31 Mart 2016 Perşembe

Kanser hastalarına bu 10 cümleyi kurmayın

Kanser hastalarının aile ve sosyal çevreden göreceği destek, hastalıkla mücadele etmelerinde son derece önemli bir rol oynuyor.

Hasta yakınları, bu süreçte hem kaygılı olmaları hem de nasıl davranacaklarını bilmemeleri nedeniyle bazen yanlış tutumlar sergileyebiliyor.

Memorial Şişli Hastanesi’nden Klinik Psikolog Zeren Okçuoğlu Kadıoğlu, kanser hastalarına psikolojik açıdan doğru yaklaşım için dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi ve konu ile ilgili yanlışları şöyle sıraladı:

1-“Geçen gün televizyonda kanser için bitkisel bir ilaç çıktığını gördüm…”
Her duyduğunuz bilgiyi hastaya aktarmanız daha çok endişelenmesine ve öfkelenmesine neden olabilir. Kulaktan dolma bilgilerle hastanın kafasını karıştırmak yerine, süregelen tedavisi konusunda onu desteklemek daha doğru olacaktır.

2-“Zaten artık herkes kanser oluyor”
Hastalıkla ilgili genelleme yapmaktan kaçınılmalıdır. Hastanın bulunduğu durumu hafife alacak sözler kesinlikle söylenmemelidir. Hasta bunların kendisini avutmak için söylendiğini ve gerçekçi olmadığını düşünebilir.

3-Benim bir yakınım da kanserdi ama seninki farklı, atlatacaksın”
Her kanser hastasının süreci farklı olduğu için diğer hastaların durumlarıyla ilgili olumlu ya da olumsuz bir karşılaştırma yapmak onlara iyi hissettirmez.

4-“Acaba çok sigara içtiğin için mi hastalandın?”
Kanser tanısı ilk öğrenildiğinde hasta ve yakınlar buna bir neden bulmaya çalışırlar. Bu bağlamda hastada suçluluk duygusu uyandıran ve onu yargılayan söylemlerden kaçınılmalıdır.

5-“Üzülme, saçların yine uzar”
Kanser tedavisi süresince yaşanacak bedensel değişikliklerle ilgili yorum yapmaktan kaçınmak önemlidir. Ancak hasta bu konuyla ilgili sıkıntısını dile getirdiğinde onu dinlemek gereklidir.

6-“İlaçlarını düzenli alıyor musun?”, “Bence düzensiz besleniyorsun”, “Bugün kendini nasıl hissediyorsun?”
Hasta yakınları yaşadıkları kaygı nedeniyle bazen hastaların üzerine fazlaca düşer. Hasta kendi tedavisine ve bakımına uyum gösterdiği halde yakınların aşırı kontrolcü davranmaları hastaların otokontrollerinin azalmasına, öfkelenmelerine ve aile içi ilişkilerin zarar görmesine neden olabilir.

7-“Güçlü olmaya çalış, her şey yoluna girecek merak etme!”
Kanserle mücadele eden yakınınızın her zaman güçlü olabilmesi mümkün olmayabilir. Bunun yerine, süreç içerisinde zorlandığı zamanlar olabileceğini kabul etmek ve güçsüz hissettiğinde yanında olabilmek ona daha iyi gelecektir.

8-“Seni çok iyi anlıyorum”
Bir kanser hastasının nasıl hissettiğini tam olarak bilmek mümkün olmayabilir. Bunu söylemek yerine, istediği zaman onu dinleyebileceğinizi ifade etmeniz yeterli olacaktır.

9-“İyi düşünmeye çalış, stres yapma!”
Kanser olan yakınınızın her zaman olumlu düşünmesi mümkün değildir. Moralinin bozuk olduğu ve psikolojik olarak zorlandığı zamanlar olabilir. Onun moralini bozan faktörlerin neler olduğu hakkında konuşmaya teşvik etmek daha faydalı olacaktır.

10-“Sen hastasın yat dinlen!”, “Biz her şeyi yaparız merak etme” Hasta yerine her şeyi yapma çabası, özgüvenlerini ve kendi yaşamları üzerindeki kontrollerini zedeleyebilir. Bunun yerine ihtiyacı olduğunda sizden destek alabileceğini bilmesi ve iyi hissettiği zamanlarda kendi uğraşlarıyla ilgilenmesi hastaya ruhsal açıdan olumlu etki sağlar." medyafaresi

Çiğ köfteyi en fazla kaç gün saklamalı?

Çiğ köfte üreticisi Orhan Kip, hemen herkesin bayılarak yediği çiğ köftenin kaç gün saklanması gerektiği hakkında bilgiler verdi.



Meze olarak ya da tek başına öğün olarak çokça tercih edilen çiğ köfteyi sağlıklı bir şekilde tüketmek için saklama koşullarına dikkat etmek gerekiyor.

Tüketim miktarı her geçen gün artan etsiz çiğ köftenin raf ömrünün en fazla 3 gün olduğu belirtildi. Tüketicileri uyaran sektör temsilcileri, buzdolabında da olsa uzun süre bekleyen çiğ köftenin bakteri üretmeye başladığını vurguladı.

KAYSERİ’DE GÜNDE 4 TON ÇİĞ KÖFTE SATILIYOR

Daha önce çoğunlukla Güneydoğu illerinde sıklıkla tüketilen çiğ köfte, son zamanlarda yurdun dört bir tarafından tüketici buldu. Sadece Kayseri’de günde ortalama 4 ton çiğ köfte satılıyor. Çiğ köfte üreticilerinden Orhan Kip, üretim ve tüketim artışının kaliteyle birlikte hijyen sorununu da gündeme getirdiğini söyledi. Çiğ köfte üretiminde bulgur, isot, toz biber, salça ve tercihen fındık ya da ceviz kullanıldığını belirten Kip, fındık ya da cevizin köfteye et lezzeti verdiğini anlattı. Kip, köfte imalatında kullanılan malzeme kalitesinin doğrudan üretime ve damak tadına yansıdığını kaydetti.

GÜNLÜK TÜKETİLMELİ

Çiğ köftenin günlük tüketilmesinin en doğru karar olduğunu ifade eden Kip, tüketicileri uyardı. Kip, “Çiğ köftenin taze olup olmadığını anlamanın en kolay yolu kokusudur. Ekşime kokusu geliyorsa köfte tazeliğini kaybetmiş demektir. Çiğ köftenin raf ömrü standart olarak 2 gündür. Sağlıklı olanı ise günlük tüketilmesidir. Süre uzadıkça köfte bayatlar. Buzdolabında korunması köftenin raf ömrünü uzatmaz. Havayla temas eden çiğ köfte, süre geçtikçe acısı artar ve ekşime yapar. 3 günden fazla bekleyen köfte kesinlikle tüketilmemeli.” dedi.

Bu ‘selfie’ kafa karıştırdı

Twitter’da paylaşılan bir ‘selfie’ kullanıcıların oldukça ilgisi çekti. Zira, fotoğraftaki çiftin arkasında bulunan aynadaki yansımada kadının yüzü ters yöne bakıyor.

Sosyal paylaşım sitesi Twitter’da ‘itsthemans’ hesabından bir çifte ait ilginç bir ‘selfie’ paylaşıldı.
Fotoğraftaki çiftin arkasında ise bir ayna bulunuyor.

Aynadaki yansımanın normalde çiftin arkasını göstermesi gerekiyor.

Ancak ilginç olan nokta, fotoğraftaki kadının aynadaki yansımasında kafasının arkası görünmesi gerekirken yüzü görünüyor.

Twitter hesabının sahibi fotoğrafın altına, ‘Burada ne çeşit bir şeytanlık dönüyor?’ notunu ekledi.
Fotoğraf sosyal medyada 16 bin kez paylaşıldı.

Söz konusu ‘selfie’nin fotoğraf düzenleme programı ‘Photoshop’ ile mi değiştirildiği, yoksa aynalarla yapılan görsel bir illüzyon mu olduğu ise hala merak konusu.


5 yıldızlı doğum keyfi!

İngiltere'de bulunan Portland doğum hastanesi, anne adayları için inanılmaz seçenekler sunuyor. Aralarında Victoria Beckham ve kraliyet ailesinden ünlü isimlerin de tercih ettiği bu hastanede anne adayları şampanyadan istiridyeye kadar pek çok alternatifle doğuma hazırlanıyor.
İngiltere'de bulunan The Portland adlı lüks doğum hastanesinde anne adayları, otelkonforunda özel bir gece geçireceklermiş gibi sunulan bazı alternatiflerle doğuma hazırlanıyor. 
York düşesi Sarah Ferguson, şarkıcı ve modacı Victoria Beckham gibi ünlü isimler ve zengin Ortadoğulu kadınların tercihi olan bu hastanede beş yıldızlı bir otel konforunda seçenekler mevcut.

BBC2 kanalının 'Inside the Portland' adlı belgeseline konu olan hastaneye yatmak için en az 10 bin sterlin (yaklaşık 40 bin TL) giriş ücreti ödemeniz gerekiyor. Fatura, anne adaylarının isteklerine göre 500 bin sterline (yaklaşık 2,5 milyon TL) kadar çıkabiliyor. 

Belgeselde otelin yöneticisi Janene Madden, 'Portland anneleri'nin doğuma değil de tatile gelmişler gibi hissetmelerini istediklerini belirtiyor: 'Yarım milyon sterlinden daha fazla harcama yapan hastalar oluyor. Bazıları 20 ilave oda talep ediyor. Doğuma birkaç gün kala, kendinizi bir kraliçe gibi hissediyorsunuz ve kendinizi yeni bir annenin karşılaşacağı zorluklara hazırlıyorsunuz.'
Anneler doğumdan sonra da dilerse hastanede kalmaya devam edebiliyor. Bu sırada yeni doğan bebeklerle hemşireler ilgileniyor. 

Güzelleşmek için bir ayda 90 litre su içti bakın ne oldu!

Suyun insan bedenine olumlu etkileri her zaman altı çizilen bir konu ancak bunun ne kadarı doğru? Cilde ve iç organlara iyi geldiği düşünülen çok su tüketiminin sonuçlarını görmek isteyen bir BuzzFeed çalışanı inanılmaz bir deney yaptı!
BuzzFeed çalışanlarından Chelsea Marshall, güzelleşmek uğruna bir hayli "sağlıklı" bir deneye imza attı. Gün içerisinde içmemiz gereken su vücut ağırlığımıza göre değişkenlik gösterebiliyor. Misal 90 kiloluk bir insanın günde yaklaşık 3 litre su içmesinin cilt ve iç organlarının sağlığı açısından olumlu etkilerinin olacağı öngörülüyor. Chelsea de 30 gün boyunca günde 3 litreye yakın su içerek 90 litre suyun vücudunda nasıl bir değişiklik yaratacağını bulmaya çalıştı.
Kendine belirli kurallar koyan Chelsea, günde 3 litre suya ek olarak eğer spor yaparsa fazladan su içmeye de çalıştı ve her pazartesi kendi fotoğrafını çekerek değişimleri gözlemledi. Chelsea, deneye başlamadan önce böyle görünüyordu.
Bir hafta sonra çekilen ilk fotoğrafta dikkatlerden kaçmayan bir şekilde ten renginde açılma görülen Chelsa, kendini daha iyi hissettiğini söylüyor.
İki hafta sonra ise biraz yorgun görünen ve uykusuzluk çektiğini belirten Chelsea'deki değişimi fotoğrafı çeken arkadaşı da fark etmiş ve "Daha iyi olacağına kötü olmuşsun" yorumunu yapmış! Chelsea iki hafta boyunca sürekli tuvaletini yapmaktan yorulduğunu belirtiyor.
Üçüncü haftada vücudunun su tüketim alışkanlığına alıştığını belirten Chelsa, yanaklarının artık daha farklı göründüğünü düşünüyor ve kendisini daha iyi hissediyor.
Dördüncü haftada ise daha yorgun gözükmesine rağmen daha iyi hissettiğini belirten Chelsea, bir ay boyunca içtiği 90 litre civarındaki suyun güzelliği konusunda herhangi bir ilerleme yaşatmadığını düşünüyor hatta, deneye başlamadan önce çekilen fotoğrafını daha çok beğeniyor.

1 aylık deneyin sonunda kendisini daha sağlıklı hisseden ve alkol aldıktan sonra daha az sıkıntı yaşadığını belirten Chelsea, iç organlarına oldukça iyi gelen suyun güzellik konusunda herhangi bir etkisinin olmadığına emin. Bu deneyi yapmak isteyenler için Chelsea'nin tavsiyeleri şöyle: saatte iki kez tuvaletinizi yapmaya hazır olun, güzelleşmeyi beklemeyin, suyun sizi güzelleştiriceğini söyleyen yazılara inanmayın. (hürriyet.com.tr)

Kokular duygularımızın yüzde 75'ini etkiliyor

Günlük yaşantımızı olumlu ve olumsuz yönde etkileyebilen koku duyusu, 24 saat boyunca çalışıyor ve hiçbir zaman kapanmıyor. Vücudun ilk ve en tanımlayıcı deneme mekanizması olan bu duyu bir ortamın iyi ya da kötü olmadığını anında değerlendiriyor.

Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Mehmet Yavuz kokuların duygular üzerinde etkisi hakkında bilgi verdi.
Koku ruhsal durum, hafıza, duygular, eş seçimi, bağışıklık sistemi ve hormonları etkiliyor. İnsan burnu yaklaşık olarak 13 bin koku molekülünü birbirinden ayırt edebilir, 3-8 bin arasındaki molekülün ise tam bir keskinlikle ve etkin olarak hissedebildiği düşünülmekte. Burunda bin civarında değişik koku reseptörü var. Ayrıca beş milyon kadar nöronun koku duyusunu algılamak ve ilgili merkezlere iletmekle görevli olduğu sanılıyor.  Kokuyu ileten sinirler, organizmadaki en yavaş ve en ince sinirler.
BİBERİYE HAFIZAYI GÜÇLENDİRİYOR
'Biberiye bitkisi' öğrenme ve algılama kapasitesini yükselten ve hafıza yeteneğini ciddi düzeyde arttırır. Biberiye özü yağı, hem kısa süreli hem de uzun süreli hafızayı güçlendirir. Newcastle'daki Northumbria Üniversitesinde yapılan araştırmada, hafıza özellikleri test edilen kişiler iki ayrı odaya kondu. Bir odaya biberiye özü yağı, diğer odaya ise normal parfümler sıkıldı. Yapılan değerlendirme sonucu biberiye esansının öğrenme kapasitesini arttırdığı ve hafızayı %60-70 oranında yükselttiği belirlendi. Dolayısıyla gerek, gül kokusunun gerekse biberiye esansının öğrenme ve hafıza melekeleri üzerinde çok ciddi olumlu etkileri var. 
KOKU BASİTTE OLSA BEYİN AKTİVASYON GÖTERİR
Beynin sağ tarafındaki talamusun orta kısmı ve beynin sağ taraftaki frontal lobun alt kısmı daha yoğun kokularda parfüm gibi daha fazla aktive olur. Sol beyin yarı küresi ise daha basit kokularda aktive olur. Ancak bu beynin bir kısmının daha fazla çalıştığı anlamına gelmez. Yoğunluğu fazla olan kokuyu aldığımız zaman sağ beyin yarı küresindeki talamusun orta kısmı ve frontal lobun alt kısmının daha fazla aktive olduğu araştırmalarda belirlendi. Ancak koku yoğun da olsa basit de olsa beynin aynı bölgeleri az veya çok aktivasyon gösterir. 
SÖZ GİDER, KOKU KALIR
Hafıza söz konusu olduğunda hep görsel ve işitsel uyaranlar üzerinde durulmuş koku duyusu ihmal edilir. Halbuki koku duyusu, bilginin bellekte yer etmesi açısından çok önemli bir etken. Diğer tüm duyular önce talamus filtresinden geçtikten sonra limbik sisteme ulaşırken, koku duyusu talamusa uğramadan direk limbik sisteme ulaşarak anında davranışlarımızı etkiler. 
GÜNLÜK YAŞANTIMIZI DA ETKİLİYOR
Diğer duyulara oranla daha geç beyne intikal ederler ama hafıza da çok daha fazla yer eder. Koku algısı, beyindeki koku merkezine ulaştığında, beyin daha önceki deneyimlerle belirlenmiş şifreleri çözerek, kokunun tanınmasını sağlar. Kokunun davranış ve duygular üzerindeki etkileri bu bağlantılarla açıklanabilir. Kokular, kendileriyle bağlantılı olarak geçmişte yaşanan bazı olayları da aklımıza getirirler. Yolda yürürken rastladığımız tanıdık bir parfüm kokusu, bize o parfümü kullanan arkadaşımızı hatırlatır. Ayrıca her insanın aynı parmak izleri gibi kendine özgü bir ten kokusu var. Sıcaklık, koku gibi aynı fiziksel koşullarda, belli uyaranların varlığıyla beraber öğrendiğimiz şeyleri, aynı koşullar tekrar yaratılıp aynı uyaranlar bize tekrar verildiğinde, mükemmel olarak hatırlayabiliyoruz. Eğer yabancı dilde bir kelime grubunu, mesela yasemin kokan bir ortamda ezberlenirse, bu kelimeleri gene yasemin kokan bir ortamda çok daha iyi hatırlanabilir. Çünkü koku, bu kelimelere ilişkin semantik hafızanızın harekete geçmesine yardımcı olur.
KOKU ALMA SİSTEMİ DEĞİŞİME UĞRAR
İnsanın koku alma sistemi zaman içerisinde değişir ve hem kötü hem iyi kokuları, çok güçlü olmadıkları durumlarda, belirlemekte zorlanır. Buna kokusal adaptasyon adı verilir ve bir kokuya ya da esansa adapte olmak için genellikle bir saat gibi bir süre yeterli olur. Esanslandırılmış bir ortamda çalışan insanlar genellikle bu esansa adapte olur ve kokusunu ayırt edemezken dışarıdan bu ortama girenler kokuyu derhal ayırt edebilir. Ancak kokuya adapte olan kişi bir süre ortamdan uzaklaşıp tekrar döndüğünde aynı kokuyu tekrar duyumsamaya başlar.
HOŞ KOKULAR ÜRETKENLİĞİ ARTTIRIYOR
Bilimsel çalışmalar, fark edilebilir bir seviyede yayılmış hoş kokuların tüketici isteklerini doğruladığını, işyeri üretkenliğini artırdığını, ayrıca da sağlık ve tıbbi durumlara yardımcı olduğunu gösterir. ABD'de bir kumarhanede gerçekleştirilen bir denemede, test alanına hoş bir koku verildikten sonra kumar gelirlerinde %48'lik bir artış sağlandığı görülür. Deneme sonucunda, havadaki fark edilir kokunun müşterinin kendini daha iyi hissetmesine ve kumar oynama arzusunun artmasına neden olduğu anlaşılır.
RUH HALİMİZİ ETKİLiYOR
Ruh hali koku ve renkler ile tasvir edilebilir. Gül, karanfil kokusu, kırmızıyı anımsatır. Kırmızı renk tutku, kendine güven, enerji ve hafıza ile ilişkili. Mandalina, greyfurt kokusu turuncuyu çağrıştırır. Değişim, yaşama enerjisi, sosyallik anlamına gelir. Limon, ananas, muz kokusu sarıyı çağrıştırır. Mutluluk, arkadaşlık, pozitif enerji, ilham kaynağı anlamına gelir. Dolayısıyla çeşitli kokular kullanarak kişilik yapısını ve psikolojisini etkilemek mümkün.  
BİR TEDAVİ ARACI
Aromatik bitkilerden elde edilen esans yağlarının, koku yolları üzerinden organizmayı etkilemesi üzerine kurulan tedavi şekline aromaterapi denilir. Esans yağlarının kullanımı, kozmetik sanayiinden, medikal uygulamalara kadar geniş bir alanı içermekte. Esanslı yağların tıp ve sağlıkla ilgili konularda fayda sağladıkları genel olarak kabul görür. Saf esanslı yağlar bitkilere ait sağlık ve arındırıcı özellikleri taşırlar. Buharlaşan esans yağları solunum yolu ile vücuda alınır. Yağları, bazı yoğun bakım ünitelerinde havadaki bakteri ve mantarlara karşı kullanılıyor. Esanslı yağlar kötü kokuları önlerler. Havada çözülmüş mikro buğu olarak teneffüs edildiklerinde, vücudun bağışıklık sistemini kuvvetlendirirler. Dolayısıyla saf esans yağlarının canlı organizmalar üzerinde çeşitli faydalı etkileri bulunmakta.
KOKU DUYUSUNU KAYBETMEK UNUTKANLIĞA NEDEN OLUYOR
Koku duyusunun kaybına anosmi, azalmasına hiposmi, kötü koku algılamaya kakosmi denir. Beyin tümörü gibi çeşitli organik hastalıklarda ve kimsayal maddelere maruz kalma durumlarında, kokain gibi bazı uyuşturucu kullanımlarında anosmi ortaya çıkabilir. Anosmi hafızayı direk etkiler, ayrıca dikkat dağınıklığı oluşturabilir. HattaAlzheimer gibi ciddi unutkanlık hastalıklarının ilk belirtileri arasında ortaya çıkabilir.

30 Mart 2016 Çarşamba

İş mülakatında sorulan en ilginç sorular

Herkes hayatında ilginç sorularla karşılaşmıştır. Ama bunlara iş mülakatları sırasında maruz kalırsanız ne olur?

İş mülakatları uygun adayı bulmak için olduğu kadar uygun olmayanları elemek içindir de. İstediğiniz kadar hazırlanın, mülakatta hiç beklemediğiniz, sorularla karşılaşabilirsiniz.

Bunlara iyi örnekler bulmak için tecrübe paylaşım sitesi Quora'ya başvurduk.

HANGİ DİZİ?

Adam Newman’a mülakatta “Bir cesedi nasıl saklarsınız?”, “Görme engelli bir insan için nasıl baharat rafı yaparsınız?” ve “South Park dizisinin en sevdiğiniz bölümü hangisi?” gibi sorular sorulmuş. Hepsi de aynı mülakat sırasında.

HANGİ SEBZE?

Bilgisayar oyunları sektöründe yöneticilik yapan Keith Boesky, yazın çalışmak için bir avukatlık firmasına başvuru yapmış. Mülakatta kendisine sorulan sorular arasında “Dünyaya sebze olarak gelseydiniz hangi sebzeyi seçerdiniz?” sorusu da varmış.

MODA SORUNU

Somya Tiwari ise “Moda hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuyla karşılaşmış. Tiwari, “Tekstil alanındaki bir iş başvurusu için yerinde bir soru; ama benim mesleğim bilgisayar programcılığı ve o alanda bir iş için başvuru yapmıştım” diye anlatıyor şaşkınlığını.

BEKLEME ODASI

Bazıları açısından ise mülakat bekleme odasında başlıyor. İşletme sahibi Fernando Guiterrez, yaptığı bir iş başvurusunun mülakatı için bir saat bekletildikten sonra sekreter yanına yaklaşıp “15 dakika daha bekler misiniz?” diye soruyor.

Guiterrez, uçağa yetişmesi gerektiğini söyleyerek odadan çıkmak üzere harekete geçtiğinde sekreter çok şaşırıyor. “Patronu çabuk kızmasıyla tanınıyormuş ve insanlar bu yüzden ona pek karşı çıkamıyormuş. Sanırım kendisinden korkmayan birini işe alma fikri hoşuna gitti. Beni geri çağırıp işe aldığını söyledi” diye anlatıyor Guiterrez.

ADOLF HİTLER PORTRESİ

Bir zamanlar reklam metni yazarlığı yapan avukat Philip Rosmarin, işe yeni başlayan reklam yazarlarına mülakat yaparken masasının arkasına Adolf Hitler’in portresini asmış. “O resmin orada ne işi olduğunu sorma cesareti gösteren bir kadın vardı sadece, onu işe aldık” diye yazıyor Rosmarin.

İŞ Mİ, EŞ Mİ?

Bazıları açısından ise mülakatlar tümüyle farklı bir yol izliyor.

“Sizi bu işe almazsam benimle çıkar mısınız?” sorusunu soruyor firma sahibi kadın, bilim adamı Nitin Gupta’ya.

Şirket kuralları gereğince aynı işyerinde çalışan kişiler çıkamıyormuş. Gupta işi değil, kadını seçtiğini söylüyor.    

BBC Türkçe

Peri masalı gibi düğün

Kazakistan’ın petrol ve medya devi Mikhail Gutseriev, Moskova’da gerçekleşen oğlunun düğünü için kesenin ağzını açtı. 


Düğünde gelin 25 bin dolarlık özel dikim gelinlik giydi, Jennifer Lopez, Sting, Enrique Iglesias gibi dünyaca ünlü şarkıcılar sahne aldı ve dünyanın en pahalı otomobillerinden olan Rolls-Royce’larla bir geçiş töreni yapıldı.

Kazak milyarderin 28 yaşındaki oğlu Said Gutseriev, 20 yaşındaki Khadija Uzhakhovs ile evlendi.
Damat Gutseriev İngiltere’de bulunan prestijli Oxford Üniversitesi’nden mezun oldu, gelin

Uzhakhovs ise halen Moskova Üniversitesi’nde diş hekimliği öğrenimine devam ediyor.
Forbes’a göre damadın babasının serveti 6,2 milyar dolar.

Paris’ten gelen gelinliğin kuyruğu ve ağır süslemeleri yüzünden çiçeği burnunda gelin zor anlar yaşadı. Gelinin yürümesine davetliler yardımcı oldu.

Jennifer Lopez, düğünde verdiği konser sırasında gelin ve damadı kutlarken isimlerini telaffuz etmekte oldukça zorlandı.

J.Lo ‘’Bugün yapmam gereken en zor şey, gelin ve damadın adlarını telaffuz etmek’’ diyerek espri yaptı.

Şarkıcının önceden katıldığı özel davetler için en az bir milyon dolar aldığı biliniyor.
Enrique Iglesias da düğünde sahne alan şarkıcılardan birisi. ntvmsnc














29 Mart 2016 Salı

Yürürken telefon kullananlara ABD'de ceza geliyor

ABD'nin New Jersey, eyaletinde yürürken akıllı telefon kullanmaya yasak geliyor.


ABD'nin New Jersey eyaleti kısa süre içinde yürürken akıllı cihaz kullanmayı yasaklamaya hazırlanıyor.

Söz konusu tasarının kabul edilmesi durumunda yürürken akılı cihazları ile mesaj atan, müzik dinleyen veya başka amaçlar için kullanan kişilere 50 dolara kadar (yaklaşık 150 TL) para cezası verilecek. Yasa yürürlüğe girerse bu kanunu çiğneyen kişilere 15 gün hapis cezasının da yolu açılacak. Akıllı telefonlar ile ilgili yasaklardan en dikkat çekeni ise kuşkusuz selfie ile alakalı.
Ortalama 1 milyon selfie'nin çekildiğini günümüzde sembolleşen yapıları önünde selfie çekenlerin önüne geçmek için harekete geçen AB, caydırıcı önlemler almaya hazırlanıyor.

Ntv'nin haberine göre kabul görmesi halinde bu yıl içinde yürürlüğe girecek olan yasaklar kapsamında bu tarz fotoğrafların ticari amaçla çekilmesi para ve hatta hapis cezasıyla ise sonuçlanabilecek.

Fazla bagaj parası ödememek için ilginç yöntem

İngiltere’nin başkenti Londra’dan Easy Jet Havayolları ile İzlanda’nın Reykjavik kentine uçmak isteyen 32 yaşındaki Matt Botten, 45 sterlinlik ekstra bagaj parasını ödememek için tüm kıyafetlerini üst üste giydi.

Galler’in Cardiff kentinde yaşayan Botten; uçağına binmek üzere Londra Gatwick Havalimanı’na geldiğinde, yanında getirdiği bavulun boyutunun havayolu şirketinin ‘el bagajı’ standartlarına uymadığını ve bu nedenle çantasını yanına almak istiyorsa 45 sterlin ödemesi gerektiğini öğrendi.

TÜM KIYAFETLERİNİ GİYDİ

Ödemeyi kesinlikle kabul etmeyeceğini belirten Botten, bavulunu açtı ve bavulda bulunan kıyafetleri teker teker üzerine giymeye başladı. Tüm kıyafetlerini üzerine giymeyi başaran Botten, biniş kartını alıp kız arkadaşı ile birlikte güvenlik kontrollerine yöneldi.

UÇAĞA BİNMEYİ BAŞARDI

Gatwick Havalimanı güvenlik görevlileri Botten’ı ‘ilginç kıyafet seçimi’ nedeniyle uzun süre sorguladı. Yedek ayakkabılarını da pantolon ceplerine yerleştirilen adam, güvenlik görevlilerine konuyu açıklayıp üzerinin de uzun uzun aranmasına izin verdikten sonra İzlanda uçağına binmeyi başardı.

Uçuştan önce Facebook sayfasından bir paylaşım yapan Botten, “Biz İzlanda’ya gidiyoruz bebeğim! Ve bu geziyi nasıl tek bir çanta için 45 sterlin ödemeden, tutumlu bir şekilde yaparım? Elbette sahip olduğum tüm kıyafetleri üst üste giyerek!” yazdı ve uçağa binmeden kısa süre önce çektiği bir fotoğrafı yayınladı.

Geçen yıl Londra’dan Glasgow’a Easy Jet ile uçacak olan müzisyen James McElvar da, 45 sterlinlik ekstra bagaj parasını ödemek istememiş ve bavulundaki tüm kıyafetleri üst üste giyerek uçağa binmişti.

Ancak McElvar Botten kadar başarılı bir yolculuk yapamamış ve üzerindeki kat kat kışlık kıyafetler nedeniyle fenalık geçirerek uçuş sırasında kısa süreliğine bilincini kaybetmiş ve tıbbi yardıma ihtiyaç duymuştu. Hürriyet

63 yaşındaki "üniversiteli çoban"ın azmi

Elazığ'da çobanlık yapan, 63 yaşındaki üniversite öğrencisi Zeki Gür, derslerdeki başarısı ve okuma azmiyle takdir topluyor.
Merkeze bağlı Sarılı köyünde çobanlık yaparken 1988'de girdiği üniversite sınavını kazanan Gür, Fırat Üniversitesi (FÜ) Fen Fakültesi Fizik Bölümü'ne yerleşti.Fizik profesörü olabilme hayaliyle başladığı üniversite eğitimine maddi imkansızlıklar nedeniyle 2. sınıfta ara vermek zorunda kalan Gür, öğrenci affından faydalanarak yıllar sonra okul sıralarına döndü. FÜ Fen Fakültesi Fizik Bölümü 2. sınıf öğrencisi Gür, derslerdeki başarısı ve okuma azmiyle dikkati çekiyor.
Gür, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilkokuldan itibaren bilime karşı büyük merakı bulunduğunu ve ailesinin maddi imkansızlıklarına rağmen lise eğitimini tamamlayarak fizik bölümünü kazandığını söyledi. Üniversiteye başladığı dönemde 4 çocuk babası olduğunu, hem okul hem de köy işlerini bir arada götürememesi üzerine maddi sıkıntı yaşadığını ifade eden Gür, “Borçlarımı ödeyebilmek için geçici olarak okulumu bırakmak zorunda kaldım. Allah devletimizden razı olsun, bir af getirdi. Bu aftan yararlanarak tahsilime devam ettim. Af olmasa bile sınava girip üniversiteyi yeniden kazanacaktım” dedi.
KİTAPLARINI HAYVANLARININ YANINA BIRAKTI 
Üniversiteye gidemediği yıllarda da okumayı bırakmadığını vurgulayan Gür, sürekli fizik, bilim ve teknolojiyle ilgili kitaplar alarak, gündüzleri hayvanlarını otlatırken dağda bayırda, akşamları da evde okumaya devam ettiğini bildirdi. Uzun aradan sonra tekrar okula dönmenin mutluluğunu yaşadığını dile getiren Gür, kitaplarının yarısını, hayvanlarının yanında bıraktığını anlattı. Yaklaşık bin 200 kitabı arazide brandanın altında muhafaza ettiğini belirten Gür, “Eve gidip gelmek zaman aldığı için kitaplarımın bir kısmını buraya, hayvanlarımın yanına getirdim. Hem hayvanlarımı hem de kitaplarımı çok seviyorum. Burada doğayla içi içe kitaplarımı da okuyorum, hayvanlarıma da bakıyorum, çayımı da içiyorum, kahvaltımı da yapıyorum. Bu şekilde yaşamak zevk veriyor” diye konuştu.
Üniversiteyi bir an önce bitirmek için ev, okul ve arazide sürekli derslerine çalıştığını kaydeden Gür, “Derslerimi çok seviyorum, sınavlarımda 60-70'in üzerinde alıyorum. Okulu bitirirsem inşallah yüksek lisans yapacağım” dedi.
“HEM KİTAPLARINDAN HEM DE HAYVANLARINDAN VAZGEÇMİYOR”
Nezahat Gür (56) ise eşini tanıdığı günden beri hep üniversite diploması almanın hayalini kurduğunu, kendisinin de elinden geldiğince ona destek vermeye çalıştığını söyledi. Eşinin diplomasını alıp, daha iyi bir iş sahibi olmasını istediğini anlatan Gür, “Kitaplarını da hayvanların yakınına koymuş, burada hem ders çalışsın hem de hayvanlarıyla ilgilensin. Hayvanlara da bakıyor, kitaplarıyla da ilgileniyor. Zeki iyi biridir, kendisinden çok razıyım. İnşallah okur, diplomasını alır. Zaten yaşımız geçmiş, ne kaldı? Ben 56 yaşındayım, yine de biraz rahat etmek istiyoruz” diye konuştu.
“ZEKİ BEY'İ TAKDİRLE KARŞILIYORUZ”
FÜ Fen Fakültesi Katıhal Fiziği Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fahrettin Yakuphanoğlu ise öğrencisinin yaşına rağmen üstün bir gayret göstererek hem köydeki işlerini yürüttüğünü hem de üniversite okuduğunu dile getirdi. Gür'ün en kısa zamanda mezun olup diplomasını alacağına inandıklarını vurgulayan Yakuphanoğlu, “Zeki Bey, köyde çobanlık yapıyor ve yorucu işine rağmen hiç yılmadan sürekli derslerini takip ediyor, üniversiteye gelip derslerine katılıyor. Bunu takdire şayan görüyoruz” ifadelerini kullandı. 

28 Mart 2016 Pazartesi

Bazıları neden kanser olur, bazıları neden olmaz?

Benzer koşullarda yaşayan insanların bazılarında kanser gelişiyor, bazılarında gelişmiyor. Peki neden? İsrailli Profesör Yosef Yarden’e göre, sorunun cevabı somatik genlerde.


Çok benzer şekillerde beslenen, aynı çevrede yaşayan, benzer yaşam alışkanlıkları olan insanların bazıları kansere yakalanıyor, aynı şartlardaki bazıları ise bu hastalıktan uzak durma şansını yakalıyor.
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği’nin 6. Kongresine katılan İsrailli Profesör Yosef Yarden, aynı veya benzer şartlarda yaşayan insanlardan bazılarının kanser olmasındaki en önemli rolün somatik genlere ait olduğunu söylüyor.

Özellikle moleküler biyoloji alanında dünya çapında bir isim olan Prof. Yosef Yarden’in, EGFR (Epidermal Büyüme Faktörü Reseptörü) molekülünü bulup geliştirenlerden biri olduğu için önümüzdeki yıllarda Nobel’e aday gösterileceği söyleniyor.

Kanserin oluşumuyla ilgili önemli bilgiler veren Prof. Yarden’e göre kanser, büyük çoğunlukla somatik genlerde olan mutasyonlar sonucunda gelişen bir hastalık. Prof. Yarden’in bu tesbitini, TTOD Kongre Başkanı Prof. Gökhan Demir şöyle açıkladı:

“GENLERİNİZDE HİÇBİR HATA OLMAYABİLİR AMA…”

“Yani siz bir gen yapısıyla doğuyorsunuz, o gen yapınızda hiçbir hata veya eksik olmayabilir. Ama siz yıllar içinde çevresel faktörlere maruz kaldıkça kendi gen yapınızı bozuyorsunuz. Yani sigara içiyorsunuz, akciğer hücrelerinde bir mutasyona yol açıyorsunuz, ya da bir kimyasal yiyorsunuz mide geninizde bozukluğa neden oluyorsunuz. Ve yıllar içinde somatik genlerdeki bu bozukluklar birike binike kansere yol açıyor.”

KANSER RİSKİNİ YÜZDE 30 AZALTABİLİRSİNİZ

Kanser oluşumunda yüzde 25-30 çevresel faktörler, yani yok edilebilir, önlenebilir etkenler olduğuna vurgu yapan Demir, “Sigara, içki içmezseniz, düzenli beslenirseniz, kilo almazsanız, egzersiz yaparsanız, düzenli uyursanız yani ideal yaşarsanız kanser riskini yüzde 30 azaltabiliyorsunuz” diye konuştu.

‘İDEAL YAŞIYORUM, BENDE KANSER OLMAZ’ DİYORSANIZ, YANILIYORSUNUZ

Prof. Demir, “Ama burada yapılan bir hata var” dedi ve günlük hayatta sık duyduğumuz bir noktaya parmak bastı: “Ben sigara içmiyorum, alkol almıyorum, ideal kilomu koruyorum, haftada 5 gün egzersiz yapıyorum, organik dışında bir şey yemiyorum, o halde bende kanser olmaz’ diyorsanız, yanılıyorsunuz. En sağlıklı yaşayan insanlarda bile bugün bilmediğimiz çevresel faktörlerin etkisiyle kanser gelişebiliyor. Bu nedenle evet, bu sağlıklı yaşam ilkelerini uygulayacağız ama bir yandan da kanser tarama programlarını ihmal etmeyeceğiz. Çünkü biliyoruz ki kanser, erken yakalandığında tedavi edilebilir bir hastalıktır.”

KANSEROJENLERE MARUZ KALMA VE GENETİK YAPI BİRLİKTELİĞİ

Kanserojen bir ajana maruz kalmayla birlikte kişinin genetik yapısının da hastalığın meydana gelmesinde çok etkili olduğuna vurgu yapan Tıbbi Onkolog Prof. Dr. Ahmet Özet ise “O yüzden toplumda sık sık duyduğumuz gibi, Örneğin; ‘85 yaşında, sigara içiyor ama kanser olmadı’ gibi örnekleri kabul etmemek gerekiyor. Vücuda alınan ilaçların, kimyasalların detoksifiye edilmesi, DNA yapısının özellikleri, genetik özellikler gibi birçok faktör kanserin oluşumunda rol oynar” değerlendirmesinde bulundu. ntvmsnc

İçinde yüzülebilen lokanta: İzaka

Park Otel projesinde üst üste o kadar çok hata yapıldı ki sonunda bunların toplamı kent hayatı için hayırlı bir şeye neden oldu: İzaka... Üç yanlışın bir doğru yaptığı lokanta.




Yanlış... Bedrettin Dalan Park Otel projesine hiç onay vermemeliydi. Bina yarıya yükseldikten sonra durdu. Eski 18 katlı temel üzerine şimdiki yeni otel monte edilmeye çalışıldı.  Yanlış... Aslında terastaki restoran projesinde havuz falan olmaması gerekiyordu. Ama baktılar alan geniş, fena da durmuyor, “Kalsın böyle” dediler, havuz iptal edilmedi.   Yanlış... İzaka, Japonca değil Osmanlıca bir kelime. ‘Zevk’ kökünden türemiş; ‘tattırma, lezzet hissettirme’ gibi anlamlara geliyor: İsteyene ocakbaşında kebap, isteyene barda suşi... Doğru...  Sonuçta binanın terasında öyle güzel bir mekân ortaya çıkmış ki bir restorandan ziyade, Boğaz’ın kıyısında 4 bin 500 metrekarelik havuzlu bir beach club gibi. Bu öyle bir beach club ki gündüz havuzunda yüzerken ya da gece Claude Challe, Stéphane Pompougnac gibi DJ’lerle partilerken SPA’da masaja ışınlanmak, bir asansör mesafesi.  
BEŞ SORUDA İZAKA

NE:
 Bir et, bir balık, bir suşi restoranı ve bir barın birleşmesinden oluşuyor. Hangisine oturursanız oturun, diğerlerinin mönüsünden sipariş verebiliyorsunuz. 
NEDEN: Öyle bir manzarası var ki kendinizi bir terasta değil, Boğaz’dan geçen dev bir cruise gemisinin güvertesinde hissediyorsunuz. 
NE ZAMAN: Haftanın her günü 11.00-02.00 açık. En güzel vakti, güneşin Tarihi Yarımada’nın arkasından denize gömüldüğü akşamüstü saatleri.  
NEREDE: Gümüşsuyu’nda, Alman Konsolosluğu’nun yanındaki CVK Bosphorus otelinin teras katı. Giriş otelin lobisinden. (0212) 377 88 88
NASIL: Manzara 5 yıldız, Yemekler 4,5 yıldız, Dekorasyon 3 yıldız, Servis 2,5 yıldız 
 
Ah Belinda! Modellik yapmak için İstanbul’a gelen Meksikalı Belinda Romano’ya göre, diğer müşteriler yemek yerken yüzmek biraz tuhaf ama ilk birkaç dakikadan sonra yüzen de bakan da alışıyor.
SEVDİM: Üstünün açılabilmesini... 1 Mayıs’tan itibaren çatılar fora!
SEVMEDİM: Bu kadar büyük olmasını... Garsonun çay getirmesi 10 dakika

DERSAADET’TE YAŞIYORSUN PEKİ BUNLARI BİLİYOR MUSUN?
** Etiler Recrea’da bugün ve yarın beyinlere format atılacağını... Barış Muslu’nun yapacağı beyin formatlama seanslarının 1300 lira olduğunu... (Kim bilir benimki ne kadar tutar?)
**  İstanbul’daki hip hop’çıların bugün Küçükçiftlik Park’ta buluşacağını... Türkiye’nin en iyi break dance’çilerinin Japonya’daki finale gidebilmek için kapışacağını... (Katılsam mı?)
** Mecidiyeköy USLA’da bugün 145 liraya makaron kursu verileceğini... Öğrenilecek çeşitler arasında antepfıstıklı da olduğunu... (Uff canım çekti, iş çıkışı La Duree’ye mi uğrasam?) 
40 TL: Duman’ın salı akşamı Zorlu’daki konserine öğrenci bilet fiyatı

Bu akşam sen neredesin: Kaan Tangöze Uşak’ta Güvercin Park’ta, Teoman İzmir Ooze Venue’de, Can Bonomo Eskişehir SPR Pub’da, Selami Şahin Samsun Grand Sheraton’da, Halil Sezai Kartal Beyrut Performance’ta... 
Savaş ÖZBEY- Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU / Hürriyet

Instagram’da en çok fotoğraflanan 5. yer Kız Kulesi

İstanbul'un sembol mekanlarından biri olan Kız Kulesi Instagram'da en fazla fotoğraflanan beşinci yer olarak listeye girdi.

Kız Kulesi Instagram’da en çok fotoğraflanan beşinci yer oldu. Google Maps servisi Panoramio destekli interaktif harita projesi “Sightsmap” tarafından açıklanan listede Kız Kulesi, dünyada fotoğrafı en çok çekilen 5′inci yer oldu.

Listede en çok fotoğraflanan yer New York’taki Guggenheim Müzesi müzesi açıklandı. 2. sırada ise Roma’da bulunan Trinita Dei Monti Kilisesi geliyor.

Liste ise şöyle:

1. Guggenheim Müzesi-New York
2. Trinita Dei Monti Kilisesi – Roma
3. Park Güell – Barselona
4. Moulin Rouge – Paris
5. Kız Kulesi – İstanbul
6. Accademia Köprüsü – Venedik
7. Hotel de Paris – Paris
8. Piazzale Michelangelo, Floransa
9. Caminito – Buenos Aires
10. Aziz Stephen Bazilikası – Budapeşte