8 Mart 2016 Salı

Osman Müftüoğlu "100 yıl yaşamak ister miydiniz?"

Bilimsel veriler net: İnsan bedeni ve organları, 100 yılı rahatlıkla geçirebilecek yapıda. Ama bunun için, bedeni akılla yönetmek gerekiyor. Nasıl mı? Anlatayım...
Sizi bilmem ama ben istemem! Nedeni şu: Modern tıp 80’li, özellikle de 90’lı yaşlardan sonra oluşan yaşlılık sorunları karşısında hâlâ çaresiz ve yetersiz. Mesela bellek kaybı ve/veya Alzheimer hastalığı konusunda doğru dürüst adımlar atamadı. Kas erimesi (sarkopeni) probleminde de yeteri kadar başarılı olduğu söylenemez. Diğer taraftan eklemlerdeki yaşlılık problemlerini minimuma indirmede de kifayetsiz.
Bitmedi! Kanser tedavisinde de hala yüzümüzü güldürebilecek sonuçlar alınmış değil. Özetle sekseninden, doksanından sonraki ömrümüzün ne oranda tadı tuzu olacağı oldukça karmaşık ve yeteri kadar huzur verici değil. Ama yine de, 100 yılın üstü sizin bileceğiniz bir konu. Diğer taraftan isterseniz, biraz da dikkatli ve şanslı biriyseniz yüz yılı devirme şansınız kesinlikle var.
AKLIN VARSA ŞANSIN VAR
Daha önce de yazdım:
Bilimsel veriler, insan bedeninin yüz yılı rahatlıkla geçebilecek şekilde yapılandığını gösteriyor. Ama yeniden hatırlatayım: Bu şansınız ve aklınız varsa mümkün olabiliyor. İşin şans kısmı ayrı. Orada iş biraz genetiğe, biraz da kadere bağlı. “Uzun yaşamanın akıl ve bilimle ilgili olan kısmı” çok daha mühim. O bölümü de öncelikle sizin kararlarınız ve kararlılığınıza bağlı.
Peki, bu kararlar içinde en önemlisi hangisi? 
İlk akla gelen ikilinin “beslenme ve aktivite” olduğunu söylemek kolay. “Peki, beslenme mi, aktivite mi daha mühim?” sorusuna gelince. İşte onun yanıtı biraz zor ve karışık, fikirler farklı. Kimi aktivitenin, kimi beslenmenin daha önemli bir “uzun ömür belirleyicisi” olduğu düşüncesinde. Benim fikrimse yine “makul” noktada. Yani “ikisinin ortası!” Zira biri olmadan diğeri yeterince işe yaramıyor. Kanaatime göre de ellisine kadar beslenme, ellisinden sonraysa aktif hayat daha bir öne geçiyor.
HANGİSİ ÖMRÜ UZATIR? AKTİVİTE Mİ BESLENME Mİ?
Aktivitenin ölüm riskini azaltmak ve fonksiyonel ömrü uzatmak için en iyi, en kolay ve en ucuz yol olduğunu düşünenlerin sayısı artıyor.
Onlara göre “yüzüncü yıl doğum günü partinizi görmek” ve “takma dişleriniz ağzınızdan fırlamadan yüzüncü yıl pastanızı bir defalık üfleyişle söndürebilmek” istiyorsanız yaşamınızın 50 yaş öncesi döneminde “daha az pasta yemiş” biri olmanız lazım. Bundan çok daha mühimi ise aktif biri olmanız. Aktivite taraftarları yaşı altmışı geçip de hala beslenmeyi öne çıkaranların “mezarlarını dişleri ile kazdıkları” düşüncesindeler ve “az yiyen çok yaşar” sloganını kullanıp “ille de aktivite” diyorlar.
İŞTE YANITIM
İsterseniz anlattıklarımızı biraz rakamlara döküp sizin daha uzun değilse bile daha kaliteli bir hayatı neredeyse garanti eden bir egzersiz kaosunu üç maddede özetleyiverelim.
BİR: Her hafta 150 dakika hızlı tempolu yürüyüş ya da yüzme gibi aerobik bir aktivite. Ya da;
İKİ: Haftada 75 dakika hafif tempolu koşu. Bunlara ek olarak,
ÜÇ: Kasları garantiye almak için haftada en az iki defa makul bir ağırlık çalışması.
Bu egzersizleri size uyacak şekilde haftalık bir dilime yaymanız daha iyi olur. İsterseniz haftada beş gün, günde 30 dakika yürüyebilir veya günlük yürüyüşlerinizi 15’er dakikalık iki bölüme ayırarak günde iki defa da yürüyüşe çıkabilirsiniz. Eğer daha fazlasını istiyorsanız, daha çok fiziksel zindelik ve performans arzuluyorsanız yukarıdaki formülü değiştirin, egzersizlerinizin sıklığını ve/veya zorluk derecesini yavaş yavaş arttırın.
(Not: İlk 20 Dakika/Gretchen Raynold/Modus Kitap’tan yararlanılmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder