolaba koyalım, 2 saat sonra karıştırıp tekrar dolaba koyalım ve donduktan sonra ister kesme şeklinde isterseniz dondurma kaşığı yardımıyla servise hazır” şeklinde konuştu. Sözcü

6 Ağustos 2016 Cumartesi

Uyurken neden birden düşüyormuş gibi hissederiz? Karabasan nedir?

Uyurken neden birden boşluğa düşecekmiş gibi hissederiz? Psikiyatrist Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, birçok kişinin uykuya dalış döneminde yataktan düşecekmiş gibi bir his yaşadığını belirterek, nedenleri hakkında bilgi verdi.


Psikiyatrist Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney, “Birçok kişi uyku sürecinde düşecekmiş gibi bir his yaşayıp irkilmektedir. Esasen bu olay doğal durumlarda olabildiği gibi bazı psikolojik ya da psikiyatrik durumlarda da gözükebilmektedir. Bu olay birçok kişi tarafından dehşet veya korku hissi olarak algılanır” dedi.

Üney, “Uyku dönemleri arasındaki geçiş; uykumuz birbirini takip eden iki ayrı dönemden oluşmaktadır. NONREM ve REM dönemleri denen bu dönemler gece boyunca 6-7 kez oluşur. NONREM dönemi uykumuzun yüzde 75’ini kapsar. Bu dönemde kalp atışımız ve soluk alıp vermemiz azalır. Kaslarımız gevşer. Diğer dönem olan REM döneminde ise beynimizin çalışması hızlanır, göz kaslarının çalışma hızı artar, vücut kaslarımız oldukça derin gevşerken kalp atış hızımız artar. Rüyaları bu dönemde görürüz. İşte bu iki dönemin geçişi sırasında vücut kaslarının aşırı gevşemesi nedeniyle düşme hissini yaşayabiliriz.

KARABASAN NEDİR? 

Halk arasında "Karabasan görmek" olarak bahsedilen durumla ilgili bilgi de veren Üney, "Karabasan; uyku felci denilen durumdur. Uykunun REM-NONREM değişim evreleri esnasında görülür. Stresli dönemlerde artar. REM dönemine geçişte kişinin felç olmuş ya da düşecekmiş gibi hissettiği ancak müdahale edemediği bir dönemdir. Panik atak; Herhangi bir nedenle oluşan panik atak nöbetleri, tam uykuya dalarken oluşabilir. Bu durum kişide yatağı kayıyormuş, düşecekmiş gibi bir his oluşturabilir. Uyku bozuklukları; uykuya geç dalma, sık uyanma, erken uyanma, uyanmada zorluk gibi birçok şekilde karşımıza çıkan uyku bozukluklarında bu his yaşanabilir. Endişe bozuklukları; endişelerin aşırı arttığı birçok psikiyatrik bozuklukta düşme hissine rastlanır. Stresli yaşam; kişi gündelik yaşamında aşırı stres yaşıyor ve bunu kontrol edemiyorsa vücut bu tip tepkilerle alarm verir. Stres kontrolü için çözüm üretilmesi gerekir. Bazı ilaçlar; gece yatarken alınan ve tansiyonu ani düşüren bazı ilaçlar bu hissin oluşmasına neden olabilir” ifadelerini kullandı. nvtmsnc

5 Ağustos 2016 Cuma

Burun estetiğini beğenmezseniz ne olur?

Burun estetiği yaptırdınız ancak daha sonra beğenmediniz. Bu durumda ne yapmanız gerekiyor? Bu sorunun cevabını Op. Dr. Yusuf Can verdi.


Revizyon, daha önce bir ya da birçok kez burun ameliyatı olmuş ama fonksiyonel ve görünüm açısından memnun kalınmadığı durumlarda yapılıyor. Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Yusuf Can, revizyon cerrahisinin ayrıntılarını ve ilk ameliyattan ne kadar süre sonra yapılabileceğini anlattı.
“Daha önceden yaptırılmış olan burun estetiğinden memnun olmamanın birçok farklı sebebi olabilir. Burun estetiğinde istenilen başarıya ulaşılmamış olmasının sebepleri arasında cerrahın bilgi ve deneyim eksikliği, kişinin burun ve cilt yapısının ameliyat için yeterince elverişli olmaması, rinoplasti ameliyatından sonra geçirilen bir kaza ya da buruna alınan bir darbe gibi faktörler yer alabilir.

Eğer kişi geçirdiği burun operasyonunun ardından görünüm ya da fonksiyonel yani nefes alma açısından memnun değilse, birtakım şikayetleri varsa kişiye revizyon rinoplasti uygulanabilir.”

 En az bir yıl geçmeli

“Revizyon burun cerrahisinden en önemli konuların başında zamanlamanın doğru bir şekilde yapılması gelir. Çünkü revizyon burun cerrahisi ilk burun ameliyatına kıyasla gerçekten de çok daha zor bir ameliyattır. Bu nedenle revizyon rinoplasti ameliyatlarının son derece bilgili ve deneyimli bir hekim tarafından gerçekleştirilmesi gerekir. Bunun dışında hastanın ilk burun estetiği ameliyatından sonra en az 6 ay bir süre beklemesi gerekmektedir. Hatta eğer mümkünse 12 ayın sonunda revizyon rinoplasti ameliyatı olması daha faydalı olur. Aksi takdirde burundaki sorunlar ve nefes alma problemleri daha da artabilir. Ayrıca ameliyatın hemen ardından hastanın mutsuz olduğu bazı asimetriler ya da bazı şişlikler zamanla iyileşerek ortadan kalkabilir ve hasta burnundan memnun hale gelebilir. Örneğin burun delikleri arasındaki küçük asimetriler 12 aylık iyileşme sürecinin ardından eşitlenebilir.”

Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Yusuf Can “Eğer genel anlamda çok belirgin bir problem yoksa, örneğin burun sırtında hafif bir kemik ya da kıkırdak çıkıntısı kalmışsa ya da çok küçük asimetri sorunları varsa bu düzeltmeler için 12 ay gibi bir süre beklemeye gerek olmayabilir. Bu gibi durumlarda çok hafif bir törpü ya da asimetride çok küçük bir müdahale kişinin burun estetiğinden mutlu olması sağlanabilir.”

4 Ağustos 2016 Perşembe

Susuzluk gergin ve sinirli yapıyor!

Gündelik hayatta az su içmek vücudun tüm dengesini alt üst edebilir. Az su içenlerde yorgunluk, dikkat güçlüğü ve hafıza bozuklukları görülebilir. Ayrıca susuzluk kişiyi gergin ve sinirli yapar konsantrasyonunu da azaltır. Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç konu ile ilgili önemli bilgiler verdi.

Özellikle kimimiz için eziyettir sanki o bir bardak suyu bitirmek. Ancak sağlığın korunması ve canlılığın sürdürülebilmesi için gerekli bir numaralı madde sudur. Vücudumuzun % 55-75' lik kısmını oluşturur. Su; metabolizmanın düzenlenmesinde ve vücudumuzdaki tüm reaksiyonlarda görevlidir.
Suyun zayıflama üzerine olan etkisi göz ardı edilemeyecek kadar fazla. Midede yarattığı hacimden dolayı daha az yemeyi ve metabolizmayı çalıştırıp günlük harcanan enerjiyi arttırıyor. Tüm bunlar düşünüldüğünde su içmek eziyet olmamalı, aksine keyif vermeli.

Suyun faydaları

Hücrelere oksijen ve besin öğelerinin taşınmasını, ayrıca atık ürünlerin taşınarak böbreklerden atılmasını sağlar.

Ağız, göz ve burun gibi vücut dokularının nemlenmesini sağlar. Vücuttaki kan, gastrik sıvı, tükürük, amniyotik sıvı (gebelikte) ve idrar gibi vücut sıvılarının büyük bir kısmı sudur.

Dışkının yumuşamasını sağlayarak kabızlığın önlenmesine katkıda bulunur. Cilt sağlığında, bağışıklık sisteminde, vücut ısısının denetiminde, ödemin atımında rolü vardır. Tükürük ve mide salgısında besinlerin sindirilmesinde görev alır.

Vücudunuz için egzersiz neyse, beyniniz için de meditasyon odur

Kilo alıp vermeden dolayı oluşan sarkmaları sporla birlikte önler. Vücudun ihtiyaç duyduğu iz minerallerin pek çoğunu sağlar. Soğuk algınlığı, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek taşları ve mesane kanseri riskini düşürür.

Zayıflama diyetlerinde metabolizmayı çalıştırmanın yanında, midede hacim oluşturarak tokluk hissi vermede işe yarar. Su yaşamın vazgeçilmezleri arasında olmasına rağmen asıl problem su içme kültürünün geliştirilememesidir.

Hiçbir sıvı içeceğin suyun yerini tam anlamıyla tutmadığını unutmamak gerekir.

Su içmenin zamanı ve miktarı

Erkeklerde 3,7 lt ,Kadınlarda 2,7 lt sıvı alımı olması gerekmektedir.

Su dışındaki pek çok sıvı hayatımızda ciddi ölçüde yer alıyor. Çalışma hayatının vazgeçilmez ikramları çay, kahve, neskafe, meyve suları, bitki ve meyve çayları vb. içecekler. Bu içeceklerden bazılarının diüretik etkisi olduğundan vücudun ihtiyacı olan sıvıyı karşılamayacağı ve hatta vücuttan sıvı atımını arttıracağı için suyu su olarak içmek gerekir. Öğünlerden 30 veya 15 dakika önce alınan suyun metabolizmayı hızlandırma üzerine ve midede hacim oluşturarak öğünde fazla besin alımı engellemek adına göz ardı edilemeyecek faydaları bulunuyor. cnntürk

Mikrodalga fırınlardaki tehlike

Yapılan son araştırmalar mikrodalga fırınların sağlık üzerinde ciddi etkileri olabileceğine işaret ediyor.

Mikrodalganın yaydığı radyasyon seviyesinin insanlarda, konsantrasyon kaybı, enerji seviyesinde azalma ve uyku bozuklukları yaratabileceği ifade ediliyor.

Öte yandan araştırma mikrodalga fırınlarda kullanılan ısıya dayanıklı plastiklerin sağlık üzerinde ciddi olumsuz etki yarattığını ortaya koydu.

Isıya dayanıklı plastik kaplar mikrodalgaya girdiğinde kanser yapan toksinler ortaya çıkıyor. Fazladan toksin sindirim sitemi ve bağışıklık sistemi üzerinde ekstra yük yaratıyor.

Bu aynı zamanda, doğurganlık, hormon dengeleri, kan basıncı, kalp-damar sistemi, psikoloji ve hatta cinsel istek üzerinde olumsuz etkiler yapıyor.

Ay’da cenaze töreni yapılacak

Öldükten sonra küllerinin aya gönderilmesini isteyenlerin ödeyecekleri para 12 bin 500 dolardan başlıyor.


Amerikan Federal Havacılık Kurulu’nun (FAA) özel bir şirkete Ay’a uzay aracı gönderme izni vermesinin ardından Moon Express adlı şirket, 2017 yılında aya seyahat çantası büyüklüğünde bir kapsül gönderecek.

İki hafta boyunca Ay’da deneyler gerçekleştirecek, Dünya’ya yüksek çözünürlükte resimler gönderecek ay kapsülünün sahibi şirket, bunun yanı sıra 2017 yılından itibaren, öldükten sonra yakılan kişilerin küllerini de taşımaya başlayacak.

Moon Express şirketinin işbirliği anlaşması imzaladığı, Celestis şirketi internet sayfasında Ay’da cenaze işlemlerinin tarifesini yayınladı.

Tarifeye göre şirket bir gram külü 12 bin 500 dolara aya taşırken, üç gram kül için 25 bin, yedi gram kül için de 50 bin dolar ücret alacak. (DHA)

3 Ağustos 2016 Çarşamba

Mangalda pişen et kanser yapıyor

Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Alper Ata: Eti mangalda pişirerek yemenin, kanser riskini artırdığı kesinleşti 

Mangal keyfi yapayım derken sağlığınızdan olmayın. Mangalda ve sacda pişen etlerin kanser riskini artırdığını belirten  Doç. Dr. Alper Ata, önemli uyarılarda bulundu.

BU BÖLGELERDE ÇOK YAYGIN

Son yapılan çalışmaların, mangalda et pişirirken oluşan aromatik karbonlar ve azot gazlarının et üzerinde birikmesinin özellikle sindirim sistemi kanserlerine yol açtığını vurgulayan Medical Park Tarsus Hastanesi'nde görevli Doç. Dr. Alper Ata, “Mangalda et pişirmenin kanserojen etkileri ispatlandı. Mangal kültürünün yaygın olduğu, Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa ve Diyarbakır gibi Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde sindirim sistemi kanserleri görülme sıklığı, mangalın çok nadiren tercih edildiği Karadeniz ve Ege'nin iki katı” dedi.

SACDA PİŞİRMEK DE ZARARLI!

Mangalda pişen etin suyu ve yağının kömüre damlamasıyla oluşan dumanların yeniden etin üzerine yapışmasının kanserojen etkiye yol açtığını vurgulayan Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Alper Ata, aynı nedenle, sacda pişirilen ette de kanser riskinin arttığını kaydetti. Doç. Dr. Alper Ata, “Etin buharda, haşlanarak ya da fırında pişirilmesini öneriyoruz. Ayrıca, piknikte mangal yakmak yerine, İngilizlerin yaptığı gibi evde hazırlanmış sağlıklı besinler götürülebilir” dedi.

Doç. Dr. Alper Ata, kanserde beslenmenin önemini vurgularken Akdeniz mutfağını önerdi. Doç. Dr. Ata, “Akdeniz mutfağında, taze sebze ve meyveler, lifli gıdalar, az yağlı yemekler öne çıkıyor. Haftada 1 defadan fazla kırmızı et tüketilmiyor. Balık ise haftada 2 öğün yeniyor. Zeytinyağı tercih ediliyor. Bu beslenme şekli, kansere yakalanma riskini önemli oranda düşürüyor” diye konuştu.

Bacak bacak üstüne atmak fıtık nedeni

Uzun süre bacak bacak üstüne atmak zamanla bel ve boyun fıtığına neden oluyor.


Toplumda bel-bacak ağrısı denince akla önce bel fıtığının geldiğini ifade eden uzmanlar, sakroiliak eklemlerin pek bilinmediğine dikkat çekti. Fizik Tedavi ve Manipülasyon Uzmanı Dr. Ali Şahabettinoğlu, “Leğen kemikleri ve sağrı kemiği arasındaki bu eklemlerin disfonksiyonu yani fonksiyonunun bozulması neticesinde, kişide bel veya bel-kalça ağrısı şikayetleri oluşmaktadır. Sakroiliak sendromlu hastada ağrı çoğunlukla alt bel ve kalça üzerindedir.

Bacaklar arasında boy farkı oluşabilir. Bir bacağın diğerinden kısa olması, bir yandan yürüyüş bozuklukları ve ayak burkulmalarına sebebiyet verebilirken, diğer taraftan da zamanla omurganız üzerinde denge ve duruş bozukluklarına da neden olmaktadır. 1 santimetrelik kısalığı vücut tolere edebilirken, daha fazla kısalık olduğunda pelvis veya omurga bir tarafa doğru hafifçe eğrildiği için ileride bu durum yavaş yavaş dengeyi bozarak zamanla pelvisin bir tarafının yukarı doğru kalkmasına ve omurgaya dengesiz yük binmesine sebebiyet verebilir” diye konuştu.

İstatistiklere göre, hiçbir şikayeti olmayan insanların yüzde 20'sinde de bacaklarda boy farkı olabildiğini belirten Şahabettinoğlu, “Bacaklar eşit değilse, boy farkının anatomik mi yoksa fonksiyonel bir kısalık mı olduğunun, pelvik distorsiyonun olup olmadığının hekimce kontrol edilmesi gerekir. Ayrıca duruş bozukluklarının herhangi biri başladığında zamanla diğerleri de zincir reaksiyon şeklinde oluşur. Kas-iskelet sisteminin diğer bölgelerinde de rahatsızlıklar başlayabilir. Bir düşme sonrası veya uzun süreli bacak bacak üstüne atan kişinin sakroiliak ekleminde fonksiyon bozukluğu ve bacaklarda eşitsizlik olduğunda, bunun zamanla bel fıtığı, skolyoz, boyun fıtığı, çene sorunları, migren ve psikolojik sorunlara kadar ilerleyebilir” dedi.

Bel ve boyun fıtıklarının yüzde 98'inin ameliyatsız elle tedavi edilerek iyileşebileceğinin altını çizen Şahabettinoğlu, manipülasyonun masajla karıştırılmaması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Diş ipi kullanmanın aslında 'hiçbir yararı yok'

Uzmanların her gün diş ipi kullanmanın diş plakları ve diş eti hastalıklarıyla mücadeleye yardımcı olduğu yönünde bir kanıt bulunmadığını kabul ettiği belirtildi.


Bilim insanlarının onyıllardır yapılan diş ipi kullanma tavsiyesinin güçsüz kanıtlara dayandığını kabul ettiği söyeniyor. Diş ipi kullanımının yararına ilişkin bilimsel kanıt bulunamadığından ABD'de artık resmen tavsiye edilmediği bildiriliyor.

BBC'nin haberine göre ABD Sağlık Bakanlığı'nın resmi sağlık tavsiyelerinden kaldırılma karara, geçmişte bu konuda yapılan araştırmaların ele alındığı iki incelemeden sonra varıldığı söyleniyor.

İncelemeler sonucu diş ipi kullanımının yararı konusunda "yoğun olarak tavsiye edilmesine karşın, diş ipi kullanımı konusundaki araştırmaların büyük çoğunluğu diş ipinin plakların temizlenmesinde ve diş eti iltihaplanmasında genel anlamda etkili olduğunu destekleyen kanıt gösteremiyor" deniyor.

AP'nin sorusuyla başladı

Amerikan Sağlık Bakanlığı'nın 1979'tan bu yana yaptığı diş ipi kullanma tavsiyesini sessiz sedasız kaldırmasına yol açan sürecin ise, Associated Press Haber Ajansı'nın bu tavsiyenin dayandığı bilimsel kanıtları sormasıyla başlatıldığı belirtiliyor.

ABD hükümetinin ajansa gönderdiği mektupta diş ipi kullanımının uzun vadeli araştırılmadığını kabul ettiği ve etkili olduğu sonucuna varan araştırmaların, diş eti hastalıkları ve çürükler konusundaki uzun vadeli etkilerine değil, sadece bir iki hafta boyunca ağız hijyenine odaklandığını söylediği bildiriliyor.

Ancak uzmanların kanıtların zayıf olduğunu söylemekle birlikte, özellikle sigara içenler ve şeker hastaları gibi risk gruplarına diş ipi kullanımını sürdürmeleri tavsiyesini yaptıkları da vurgulanıyor.

2 Ağustos 2016 Salı

Çölemerik ne demek?

Hakkari'nin adının Çölemerik olması için verilen yasa teklifi sonrası herkes Çölemerik'in ne anlama geldiğini sormaya başladı. Arama motoru Google'da en çok aranan kelimeler arasına giren kelimeyi, soyadı Çölemerik olan Hakkarili tarihçi yanıtladı.


Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) sevk edilen kanun tasarısına göre, Hakkari ve Şırnak il olmaktan çıkarılıyor. Hakkari'nin adı Çölemerik, Şırnak'ın adı da Nuh olarak değiştirilecek. Posta.com.tr'nin haberine göre ilçe haline getirilmesi önerilen Hakkari'nin eski adı Kürtçe Colemêrg'den gelen Çölemerik'ti. Bu haber sonrası herkes Çölemerik'in ne anlama geldiğini aramaya başladı. Çölemerik Google'de en çok aranan kelimeler arasına girdi.

"Sahipsiz yeşillik" diyen de var "çöl valisi" diyen de

Kimileri sosyal medyada Çölemerik'in 'sahipsiz yeşillik' anlamına geldiğini kimileri de Osmanlı zamanında bu bölgeye verilen ismin 'Çöl Valisi' anlamına geldiğini iddia etti.

Tarihçi Prof. İhsan Çölemerik açıkladı

Posta.com.tr konuyu Hakkarili olan kentin tarihiyle ilgili çok sayıda kitap kaleme alan Tarihçi İhsan Çölemerik'e sordu. İhsan Çölemerik, Hakkari'nin yeni adı olan Çölemerik'le ilgili 3 iddianın ortaya atıldığını kaydederek şunları söyledi:

Birinci iddiaya göre Çölemerik Kürtçe Göl ve Mera kelimelerinden oluşur. Ancak bu iddia tarihçiler arasında pek kabul görmez. Bu konuyla ilgili ikinci iddia ise Çöl ve Mera kelimelerinin birleşmesiyle Çölemerik kelimesi ortaya çıkar. Ancak Hakkari dağınık bir coğrafyadır ve Hakkari'de çöl bulunmaz.
Tarihçiler arasında en çok kabul edilen tanımlama Kürtçe Co (Kanal) ve Merge (Çimenlik) kelimelerinin birleşimi olan kanal ve çimenlik kelimlerinden oluşur. 'Le' ifadesi de bağlaç olarak iki kelimeyi bağlıyor.

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Kurban bayramı ne zaman

Kurban Bayramı tatilinin 9 olmasının ardından vatandaşlar "Kurban Bayramı ne zaman?" diye merak etmeye başladılar.

Müslüman aleminin en değer verdiği bayramlardan bir tanesi olan Kurban Bayramı’na sayılı günler kaldı. Bayram tatilinin 9 gün olmasının ardından ise vatandaşlar “Kurban Bayramı ne zaman?” sorusunu sormaya başladı. İşte o tarih…

KURBAN BAYRAMI TATİLİ NE ZAMAN?

Kurban Bayramı 2016 yılında Eylül ayının ikinci pazartesi gününe denk geliyor. 11 Eylül 2016 Pazar arife gününe denk geliyor. 12 Eylül Pazartesi günü başlayacak olan Kurban Bayramı dört gün sürecek ve perşembe günü sona erecek. Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklaması ile Kurban Bayramı tatili 10 Eylül -18 Eylül 2016 tarihlerinde olacak.

RESMİ TATİL İLE İDARİ İZİN ARASINDA NE FARK VAR?

Her ne kadar vatandaşlar resmi tatil açıklaması beklese de Başbakanlıktan Kurban bayramı ile ilgili olarak idari izin çıktı. Resmi tatil ilan edilseydi tatilin uzaması Türkiye’deki tüm çalışanları kapsayacaktı ama idari izin sadece kamu kurum ve kuruluşlarındaki çalışanları (memurlar, devlet dairelerinde, kurumlarında çalışanlar) kapsıyor.

Boğulma anında yapılması gereken 8 şey

Ne yazık ki bilinçsizlik yüzünden pek çok kişi boğulma nedeniyle hayatını kaybediyor


Yaz aylarında sık duyduğumuz boğulma haberlerinde en çok 20 yaş altındaki kişilerin başına geldiğini görürüz. Peki böyle durumlarda can kaybını önlemek için neler yapabiliriz? Bu sorunun yanıtını Medline Sorumlu Müdürü Dr. Koray Akay verdi.

CAN KAYBININ SEBEBİ…

Suda boğulmanın aşamaları şu şekildedir;

– Şaşkınlık ve panik halde kişi suya battığında bilinçli olarak nefesini tutar ve su yüzeyinde derin nefes alır.

– Su altında soluk borusuna su girmesi ile refleks olarak nefes tutulur.

– Kanda karbondioksit seviyesi yükselir ve kişi derin nefes alır ve su akciğerlere girer.

– Bilinç kaybolur, solunum durur, ölüm meydana gelir.

YÜZME BİLEN BİRİ BOĞULABİLİR Mİ?

Sözcü'nün haberine göre; Suda boğulmalar öncelikle yüzme bilmeyenlerin derinliğini, taban yapısını bilmedikleri sularda serinlemek istediğinde olur. Ancak yüzme bilenler de akıntı, dibi balçık zemin, travma, kramp, alkol, ilaç kullanımı, suda riskli hareketler, senkop, epilepsi, kalp hastalıkları ve su sporları kazaları gibi sebeplerden suda boğulabilirler. Özellikle çocuklarımızla beraber suda bulunmalı ya da onları yakından takip etmeliyiz. Çünkü onlar daha çabuk paniğe kapılabilir, şaka yaparken zarar görebilirler. Havuz ortamında ise ya yanında olmalı ya da yakın gözlem yapmalıyız. Havuzlardaki aksesuarlar, devir daim makineleri ve bunların havuz içi boşlukları büyük tehlike oluşturmaktadır.

BOĞULMA ANINDA NE YAPMALIYIZ?


Suda boğulmaları 2 türde değerlendirebiliriz.

1-Kuru boğulma; akciğerlerde su yoktur ya da çok az vardır. Bu kişilerde gırtlak spazm durumundadır, akciğerlere ne su ne de oksijen girebilir.

2- Su yutarak boğulma; boğulmaların büyük çoğunluğu bu sebep ile olur. Akciğerlere dolan su miktarı, cinsi ve ısısı solunumun durmasında etkendir.

-Suda boğulmakta olan kişiye yüzme bilsek bile ilk olarak can yeleği, can simidi, ip gibi suda batmayan bir cisim atmalıyız. Yüzerek can kurtarmak eğer bu konuda eğitim almamışsak bizim için de tehlikeli olabilir. Çünkü boğulmakta olan kişi panik halinde çırpınırken bize de zarar verebilir, boğulmamıza neden olabilir.

-Boğulma tehlikesi geçiren kişi sudan çıkartılınca, varsa ağzındaki protez, takma diş, kusmuk gibi yabancı cisimler temizlenmeli, sert bir zemine alınmalı

-Baş geriye yatırılıp çene kaldırılmalı, ensenin altına katlanmış giysi vb.konmalı

-Bir el kişinin alnına konarken aynı elin baş ve işaret parmakları ile burun kapatılmalı, diğer el ile ağız açılmalı

-Kurtarıcı normal bir soluk alır yaralının ağzını içine alacak şekilde ağzını yerleştirir, yaralının göğsü yükselmeye yetecek kadar 2 kurtarıcı nefes verilir, havanın geri çıkması için zaman verilir

-Sonrasında kalp basısı uygulamak için göğüs kemiğinin alt ve üst uçu tesbit edilerek alt yarısına bir elin topuğu yerleştirilir, diğer el bu elin üzerine yerleştirilir ve eller kenetlenir

-Ellerin parmakları göğüse temas ettirilmeden, dirsekler bükülmeden, göğüs kemiği üzerine vücuda dik olacak şekilde, göğüs kemiği 5 cm. aşağı inecek kadar 30 kalp basısı yapılır. Basıyı dakikada 100 olacak şekilde yapmalıyız.

-Bu uygulamayı 30/2 şeklinde yaralı kendine gelene kadar, hastaneye ulaştırılana veya ambulans gelene kadar uygulamalıyız.

TATLI SUDA MI TUZLU SUDA MI?

Evet. Tatlı suda ölüm 3-4 dakikada gerçekleşir. Akciğerlerdeki hava kesecikleri kapanarak kanın oksijenlenmesini engeller, kan oksijenlenmeden tekrar dolaşıma geçer. Tatlı suyun yoğunluğu düşük olduğu için damarlar tarafından emilir, alyuvarlar patlar, kanın hacmi artar ve kalbin yetersizliğe düşmesine sebep olur. Kanın dokulara oksijen taşıması bozulur. Tuzlu suda ise ölüm 5-6 dakikada gerçekleşir. Yutulan suyun sodyum klorür miktarı fazla olduğu için kan damarlardan akciğer keseciklerine dolar. Oksijenlendirilemeyen dokular sonucu ölüm meydana gelir.

İKİNCİL BOĞULMA NEDİR?

Hastalar kurtarıldıktan sonra 72 saat takip edilmelidir. Çünkü ikincil boğulma diye adlandırılan durum gerçekleşebilir. Bu durum çoğunlukla bebeklerde veya çocuklarda tehlikelidir. Özellikle havuz sularındaki kimyasallar, akciğerlerde kalan su zaman içinde akciğerlerin yapısını bozarak görevlerini yapmasına engeller ve boğulmaya sebep olabilir. Eğer çocukta nefes alma güçlüğü, yoğun öksürük, halsizlik, uyku sersemliği, fark edersek muhakkak doktora götrmeliyiz. Aynı şekilde suyun mikrobik yapısı, yutulan yosun vb. parçacıklar zaman içinde enfeksiyona veya hava yolunun tıkanmasına da sebep olabilir.