30 Kasım 2014 Pazar

Tarihi geçmiş ilaçları kanser ilacı diye satmışlar

Sahte kanser ilaçlarıyla ilgili olarak İstanbul polisi rapor hazırladı. Ağırlıklı olarak Suriye uyruklu şahısların Türkiye’de sahte kanser ilacı pazarladığı tespit edildi. Sahte ilaçlar devlet ve özel hastanelere verilmiş, evlere kadar gönderilmiş.

Hürriyet'ten Nurettin Kurt'un haberine göre; Sağlık Bakanlığı’nın, 2013 yılında polise yaptığı ihbar sonrası yürütülen operasyonlar ve sahte kanser ilaçlarıyla ilgili olarak İstanbul polisinin hazırladığı rapor, tehlikenin boyutunu gözler önüne serdi. Raporda, sahte kanser ilaçlarının Türkiye’ye nasıl sokulduğu, kimler tarafından getirildiği, bazı devlet ve özel hastanelere satışı, bu ilaçların hastalara verilmesine ilişkin detaylar anlatıldı. Son kullanma tarihi geçmiş ya da bozulmuş kanser ilaçların etiketlerinin değiştirilerek piyasaya sürüldüğü belirlendi. Bazı ilaçların benzerliğinden yararlanan örgüt üyelerinin, 3 liralık ilaç üzerindeki sticker baskılarını kanser ilacı baskısıyla değiştirdiği de tespit edildi.

SUÇ ÖRGÜTÜ ŞEMASI
Suç örgütü şemasına da yer verilen raporda, örgüt yöneticilerinin büyük çoğunluğunun Suriye vatandaşı olması dikkat çekiyor. Soruşturma kapsamında İsmail H.Ç. isimli şahsın liderliğindeki suç örgütünün, sahte kanser ilaçları piyasasını büyük ölçüde tekelinde bulundurduğu; kanser tedavisinde kullanılan ilaçların satışını yaptıkları, ayrıca sahte kanser ilaçlarının yurt içi ve yurt dışında dağıtımını üstlendikleri raporda yer alıyor. Raporda özetle şunlar vurgulanıyor:

TÜRKİYE’DE İLAÇ İMALATI YOK
“Amerikan gazetelerinden sahte kanser ilaçlarının Türkiye’de imal edildiği şeklinde haberler verilerek dünya genelinde gündem oluşturulmuştur. Yapılan bu soruşturma ile ülkemizde sahte kanser ilacı imalatının bulunmadığ; son kullanma tarihi geçmiş veya bozulmuş ilaçlara yeni tarihli ilaç kutularının ve prospektüslerinin basımının yapıldığı ağırlıklı olarak Suriye uyruklu şahısların ülkemizde sahte kanser ilacı pazarlaması yaptıkları tespit edilmiştir.
Soruşturma kapsamında bazı özel hastaneler de sahte kanser ilaçlarının kullanıldığı belirlenmiş; bu ilaçları hastaneye yasa dışı alımını yapan şahıslar tespit edilmiştir. Ayrıca suç örgütü yöneticilerinden Hasan T.’nin, ünlü bir ailenin evine de ilaç satışı yaptığı tespit edilmiştir.

İZLEDİKLERİ YÖNTEMLER
1-Kanser ilaçlarının piyasa değeri 1.000 ila 15.000 TL fiyat aralığında olduğu, bu fiyat aralığından yüzde 20 düşük fiyat aralığında sahtelerinin satışının yapıldığı,
2-İlaçların benzerliğinden dolayı, 3 TL fiyatla satılan bir ilacın tüpü üzerindeki sticker baskının değiştirilip, kanser ilaçlarının kutularına bu sahte stickerlarının yapıştırıldığı tesbit edilmiştir.
3-Ayrıca Tüberküloz tedavisinde kullanılan bazı ilaç tüpleri ile kanser ilaçlarının tüpleri benzerliğinden dolayı ilacın tüpü üzerindeki sticker baskının değiştirilerek kanser ilaçlarının kutu ve stickerlarına yapıştırıldığı,
4-Sahte kanser ilaçları ülkemize Azerbeycan, Tunus, Mısır, Libya, Ürdün bölgelerinden getirilmektedir.

BAKANLIK DA AÇIKLADI
Sahte ilaca savaş açan Sağlık Bakanlığı ise yapılan operasyonlarla ilgili olarak internet sitesinden açıklama yaptı. Açıklamada özetle şunlar vurgulandı:
“Antikanser ilaçlar, antibiyotikler, cinsel gücü artırıcı ve zayıflatıcı ürünler sahte ve yasa dışı yollarla dağıtımı yapılmaya çalışılan ilaçlar arasında yer almaktadır. Pangea Operasyonu ile dünya çapında 59 tutuklama, 41 milyon dolar değerinde 9,8 milyon potansiyel tehlikeli ilaç ele geçirilmiştir. Ülkemizde ayrıca dünya çapında 99 üye ülkenin katılımı ile gerçekleşen sahte ve kaçak ilaç konusunda İnterpol tarafında yürütülen bir çalışmaya da destek verilmektedir.

YAPILAN OPERASYONLAR
Sonuç olarak, ülkemizde yapılan operasyonlar sonucunda, içinde kanser tedavisinde kullanılan ilaçların bulunduğu 7 bin 174 adet ilaç, 8 bin 540 adet kartonet, 5 bin 261 adet etiket, 3 bin 426 adet Kısa Ürün Bilgisi- Kullanma Talimatı, 2.304 adet boş ilaç kutusu ve şişesi, 21 adet aydınger, ilaç kutularının imalatında kullanılan 8 adet baskı makinesi ve 1 adet silah olmak üzere toplam 26735 adet materyale el konulmuştur. Operasyonlar kapsamında 54’ü İstanbul ilinde, 6’sı diğer illerde olmak üzere toplam 60 şahıs yakalanmıştır. İstanbul ilinde 9, diğer illerde ise 3 şahıs olmak üzere toplam 12 şahıs firardır. Şüpheli şahıslardan 11’i yabancı uyrukludur(9 Suriye, 1 Mısır ve 1 Azerbaycan). Yakalanan şüpheli şahıslardan 20’si Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Güvenlik Şube Müdürlüğü’nden serbest bırakılmış, mahkemeye sevk edilen 40 kişiden 7’si tutuklanmış, 6’sı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış, 27’si hakkında adli kontrol kararı verilmiştir.”

Erkek de kadını aratmıyor!


Kadınların mı yoksa erkeklerin mi daha çok konuştuğu yönünde yapılan araştırmalarda, kadınların az farkla daha çok konuştukları ortaya konuldu.

erkek-talk-400

Kadınlar günde ortalama 20 bin kelime kullanıyor; erkeklerin konuştuğu kelime sayısı ise 7 bin. En azından bazı popüler bilim kitaplarının iddiası bu. Birçok uzman bu kitapları kaynak gösteriyor; böylece kadınların dedikoduyla gün geçirirken erkeklerin konuşma ihtiyacı duymaksızın, yapılması gereken iş üzerinde yoğunlaştığına dair yaygın kanı güçlenmiş oluyor.

PEKİ, GERÇEKTEN DOĞRU MU BÜTÜN BUNLAR?

kadin-talk-400

BBC Türkçe’nin haberine göre; konuşkanlığı ölçmenin birçok yolu olabilir. İnsanları laboratuvara sokup belirlediğiniz bir konu hakkında konuşmalarını isteyip bu konuşmaları kaydedebilirsiniz ya da ev ortamındaki günlük konuşmalarını kaydetmelerini isteyebilirsiniz. Sonra da konuşulan toplam kelime sayısını, kişilerin konuşma sürelerini, sohbet sırasında herkesin kaç kez konuşma sırası kullandığını veya her defasında ortalama kaç kelime edildiğini hesaplayabilirsiniz.

FARK ÇOK KÜÇÜK

Çocuklar üzerinde yapılan 73 araştırmayı inceleyen Amerikalı araştırmacılar, kız çocuklarının erkeklerden daha fazla sayıda kelime konuştuğunu; fakat aradaki farkın çok küçük olduğunu ortaya koydu. Hatta aradaki bu fark sadece çocuklar ebeveynleriyle konuştuğunda görülüyor, kendi aralarındaki konuşmalarda ortaya çıkmıyordu. En önemlisi ise bu farkın sadece iki buçuk yaşına kadar görülmesiydi; yani belki de bu dil becerisinin gelişimi bakımından kız çocukları ile erkek çocukları arasındaki hız farkını yansıtan geçici bir olguydu.

ERKEKLER DAHA ÇOK KONUŞUYOR

dedikodu-400

Çocuklar arasında fazla bir farktan söz edilememektedir. Çocuklar arasındaki bu küçük farka işaret eden çalışmaya imza atan California Üniversitesi’nden Psikolog Campbell Leaper, yaptığı toplu analizde erkeklerin daha fazla konuştuğu sonucuna vardı. Ancak yine aradaki fark azdı. Laboratuvar ortamında konuşmaları için belli bir konu verilen gruplarda bu farkın normal yaşamdakinden daha fazla olduğu gözlendi.

Leaper’in bulguları, dil bilimci ve sosyal psikologların yaptığı onlarca araştırmada varılan sonuçları desteklemekteydi. Her bir araştırmanın yapılış tarzındaki farklılıklar kıyaslamayı zor kılmakla birlikte, sadece iki araştırma kadınların erkeklerden daha fazla konuştuğu sonucuna varırken 34 araştırmada erkeklerin kadınlardan daha fazla konuştuğu ortaya kondu.

erkek-telefon-400

KADINLAR AZ FARKLA ÖNDE

Kaydetme zorluğu yüzünden ölçümü en zor olanlar, gerçek yaşamdaki konuşmalardır. Bu handikabı aşmak için Texas Üniversitesi’nden psikolog James Pennebaker özel bir alet geliştirdi. Bu elektronik kayıt cihazı belli sürelerle devreye girerek 30 saniyelik kayıtlar yapıyordu. 2007’de yayımlanan araştırma, ABD ve Meksika’da gün içindeki 17 saatlik uyanık kalma süresinde kadınların 16.215, erkeklerin ise 15.669 kelime konuştuğunu gösterdi. Aradaki fark yine çok küçüktü.

Hüzünlü şarkıları neden severiz?

Müzik listelerine baktığımızda çoğunlukla melankolik şarkılar görürüz. Bu, hüzünlü şarkılara meyilli olduğumuzu mu gösteriyor?

Pharrel Williams’ın Happy şarkısı bu yıl listeleri sarstı; 23 ülkede liste başı oldu. Fakat böyle hafif, akılda kalıcı, görünüşte ‘derin’ anlamlar taşımayan türden şarkıların bu kadar beğeni toplaması sık rastlanan bir durum değil.

Tüm zamanların en çok satan dokuz şarkısına baktığımızda melankoli yüklü olduğunu görürüz. Bing Crosby’den White Christmas, Elton John’dan Candle in the Wind, Whitney Houston’dan I Will Always Love You, Celine Dion’dan My Heart Will Go On... Elton John’un dediği gibi hüzünlü şarkılar sadece çok şey anlatmakla kalmıyor, çok da iyi satıyor.

Peki dinleyiciler gerçekten de melankolik müzikleri mi seviyor? Yıllar sonra 2014’ün en önemli şarkıları ne olmuş diye dönüp baktığımızda Williams’ın Happy şarkısı parıltısını kaybetmiş mi olacak?

Müzik listeleri kalbimize dokunan şarkıları sevdiğimizi gösteriyor. Cinsiyet ve kuşak ayrımlarını aşarak Happy kadar bizleri etkileyen en son film müziği de Adele’in 2010’daki Rolling in the Deep şarkısı olmuştu. Happy’nin ise bir ağırlığı yoktu; şarkı sözleri basitti, el çırpılarak eşlik edilecek türdendi.

Bizde gülümseme duygusu yaratan şarkılar, sanki uzun ömürlü değillermiş izlenimi yaratıyor. Williams’ın şarkısından daha önce listelere girmiş olan en son neşeli şarkı Bobby McFerrin’in Don’t Worry Be Happy adlı şarkısıydı. 1988’de ABD’de liste başı olmuş, üç Grammy ödülü almıştı. Ama zamanla eski ve yapmacık bir hava kazandı. Acaba Happy şarkısını da aynı son mu bekliyor?

Zevk veren acı

Psikolojinin Sınırları (Frontiers in Psychology) adlı yayın organında geçen yıl yayımlanan bir araştırma durumun böyle olabileceğini gösteriyor. Araştırmacılar hüzünlü müziğin insanda ters etki yarattığını, insanın kendisini daha iyi hissetmesini sağladığını ortaya koydu.

Hüzünlü şarkılar dinleyicinin şarkı sözlerinde ve minör melodilerde ifade edilen duyguları dolaylı olarak tecrübe etmesini sağlıyor. Hüzün doğrudan dinleyicinin tecrübesini yansıtmayabilir; ama beynimizde tetiklediği kimyasallarla gözyaşı, artan kalp atışları gibi etkiler yaratarak boşalmamızı sağlıyor. Yani kötü bir duygu yaratmıyor. İnsanlar bu nedenle hüzünlü şarkıları dinliyor, şarkıcılar bu nedenle bu şarkıları söylüyor. Yoksa blues, gospel ve country gibi zorlukları ve hüznü anlatan müzik türleri on yıllarca nasıl var olabilirdi.

Histen öte bir şey

Peki dinleyici gerçekten de hüzünle mi bağlantı kuruyor yoksa daha karmaşık bir durum mu söz konusu? McGill Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, ister hüzünlü ister mutlu olsun, duygusal yoğunluğu olan müziklerin, tıpkı yemek, seks ve uyuşturucular gibi, beyindeki haz merkezini uyardığını ortaya koydu. Müziğin zekice düzenlenmiş inişli çıkışlı ritmik yapısı, gerilim yaratan ve gevşeme sağlayan melodisi derin duygular yaratıyor, dinleyici daha çok bu duygusal karmaşıklığa tepki veriyor.

Williams’ın şarkı sözleri basit olabilir; ama o, tatmin edici melodik, armonik ve ritmik yenilikler üzerinde Happy şarkısını inşa etmeyi başarıyor. Happy ayrıca bir bakıma bir başka mutlu duygular yaratan usta şarkıcı Stevie Wonder’i güncelliyor sanki. Wonder da on yıllar boyunca şarkılarıyla kendimizi iyi hissetmemizi sağlamıştı.

Tüm bunlar belki de uzun yıllar sonra yeniden neşeli şarkıların zamanının geldiğine işaret ediyor. (BBCTürkçe)

Bu makalenin İngilizce aslını BBC Culture’da okuyabilirsiniz.

Evlilikte de özel hayat var

Bir bürokrat eşiyle arasında geçimsizlik olduğunu ispatlamak için gizlice çektiği kavga görüntülerini mahkemeye sundu. Mahkeme de, Yargıtay da ‘Özel hayat’ diyerek görüntüleri delil saymadı.

Yargıtay, boşanma davalarına emsal olacak bir karara imza attı. Ankara’da bir bürokrat ‘şiddetli geçimsizlik’ gerekçesiyle eşinden boşanmak için Aile Mahkemesi’ne başvururken eşi boşanmayı kabul etmedi.

KAVGALAR CD’DE

Bunun üzerine bürokrat, evde eşiyle yaşadığı kavgaları gizlice cep telefonuna kaydetti ve bunu CD yapıp delil olarak mahkemeye sundu. Ankara 3’üncü Aile Mahkemesi, CD’yi delil olarak kabul etmedi ve “Eşler arasında olsa da özel hayat alanları söz konusu. Bu nedenle habersiz çekilen gizli görüntü ve ses kayıtları delil olamaz” diyerek çifti boşamadı. Temyiz için Yargıtay’a giden dosyada emsal olacak bir karar çıktı. Yargıtay 2’nci Hukuk Dairesi, “Aile birlikteliği içinde dahi özel hayat alanları vardır” diyerek yerel mahkemenin verdiği kararı onadı.

EMSAL KARAR

Avukat Elif Kabadayı Tatar, Yargıtay’ın kararının bundan sonraki boşanma davalarında emsal olacağını belirterek şu açıklamayı yaptı: “Gizlice yapılan ses ve görüntü kayıtları hukuk yargılanmalarında delil olarak kabul edilmiyordu.”

MAHREMİYETE GİRER

“Boşanma davalarında ise bu tür deliller sunuluyor ve mahkemeler bu delilleri de dikkate alıyordu. Boşanma davalarında hukuka aykırı delil kavramına girmiyordu. Ancak Yargıtay’ın bu kararı özellikle boşanma davalarında eşlerin birbirlerine ait ses ve görüntü kayıtlarını sunmasının hukuki olmadığı hükmünü getirdi. Sadece ses ve görüntü kayıtları değil, mahremiyet alanlarına da girmenin önüne geçilmiş olundu.” Hürriyet

Rüzgar Erkoçlar asistan oldu

"Ne iş olsa yaparım" diyen Rüzgar erkoçlar, bir dönem iş bulamayınca Şişli'deki bir fırında temizlik ve satış işi yapmıştı.

Bu alandaki deneyimi kısa süren Erkoçlar, bu kez TV dünyasına hizmet veren bir yapım şirketinde asistan oldu. Perihan Savaş'ın haftaiçi sunduğu 'Hayat Sevince Güzel' programının ekibine katılan Erkoçlar, kablo taşımaktan çay servisine kadar her işe koşuyor. Erkoçlar'ın fırında çalışırken çekilen fotoğrafları uzun süre gündemde kalmıştı.

29 Kasım 2014 Cumartesi

9 ayda 41 kilo verdi

Türkiye’deki televizyonların Avrupa kanalları için emlak programı hazırlayıp sunan Duygu Meltem Yalçınkaya, birçok kişiyi hayallerindeki eve kavuşturdu. Sunuculuğun yanı sıra DMY Grup Yönetim Kurulu Başkanı olarak büyük projelere imza atan Yalçınkaya’yla hem ekran macerasını hem de sektörün durumunu konuştuk.

* Sunuculuk hayatınıza nasıl girdi? 
- Sunuculuğa yaklaşık 12 yıl önce dekor programlarıyla başladım. Ulusal kanallarda yüzlerce bölüm dekor programı yaptım.

* Emlak işine duyduğunuz ilgiden dolayı mı emlak spikeri olmak istediniz? 
- Emlak, bundan 12 yıl önce yaptığım dekor programlarının içeriğinde de vardı. Ama şimdi sadece emlak programı yapıyorum.

* Genelde medya, rekabetin ağırlıkta yaşandığı bir sektör. Siz üzerinizde böyle bir rekabet baskısı hissediyor musunuz?
- Hayır, kendi adıma kesinlikle böyle bir rekabet hissetmiyorum. Çünkü 5 yıldır bütün kanallarda emlak programları hazırlıyor, sunuculuğunu yapıyor, ayrıca emlak satışı ve müteahhitlik işlerimi de sürdürüyorum. Bu konuda rakipsiz olduğumu söyleyebilirim.



* Kamera karşısında olmak nasıl bir duygu? Nasıl bir büyüsü var ekranın?

- Ekranda olmayı çok seviyorum. Çünkü bir yayın sonrası hem Amerika’dan hem de Ağrı’dan aranmak, sonucunda izleyicilerini tapu sahibi yapmak herkese kısmet olmaz. Bu çok güzel bir duygu. İzleyicilerim üzerinde bıraktığım intibayı çok seviyorum. Televizyonda emlak satmak, güven demektir. Bizim de izleyicilerimizle aramızda büyük bir güven var. Sonuçta 10 binlerce daire satıldı ve bu sayede ülkemize 1 milyar euro’dan fazla para girişi sağlandı.

KİLO VERDİĞİM İÇİN OLUMSUZ TEPKİLER ALIYORUM 
* Sunuculuk için güzellik şart mıdır? Ya da bu bir kıstas mıdır?
- Elbette ekran güzel sever, bana kalırsa sunuculuk için güzellik şarttır. Ama ben çok kilolu bir kadınken bile olumlu tepki alıyordum. Hatta kilo verdiğim için eleştirenler oldu.

* Neden?
- Çünkü Türk toplumunda kilolu kadın güzel görünüyor.



* 9 ayda 41 kilo verdiniz. Bunu nasıl başardınız?

- Tüp mide ameliyatı oldum. Sonrasında düzenli masaj, zayıflama makinesi gibi desteklerle yola devam ettim. İzleyicilerime de bu konuda önerilerim olacak. Hatta birikimlerimi bir kitapta toplamayı düşünüyorum. Birinci kural yemek yerken sıvı tüketmemeleri. Çünkü sıvı midemizi büyütüyor. Tüketilecekse de yemekten 20 dakika önce ya da sonra tüketilmeli. Bir de biz hanımlar atıştırmayı çok seviyoruz; eğer çantamızda ara öğün taşırsak ani atakların önüne geçebiliriz. Yani çok acıktığımızda bir döner dükkanına girmek yerine çantamızdaki minik ara öğünü çıkarabiliriz. Aslında her şeyden önemlisi karar verip uygulamak, önümüzdeki yılları çok daha keyifle yaşamak, çok güzel bir hayat satın almak.

* Şimdi aynaya baktığınızda nasıl bir kadın görüyorsunuz?

- Hedeflerini belirlemiş, binlerce konut üretmek isteyen, çok güzel bakış açıları olan, ayakları yere sağlam basan bir işkadını... Bunun yanı sıra artık kendimi daha güzel, alımlı ve bakımlı hissediyorum.

SANATÇILARA PARALARINI ÇÖPE ATMAMALARI İÇİN ÖNERİLERDE BULUNUYORUM 
* Emlak konusunda ünlülere de danışmanlık yapıyor musunuz?

- Evet, danışmanlık yaptığım ünlü isimler var. Onları mümkün olduğunca doğru yatırımlara yönlendiriyor, paralarını çöpe atmamaları için önerilerde bulunuyorum.

* Mesela size göre hangi ünlü doğru yatırımlar yapıyor?
- Bu konuda inanın isim vermek isterdim ama danışmanlığını yaptığım kişiler bu konuda ser verip sır vermek istemezler.



* Peki siz daha çok neye yatırım yapıyorsunuz?
- Ben tamamen termal yatırımlara yöneliyorum. Çünkü projenin içeriğinde termal, deniz ve doğal yaşam köyü varsa eviniz 365 gün size para kazandırıyor demektir.
Hürriyet

28 Kasım 2014 Cuma

Victoria’s Secret akıllı sütyen yaptı

Victoria’s Secret spor yapan kadınlar için akıllı sütyen geliştirdi.

Son dönemde spor yapan insanlar için giyilebilir teknolojilerde ciddi bir artış görüyoruz. Ancak spor yapan kadınlara özel olarak üretilmiş ürünler çok nadir karşımıza çıkıyor. Victoria’s Secret bu alandaki eksiği görmüş olacak ki, içerisinde kalp atış hızını ölçen bir sensöre sahip akıllı bir sütyen geliştirdi.

The Incredible adı verilen bu akıllı sütyen ile içerisindeki sensör sayesinde koşu, boks veya farklı bir spor aktivitesi yaparken sağlık verilerini görüntüleyebilmek mümkün oluyor. Victoria’s Secret’ın resmi internet mağazasında satışa açılan akıllı sütyenin fiyatı ise 75 dolar.

6 hafta komada kaldı 1990′da uyandı

Candace Emptage geçirdiği kaza sonrasında komaya girdi, uyandığında 20 yıl geriye gitti.

İngiltere’de yaşayan 40 yaşındaki County Durham geçirdiği trafik kazası sonrasında 6 hafta komada kaldı. Uyandığında kendisini 22 yaşında zanneden kadın, 14 yaşında bir kızı olduğundan habersizdi. 1990 yılında olduğunu zanneden kadın, Spice Girls grubunun hala müzik listelerinde ilk sırada olduğunu düşünüyor ve son 20 yılda yaşanan hiç bir gelişmeyi hatırlamıyordu.

2010 yılında meydana gelen kazadan sonra uzun süre komada kalan Durham’ın ailesi, yaşam destek ünitesinin fişini çekmeye bile karar vermiş ama son anda kadının bir parmağını oynatmasıyla bundan vazgeçmişlerdi.

Bir kızı olduğu söylendiğinde bunu önce kabul etmeyen kadın, yavaş yavaş bu düşünceye alıştı fakat kızının büyümesine dair hiç bir ayrıntıyı hatırlayamıyor. Kaza sonrasında vücudunun sağ tarafına olan hakimiyetini da kaybeden Durham, şimdilerde kızını tanımaya ve yakınlaşmaya çalışıyor. (Sözcü)

Hasta eşine 30 yıl bakıp sonunda öldürdü

Güney Kore’de 30 yıl parkinson hastası eşine bakan adam, dayanamayıp eşini öldürdü.

Güney Kore’nin Daegu şehrinde sıra dışı bir olay yaşandı. Ülkede, 30 yıl boyunca parkinson hastası eşine bakan 72 yaşındaki Moon M., kendisi ve eşinin yaşadığı yaşama katlanamayarak eşini öldürdü. İlk önce 70 yaşındaki eşinin kafasına tokmak ile vurarak onu öldüren Moon, daha sonra ise intihara kalkıştı. İhtiharı başarısızlıkla sonuçlanan Moon, emniyet yetkilileri tarafından yakalanınca herşeyi itiraf etti.
Şimdiye kadar çok fedakar bir koca olarak yaşadığını söyleyen Moon savunmasında, artık eşinin ve kendisinin daha acılı bir hayatı yaşamak istemediğini belirtti. Daegu’daki mahkeme ise eşini öldürmek suçu ile Moon’a 10 yıl ağır hapis cezası verdi. (sözcü.com.tr)

Dünyanın en küçük mankeni

Dünyanın en küçük mankeni olan Rus kız Kristina Pimenova tartışma konusu oldu

Kristina Pimenova daha sadece 9 yaşında olmasına rağmen moda dünyasını salladı. Moskova’da yaşayan Kristina, 4 yaşından beri Vogue, Roberto Cavalli ve Armani gibi dev markalar için podyumda yürüyor.

Facebook’ta 2 milyondan fazla takipçisi olan küçük kızın fotoğrafları tartışmalara da neden oluyor. Kameralara büyükleri aratmayan pozlar veren Pimenova’nın Instagram fotoğraflarının altına yapılan yorumlardan bazılarında övgü yağarken bazıları ise onun sadece bir bebek olduğunu belirtiyor.

Kristina’nın esk bir model olan annesi Gilkeriya ve eski bir futbolcu olan babası Ruslan Pimenova ise durumdan rahatsız gözükmüyor. Pimenova her çekimde, hemen hemen bir erişkin manken kadar para kazanıyor.

Genç kız damarına süt enjekte edince...

Sağlık öğrencisi, deney için damarına süt enjekte edince hastanelik oldu.

Geyve İlçesi’nde Anadolu sağlık Meslek Lisesi 11’nci sınıf örgencisi Kübra T., derste öğrendiği damar açmayı evde deney için kendisinde uygularken damarına süt enjekte edince hastanelik oldu.

Olay önceki akşam geyve İlçesi’nde meydana geldi. Geyve Sağlık Anadolu Meslek Lisesi 11’nci sınıf öğrencisi 15 yaşındaki Kübra T. yakınları tarafından koluna süt enjekte ettiği için Geyve İlçe Devlet Hastanesi’ne getirildi. Burada ilk tedavisi yapılan Kübra, Sakarya eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilerek yoğun bakım servisinde tedavi altına alındı.

Kübra T.’nin meslek dersinde gördükleri ’Damar açma’yı evde kendi üzerinde denerken, enjektöre çektiği sütü damarına enjekte ettiği belirtildi. (Medyafaresi)

İşte yılbaşı büyük ikramiyesi

Milli Piyango Yılbaşı Özel Çekilişi'nin büyük ikramiyesi 50 milyon lira olarak belirlendi.


Milli Piyango İdaresi yetkililerinden alınan bilgiye göre, 31 Aralık 2014'te yapılacak yılbaşı özel çekilişinde 50 milyon liralık büyük ikramiyenin yanı sıra 1 adet 5 milyon lira, 1 adet 3 milyon lira, 1 adet 2 milyon lira, 1 adet 1 milyon lira ve 5 adet de 500 bin lira verilecek.

Tam bilet 50, yarım bilet 25, çeyrek bilet de 12,5 liradan satılacak. Yılbaşı özel çekiliş biletleri, yarından itibaren piyasaya sürülecek.

İkramiyelerde son 10 yılda büyük artış
Milli Piyango İdaresi verilerine göre, bu yıl 50 milyon lira olan büyük ikramiye, son 10 yılda büyük artış gösterdi

Büyük ikramiye, 2005 ve 2006 yıllarında 20 milyon lira, 2007 ve 2008 yıllarında 25 milyon lira olmuştu. Bu rakam 2009'da 30 milyon lira, 2010'da 35 milyon lira, 2011'de 40 milyon lira, 2012'de 45 milyon lira, geçen yıl 50 milyon lira olarak belirlenmişti.

Milli Piyango'nun son 10 yılda yılbaşı büyük ikramiye tutarları şöyle:

2005 20 milyon YTL

2006 20 milyon YTL

2007 25 milyon YTL

2008 25 milyon TL

2009 30 milyon TL

2010 35 milyon TL

2011 40 milyon TL

2012 45 milyon TL

2013 50 milyon TL

2014 50 milyon TL

Sosyal medyayı güldüren benzerlik

Türkiye'de ziyaretlerde bulunan Papa'nın ince belli bardaktan içtiği çay fotoğrafı sosyal medyada günün konusu oldu.

Papa'nın bu fotoğrafı, Devlet Bahçeli'nin meşhur çay içme fotoğrafına benzetildi. İşte o yorumlardan bazıları;

Berk Türkoğlu ‏@berktrkglu

Ulan koskoca Papa bile devlet bahceli gibi cay icmis ,iyice dunyayi Turklestiriyoruz

Elif Feyza ‏@elifeyzac

papa devlet bahçeli mi?

Cabbar Bey ‏@_oteki_

Bu gâvular adam kandırmayı iyi biliyor. Şuna bak ya! Papa değil Devlet Bahçeli sanki.

Alper Aytaç ‏@AlperAytac_23

Devlet Bahçeli'ye helal olsun valla. :) Bizim Davutoğlan da, "papa"yı görmüştür sanırım. :)

Kezopatra‏@dunyayisevin

BU NASIL PAPA BU BİLDİĞİN CUMADAN ÇIKIP KAHVEDE ÇAY İÇEN CEMAAT

Ne kadar zenginseniz o kadar çok yaşarsınız

Brookings Enstitüsü’nden Ekonomist Barry Bosworth yaptığı araştırmada insanların zenginliğinin arttıkça yaşamlarının da bununla doğru orantılı olarak arttığını ortaya çıkardı. Ayrıca rakamlara göre zenginlik arttıkça kadınların yaşamı erkeklerinkinden daha fazla artıyor.

Bosworth verileri Michigan Üniversitesi’nin sağlık ve Emeklilik Çalışmaları bölümünün yaptığı bir anketten elde etti. Ankette 26 bin Amerikalının sağlık ve yaşam süresi inceleniyor. Anket aynı kişiyi her iki yılda bir izlediğinden önem taşıyor. Uzun vadeli çalışmalar kategorisine giren bu anket ile kişilerin yaşamları takip ediliyor.

Zenginlerin yaşam beklentisi daha uzun
İyi haber her gelirden erkeklerin yaşam süreleri uzuyor. Ancak zenginler için yaşam beklentisi fakir oranlara kıyasla daha hızlı artıyor.

Elde edilen verilerden ortaya çıkan bazı detaylar ise şöyle. 1940 yılında doğmuş bir kişiye baktığımızda kariyer hayatının orta noktası 1980’li yıllarda bu kişinin geliri kendi yaş grubu içerisinde yüzde 10’luk üst noktada. Bu kişi 55 yaşına geldiğinde 34.9 yıl daha yani 89.9 yaşına kadar yaşaması bekleniyor. Bu, benzer kariyer yolunu takip etmiş olan 1920 doğumlu kişinin yaşam beklentisinden 6 yıl daha fazla.

En yoksul yüzde 10'luk dilimde bulunanlar
Yüzde 10’luk en yoksullar gurubu içerisinde bulunan erkeklerin 24 yıl daha fazla yaşaması bekleniyor. Bu, 1920 yılında doğmuş olanların yaşam beklentisinden yalnızca 1.5 yıl daha fazla.

Hikaye kadınlar için daha farklı. Tüm gelir kategorilerinden 1920 ve 1940 yıllarında doğmuş olan kadınlar erkeklerden daha fazla yaşıyor. Kadınlar için yaşam süresi ve gelir trendleri daha da dikkat çekici. 1940’lı yıllarda doğmuş en zenginler kategorisindeki kadınlar daha uzun yaşarken yüzde 40’lık en fakirler grubundaki kadınların yaşam süresi bir önceki nesle kıyasla geriliyor.

Düşük gelirli kadınlarda sigara içenler daha çok
Bosworth konuyla ilgili yaptığı yorumda, "Verilerin sonucuna baktığımızda yaşam artık kadınlar için hızla iyileşmiyor. Sigara içmek bunların bir nedeni olarak duruyor. Sigara içmek, düşük gelirli kadınlar arasında daha yaygın bir durum." dedi.

Bosworth’ın bulguları Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan Hilary Waldron araştırmasını da içeriyor. Bu araştırmada gelir ile yaşam süresi arasındaki etkileşimin gittikçe genişlemesi ele alınıyor.

Yaşam beklentisi aktüeryal hesaplamalarda
Yaşam beklentisi üzerinde çalışma yapan araştırmacılar tahminleri için aktüeryal hesaplamalar kullanıyor. Bunun da nedeni kesin gelirlerin araştırma konusu tüm nesillerin yaşamlarını yitirinceye kadar bilinememesi.

Bosworth nüfus yaşlandıkça Sosyal Güvenlik sistemini dengede tutulması yönündeki genel öneriyi—emeklilik yaşını yükseltmek—değerlendirmek için Tüketici Finansal Koruma Bürosu’ndan Kathleen Burke ile birlikte verileri analiz etti.

Bosworth yorumunda, "Diplerde bulunan kişilerin yaşam beklentisinde bir artış görülmemesi durumunda bu kişiler Sosyal Güvenlik ödemelerinde gerçek düşüşe maruz kalacak. Bu ödemeleri daha az süre alacak." diyor.

Emeklilik yaşı ve sosyal güvenlikten yararlanma
Yukarıdaki örneği dikkate alırsak. 1920 yılında doğup 65 yaşında emekli olmuş bir kişi Sosyal Güvenlik’ten 19 yıl yararlanabilecek. Onun, 1940 yılında doğmuş ve 67 yaşında emekli olmuş oğlu ise 24 yıl faydalanacak. Evet, daha geç emekli oluyor ancak daha uzun yaşıyor.

Bu diplerdeki kadın ve erkekler için ise geçerli değil. Eğer emeklilik yaşı yükseltilirse bu kategorideki kişiler Sosyal Güvenlik’ten daha kısa süre yararlanacak ve yaşam süreleri de uzamayacak.

En mutlu olunan yaşlar 23 ve 69

İngiltere'deki Londra Ekonomik Performans Merkezi'nden bilim  adamlarının yaptığı araştırma, insan hayatında mutluluğun "U" şekilde eğri bir  çizgi olduğunu gösterdi. 

Kişilerin 23'ünde çok mutlu ve fazla iyimser olduklarını ancak  morallerinin 50li yaşlara kadar yavaş yavaş bozulduğunu belirten araştırmacılar,  daha sonra bazı düşünce ve beklentilerin yerine oturduğunu ve 69 yaşında tekrar  mutluluğun yakalandığını vurguladı.

17-85 yaşındaki 23 binden fazla kişinin katıldığı araştırmada,  gençlerin gelecekten beklentilerinin fazla, yaşlılarınkinin ise az olduğu,  yaş  ilerledikçe "beklentilerinden fedakarlık edildiği" ve bu durumun gerçek  mutluluğun yakalanmasını sağladığı belirtildi.

Başbakan talimat verdi zam geliyor!

Takviye kurslarında görev yapan 105 bin öğretmenin, ders başı aldıkları 10 lira ücret 20 liraya yükseliyor.

Okullarda ve halk eğitim merkezlerinde açılan ücretsiz “takviye kursları”nda görev alan öğretmenlere yeni zam düzenlemesinin ardından önemli bir gelir kapısı daha aralanıyor. Ders başına aldıkları 10 lira ücretin düşüklüğünden yakınan öğretmenlerin çağrısına Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) kayıtsız kalmadı. Maliye Bakanlığı'na talepte bulunan MEB, ek ders ücretlerinin artırılmasını istedi. Buna göre bu ek ders ücretleri iki katı oranında artırılacak ve 10 lira civarında olan ek ders ücreti 20 liraya çıkarılacak.

Böylelikle mevcut durumda kurslarda ders vermeye başlayan 105 bin öğretmen maaşının yanı sıra büyük gelir elde etme fırsatı yakalayacak. Kurslarda haftada 19, ayda ise 76 saat ders verebilecek olan 105 bin öğretmen ortalama bin 400 liraya kadar ek gelir elde edebilecek. Ücretsiz kurslarda görev yapan öğretmenlere verilecek olan ek ders ücretlerinin artırılacağının müjdesini öğretmenler gününde Başbakan Ahmet Davutoğlu vermişti.

Türkiye

27 Kasım 2014 Perşembe

Dünyayı yerin dibine sokan fotoğraf

Sosyal medyada paylaşılan bir fotoğraf duyarlı insanların uykularını kaçırdı, vicdanlarını kanattı. Yürek yakan bu kare büyük olasılıkla İstanbul Tarlabaşı Bulvarı üzerinde bir otobüs durağında çekilmiş. Ancak, yerin hiç önemi yok.

Bu fotoğraflardan İstanbul ve diğer kentlerin her köşesinde çekmek mümkün. Çünkü, çaresiz on binlerce Suriyeli her yerde…

Fotoğrafta bir Suriyeli çocuk. Kötü de olsa evinden, okulundan, yurdundan çok uzaklarda.

Üzerinde yazdan kalma birkaç partal. Biz farkına bile varmadan yanından geçip giderken o, iliklerine işleyen soğukla baş etmenin çocukça oyununu oynuyor.

Otobüs durağında yolcu alırken bekleyen otobüslerin egzozlarına minicik ellerini uzatıyor, ovalıyor.

Dünyanın buz kesmiş vicdanlarının yapamadığını yapmaya, bir anlığına da olsa ısınmaya çalışıyor.

Türkiye'yi derinden sarsan haberimizde kullandığımız fotoğraf kısa süre içinde başta twitter olmak üzere sosyal medya kanallarında binlerce kez paylaşıldı.


E-postalara hızlı dönmeyin!

Northern Illinois Üniversitesi'nden bilim adamlarının araştırması, kendini elektronik postalara anında cevap vermeye mecbur hisseden kişilerin uyku sorunlarıyla karşı karşıya kalabileceğini ve çabuk yorulabileceğini, dolayısıyla bunlara bağlı sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalabileceğini gösterdi.

Uyku sorunlarının ve her zaman tetikte olma ihtiyacının neden olduğu psikolojik baskının bağışıklık sistemine zarar verdiği belirtildi.

Araştırmayı yürütenlerden Larissa Barber, elektronik postaları hemen yanıtlama alışkanlığına sahip kişilerin daha çalışkan ve aktif bir görüntü sergilemeye çalıştığını ancak bu durumun ters tepebileceğini vurguladı.

Barber, gecenin geç saatlerinde bile elektronik postalarına bakanların sağlık sorunları nedeniyle işsiz kalma riskinin arttığına dikkati çekti.

Bu alışkanlıktan kurtulmak için sesli ve görüntülü bildirimleri devre dışı bırakma tavsiyesinde bulunan Barber ayrıca sık sık elektronik posta alanlara müsait oldukları zaman dilimini bildirmelerini ve kutularına gün içinde ayrı bir zaman ayırmalarını da önerdi.

California Üniversitesi'nin 2012'de yaptığı bir araştırma da elektronik postalarını sık sık takip edenlerin kalp ritminin hızlandığını, 5 gün bilgisayarsız ve telefonsuz hayattan sonra ritmin normale döndüğünü göstermişti.

120 yaşına kadar yaşamak mümkün

Rus bilim adamları, yaşlanma sürecini ertelemenin yolunu bulduklarını iddia etti.

Moskova Devlet Üniversitesi'nden Dr. Maxim Skulaçev ve ekibi, yeni bir antioksidan türünü kullanarak geliştirilecek hap sayesinde insanların 120 yaşına kadar yaşayabileceğini öne sürdü. Bilim adamları, bu antioksidanın, temel görevi biyolojik enerjinin sağlanması olan, yaşlanmayı tetikleyen, kalp krizi ve Alzheimer ile bağlantılı hücredeki mitokondriyi etkilediğini belirtti.

YAŞLILIK ERTELENEBİLİR

Yaşlanma sürecini yavaşlattığı öne sürülen yeni "formül" fareler, balıklar ve köpekler üzerinde denendi. Skulaçev, formül sayesinde hayvanlarda yaşlılığa bağlı birçok hastalığın çok yavaş ortaya çıktığını vurguladı. Bilim adamı, başka araştırmaların da olumlu sonuç vermesi halinde "yaşlılığın artık ertelenebileceğini" ifade etti.

Ancak Skulaçev, 800 yıl yaşamanın mümkün olabileceğine inanmadığını, büyük ihtimalle gelecekte yeni hastalıkların ortaya çıkacağını söyledi. Konuya ilişkin makale Daily Mail dergisinin internet sitesinde yayımlandı.

Kış çaylarının fiyatı altınla yarışıyor

Kış aylarında hastalıklara karşı vücudun direncini artırmak amacıyla hazırlanan karışımlarda kullanılan kış çayları havaların soğumasıyla büyük rağbet görmeye başladı.

Ülke genelinde 30 Mart'taki don olayı nedeniyle kış çayı olarak kullanılan bitkilerin üretiminde yaşanan azalma, fiyatların artmasına neden oldu.

Geçen yıl kilogramı 80 liradan satılan ıhlamur 100 liraya, 15 liradan alıcı bulan Dağ Çayı'nın fiyatı da 60 liraya yükseldi.

Diyarbakır'ın Sur ilçesinde aktarlık yapan Süleyman Onur, yaptığı açıklamada, mevsimsel hava değişimlerinden dolayı vücut direncinin düştüğünü ve bu zamanlarda da bağışıklık sistemini güçlendirici özelliği olduğu düşünülen bitkilerden demlenen çaylara rağbetin artığını söyledi.

Havaların soğumasıyla vatandaşların bitki çaylarına yönelmesinden kaynaklı aktarlarda iş yoğunluğunun artığını kaydeden Onur, bitki karışımlarından hazırlanan kış çaylarının grip, nezle ve öksürüğe iyi geldiğini anlattı.

Onur, "Ihlamurun birçok özelliği var. Bağışıklık sistemine faydası olan ve kış çayı karışımı içinde olmazsa olmaz olan bir bitkidir" dedi.

"Ihlamur stoklandı"
Ihlamur fiyatında geçen yıla göre ciddi bir artış yaşandığını ve daha da artacağı yönünde beklentilerinin olduğunu kaydeden Öner, şöyle konuştu:

"Geçen yıl ıhlamurun kilogramını 80 liradan satıyorduk. Şu anki fiyatı 100 lira ve daha da yükseleceği beklentisi var. Bu beklentinin nedeni ise üreticilerin ellerindeki ıhlamuru stoklamasından kaynaklandığını düşünüyoruz. Üreticiler kışın sert geçeceğini, ıhlamurun daha çok para edeceğini düşünüyorlar. Kilogramının 120-130 lira olacağı bekleniyor."

Fiyatlardaki artışın satışları da etkilediğini dile getiren Onur, şöyle dedi:

"Vatandaşlar 100 gram alacağı yerde 50 gram alıyor. İhtiyacının altında almaya başlıyor. Kış çaylarının şu an gerçekten lüks bir içecek haline geldiğine inanıyoruz. Bir ıhlamur çok yüksek fiyatlardan satıldığından lüks içecekler arasına girdi. Bitkisel çayların fiyatı çok yükseldi. Bu çaylar, altınla yarışır hale geldi" şeklinde konuştu.

Onur, don nedeniyle Dağ Çayı'nın üretiminde de azalma yaşandığını, bu nedenle fiyatında artış olduğunu anlattı.

Dağ Çayı'nın üst solunum yollarına, öksürüğe çok iyi geldiğini ve balgam çıkartıcı özelliğinin olduğunu savunan Onur, onun da ıhlamur gibi tek başına kaynatılıp içildiğini, bağışıklık sistemini güçlendirici etkisinin olduğunu dile getirdi.

Dağ Çayı'nda meydana gelen fiyat artışının iklim koşullarından kaynaklı olduğunu sözlerine ekleyen Onur, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Geçen yıl kalitesine göre kilogramı 15-20 lirayken şu an kalitesine göre kilogramı 30 ile 60 lira arasındadır. Dağ Çayı'nı toplayanlar, bu fiyatlardan satmaya başladı. Ama tüketimi bir ıhlamur kadar değildir." Hürriyet

26 Kasım 2014 Çarşamba

Ayrılık mesajı Twitter'da rekor kırdı

Avustralya'da yaşayan 30 yaşındaki bir adam 7 haftadır birlikte olduğu kız arkadaşından ayrılma kararı aldı. Bunu mesaj gönderme yoluyla sevgilisine anlatmak isteyen adam ayrılma nedeni olarak 6 ilginç sebep sıraladı. 

"Kötü bir cevap yazmak istemedim çünkü mesaj çok eğlenceliydi" diye konuşan kız listeyi Twitter üzerinden bir arkadaşına gönderdi. Arkadaşının paylaşımı Twitter'da 17 binden fazla retweet aldı. İşte o adamın ağzından ayrılık sebepleri...

* Facebook'ta ilişki durumunu güncellemiyorsun

* Geçen haftaki düğüne benim yerime bir arkadaşını götürdün. Yanındaki ben olmalıydım!

* Kedime kötü davranıyorsun ve bu beni çok rahatsız ediyor.

* Boş zamanlarını benim geçirmiyorsun ve erkek arkadaşın olarak daha çok benimle görüşmeliydin.

* Ettiğin küfürler bir kadına hiç yakışmıyor.

* Şimdiye kadar kaç kişiyle cinsel ilişki yaşadığını söylemiyorsun. Bence bu sayı üçten fazla ve kabul edilemez bir seviyede.

"Seni istediğim kadına dönüştürmenin çok zor olduğunu hissediyorum ve bununla uğraşmak istemiyorum. Sana önündeki hayat yolculuğunda başarılar dilerim."
İsmi açıklanmayan genç kız, "kedime kötü davranıyordu" maddesine ise "Kedilere alerjim var. Geceleri onda kaldığım zaman yatağın üzerinde uyuyordu ve rahatsız oluyordum" savunmasını yaptı.

Kaybettiği davadan 2 saat sonra öldü

Mezdeke üyesi Aynur Kanbur, Plastik ve Estetik Cerrahı Güner Uysal’a açtığı davayı kazandı. Uysal, karar duruşmasından 2 saat sonra kalp krizi geçirerek öldü.

MEZDEKE dans grubunun üyelerinden Aynur Kanbur (47), meme kanseri nedeniyle radyoterapi görürken oluşan kitle için üç kez estetik ameliyat oldu. Ameliyat sonucunda göğsünde kalıcı dikiş izleri oluşunca İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak doktoru Güner Uysal’a 50 bin liralık dava açtı. Kanbur, dava dilekçesinde mesleği gereği fiziğine önem verdiğini belirterek “Sağ göğsümde çıkan kitle nedeniyle meme kanseri olduğum anlaşıldı. Radyoterapi görmek zorunda kaldım. Bu, göğsümdeki silikonda kapsülleşme oluşturdu. Plastik ve Estetik Cerrahı Güner Uysal’a gittim. Yapılan üç ameliyat sonrası sağ göğsümde dikiş izleri oluştu. Tüm tedavilere rağmen bu dikiş izleri geçmediği gibi psikolojim bozuldu. Doktorun yanlış ve eksik tıbbi müdahalesinden dolayı bu davayı açtım” dedi.

Güner Uysal ise suçlamaları reddetti, “Kendisi bana meme protezi yaptırmak üzere başvurmuştu. Ameliyatlar başarılı geçti. Ancak hasta bana meme protezinin olmadığını, ağrılar ve sızılar çektiğini söyledi. İkinci ameliyatta kapsülü kırdık, yani sertleşmiş dokuları çıkardık. Düzelme olmadı. Üçüncü ameliyatta bu defa protezi çıkarıp daha büyük bir protez koydum, ancak bir sonuç alamadık. Daha sonraki aşamalarda hastanın radyoterapi tedavisi gördüğünü anladık. Radyoterapi, bizim tedavilerimize engel oluyordu. Kemoterapi aldığını gizlemiş olabilir, suçsuzum” diye savunma yaptı.

Üç yıl süren yargılama sonunda önceki gün görülen duruşmada kararını açıklayan mahkeme, Güner Uysal’ı haksız buldu ve 17 bin lira tazminat ödemesine hükmetti. Ancak Güner Uysal, mahkeme kararının açıklanmasından 2 saat sonra muayenehanesinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Olay yerine gelen ambulans ekiplerinin Uysal’ı hayata döndürmeye çalıştığını belirten avukat Nilay Işık, “Yapılan tüm müdahalelere rağmen müvekkilim kurtarılamadı” dedi. (Hürriyet)


 Aynur Kanbur (solda)

Ağaçla evlendi

Peru'da bir aktivist ikinci kez bir ağaçla evlendi.

Peru vatandaşı Richard Torres Kolombiya Bogota Parkı’nda çevre koruma konusuna dikkat çekmek istediği için ikinci kez bir ağaçla evlilik yaptı.
Ailesinin ve arkadaşalrının katıldığı ufak bir tören düzenleyen Torres, ağaca bir kravat bağladı ve elinde gelin çiçeğiyle poz verdi.

Geçen yıl da Buenos Aires’te bir ağaçla evlilik yapan genç adam, bu özel düğünle ağaçlara sahip çıkılması gerektiğinin altını çizmek istediğini belirtti.

Bilgisayar kullanıcıları dikkat!

Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Tuncer Göker, bilgisayar başında eğilerek çalışma sonucu ortaya çıkan boyun ağrılarının, sinirleri baskı altına alarak fıtık oluşumunu tetiklediğini kaydetti.

Milliyet'in haberine göre; Boyun fıtığı ile ilgili açıklamalarda bulunan Acıbadem Eskişehir Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Tuncer Göker, bu ağrıların dikkate alınmadığı takdirde bir çok sağlık problemine neden olabileceğini, yapılan araştırmalar, her 10 kişiden 8’inin hayatının bir döneminde omurga ağrısı çektiğini gösterdiğini söyledi.

CERRAHİ GİRİŞİMLER BU GÜN HIZLA GELİŞMEKTEDİR

Boyun bölgesinde toplamda 7 adet omurga bulunduğunu hatırlatan Dr. Göker, “Her 2 omurga arasında 1 adet disk adı verilen, kıkırdak dokudan oluşan yapılar ve diskin içerisinde jöle kıvamında bir yapı mevcuttur. Diskin sağlam olan dış halkası yırtılır ise içerisindeki jöle kıvamındaki yapı yırtıktan dışarı çıkar ve omurilik kanalı ve sinir köklerini sıkıştırmaya başlar. Bu tablo boyun bölgesinde görüldüğünde boyun fıtığı olarak adlandırılır. Bu durum boyun ağrısı ile birlikte, omuzdan başlayan ve kola vuran ağrılara ve kolda kuvvetsizliğe neden olur. Boyun fıtığı tedavisinde yatak istirahati, boyunluk takılması ve ilaç tedavisine rağmen, ağrısı geçmeyen, sosyal yaşantısı etkilenen ve kolda ciddi kuvvet kayıpları (felçler) ortaya çıkan hastalarda uygulanan cerrahi girişimler bu gün hızla gelişmektedir. Yapılan cerrahi müdahaleler sonucunda hasta kısa sürede günlük yaşantısına geri dönebilmektedir. Tedavisinde gecikilen vakalarda ise ağrılar ve felçler kalıcı olabilmektedir” diye belirtti.

ANİ VE TERS HAREKET YAŞANMASI SONUNDA BOYUN FITIĞI RİSKİ ARTAR

Risk faktörleri ve risk grupları hakkında bilgi veren Acıbadem Eskişehir Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Opr. Dr. Tuncer Göker, “Boyun fıtığının görülme sıklığı yaş ile birlikte artar. Sigara içilmesi de boyun fıtığı riskini yükseltir. Araç içi trafik kazası sonrası başın ani olarak öne arkaya hareketi gibi boyunda ağır, ani ve ters hareket yaşanması sonunda boyun fıtığı riski artar. Sekreterler, bankacılar, sınava hazırlanan öğrenciler gibi masa başında özellikle baş öne eğik olarak uzun süre çalışılan meslekler risk grubundadır. Ayrıca dejeneratif (yıpranmış) diski olanlar, kemik erimesi görülenler, boyun travması veya spor yaralanması geçirenler risk grubunda yer almaktadır” dedi.

MEDİKAL TEDAVİ İLE İSTİRAHAT VE SERVİKAL COLLAR (BOYUNLUK) TAKILMASI

Boyun fıtığının tedavi yöntemleri hakkında da bilgi veren Dr. Göker, “Tedavi planında özellikle başlangıçta boyunluk kullanmak ve ilaç tedavisi çok önemlidir. Omurgalar arasında yırtılan ve omurilik ve sinirleri sıkıştıran kıkırdağın yapısı ciddi oranda su içerir. Hareketsizlik ve istirahat altında yırtılan kıkırdağın su içeriğinin emilmesiyle, kıkırdağın hacmi küçülür ve sinire olan bası azaltır. Bazı ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçların kullanımından hastalar ciddi oranda fayda görür. Ancak boyun fıtığı nedeniyle kullandığımız bütün ilaçların uzun süreli kullanımı, özellikle karaciğer fonksiyonlarını bozmakta ve mide ülseri gibi hastalıkları tetiklemektedir. İlaç kullanımları mutlaka hekim kontrolünde yapılmalıdır” diye belirtti.

AMELİYAT KARARI NE ZAMAN VERİLİR

Fizik tedavi ve rehabilitasyon yöntemlerini de anlatan Dr. Göker, açıklamasını şöyle sürdürdü;

“Boyun fıtığı sonucu oluşan kas spazmı ve ödemi çözmek ve fıtık nedeniyle oluşan sinir basısını bir miktar azaltmak için fizik tedavi egzersizleri uygulanır. Fizik tedavi egzersizlerin de amaçlanan; boyun kaslarının gücünü arttırarak, omurganın kemik sitemine düşen gücün dengeli dağılımını sağlamaktır. Cerrahi Tedavi ise yırtılan yastıkçığın, sinirlere ve omuriliğe olan basısını ortadan kaldırmayı amaçlar ve farklı cerrahi müdahale teknikleri kullanılarak boyun fıtığı tedavi edilir. Peki ne zaman cerrahi tedavi yapılmalı? Hastayı sosyal, iş ve aile yaşantısında zora sokan ilaç tedavisine ve istirahatlere cevap vermeyen ağrılar varsa ve hasta bu rahatsızlıktan çokça şikâyetçi ise, kolda ortaya çıkan kuvvetsizlik, duyu kaybı, çekilen MR’da, şikâyetleri net olarak açıklayan boyun fıtığının izlenmesi durumunda. Omurilik basısına neden olan santral disk hernisi; total veya kısmi omurilik zedelenmesi varsa. Takip edilen hastada ilerleyici veya ani belirgin kuvvet kaybı oluşursa, koldaki şikâyetlere ek olarak servikal MR’ı da omurilikte boyun fıtığının omuriliği belirgin derecede sıkıştırmasına bağlı omurilik zedelenmesi izleniyorsa, medikal tedavide yetersizlik, ısrarcı boyun, kol ve baş ağrısı varsa, ameliyat kararı hastanın yakınmalarının şiddetine göre verilir veya hasta takibe devam edilir.”

Dilini 1.5 milyon dolara sigortaladılar!

Bir İngiliz çay firması şirkette çalışan tat uzmanının dilini 1.5 milyon dolara sigortaladı.

İngiliz çay firması Tetley'de çalışan ve çay tadım analisti olarak görev yapan Sebastian Michaelis'in dili şirketi tarafından 1.5 milyon dolara sigortalandı.

İngiliz Tetley 32 yaşındaki çalışanına tadım ve analiz başına 150 dolar ücret veriyor. İngiliz gazete Mirror'un haberine göre Michaelis 1500 farklı çay çeşidini 15 saniye içinde tadıp analiz edebiliyor. Şirkette Michaelis gibi 7 danışman daha çalışıyor.

1.5 milyon dolarlık sigorta Sebastian Michaelis'in dilinin tad alma özelliğinin aniden kaybolmasını kapsıyor.

Michaelis'in dilini korumak için aşırı baharatlı yiyecekleri yemediği, sert içkileri de hafifçe tatmadan içmediği belirtiyor.


"Osuruk hapı" üretti

Fransız mucit Christian Poincheval insanların çıkardığı gazın “çiçek, şeker ya da çikolata” gibi kokmasını sağlayan tamamen bitkisel bir hap üretti.

Konuyu araştırmaya “arkadaşları ile birlikte ağır bir yemek yedikten sonra karar verdiğini” söyleyen mucit, hapların gazın kokusunu “güzelleştirmenin” yanı sıra hazımsızlığa da iyi geldiğini söyledi.

Quest-France gazetesine konuşan Poincheval, haplarını "pilulepet" (osuruk hapı) adını verdiği internet sitesi üzerinden kutusu 10 euroya sattığını açıkladı.

İnternet sitesinde kötü kokulu gazlar çıkaran köpek ve kediler için de ürünler bulunuyor.


25 Kasım 2014 Salı

Mescit vaadi ile okul seçimini kazandı

Mardin’in Midyat İlçesi’ne bağlı Gelinkaya Beldesi’ndeki Gelinkaya Ortaokulu’nda yapılan okul temsilciliği seçimini, okulda mescit yaptırma vaadinde bulunan Belde Belediye Başkanı Mehmet Aksöz’ün 7’inci sınıfta okuyan yeğeni Ahmet Can Aksöz kazandı.

Gelinkaya Beldesi’ndeki Gelinkaya Ortaokulu’nda yapılan okul temsilciliği, yerel seçimleri aratmadı. Seçimler, YSK’nın genel ve yerel seçimlerde uyguladığı kurallara göre yapılırken, seçimlerde oy pusulalarından, sandık kurulları ve tercih mührüne kadar her ayrıntının düşünüldüğü görüldü.

Her dönemin kendi temsilcisini belirlediği ön seçimin ardından okul temsilciliği için 8’nci sınıf öğrencisi Bünyamin Toprak, 8’nci sınıf öğrencisi Mehmet Gökduman, 7’nci sınıf öğrencisi Ahmet Can Aksöz ve 6’ncı sınıf öğrencisi Fatih Barış kıyasıya yarışa girdi. Okulun panolarına kendilerini ve vaatlerini anlatan afişler asan aday öğrenciler, bir hafta boyunca sınıfları ziyaret ederek öğrencileri ikna etmeye çalıştı.

MESCİT YAPTIRMA VAADİ

Aday öğrenciler yapacaklarını anlatırken, en farklı vaatleri ise 7’nci sınıf öğrencisi Ahmet Can Aksöz verdi. Kampanya süresince her sınıfa birer futbol topu hediye eden ve öğrencilere şeker dağıtan aday Ahmet Can Aksöz, seçilmesi durumunda okula mescit yapma sözü verdi.

Propaganda sürecinin tamamlanmasının ardından da okulda seçim yapıldı. Öğrenciler okulun bilgisayar laboratuarına giderek burada kurulan sandıklarda oylarını kullandı. Öğrenciler Reyyan Akar, Asya Akan, Mehmet Sultan Ağırman ve Şehmus Duran’dan oluşan kurulun yanına giden öğrenciler önce ’evet’ yazan mühür ile aday öğrencilerin fotoğraflarının olduğu pusulayı aldı. Paravanın arkasına geçerek mührü seçtikleri adayın fotoğrafının yanına basan öğrenciler, daha sonra oylarını sandığa attı. 4 öğrencinin aday olduğu seçimde 200 öğrenci oy kullandı. 90 oy alan ve arkadaşlarına seçildiği takdirde mescit yaptıracağı sözünü veren Ahmet Can Aksöz seçimi kazandı. Diğer adaylardan Bünyamin Toprak 38, Mehmet Gökduman 57 ve Fatih Barış 15 oy aldı.

’AÇILIŞ KURDELESİNİ DE BEN KESECEĞİM’

Okul temsilciliği seçimlerini kazanan Ahmet Can Aksöz, mescit yapımı için ailesinden destek isteyeceğini belirterek şöyle dedi:

"Şu an kendimi çok iyi hissediyorum. Beni seçen arkadaşlarıma verdiğim mescit yaptırma sözünün arkasındayım. Ben hizmet etmek için buraya geldim. Okulumuza mescit yapacağım ve açılış kurdelesini de ben keseceğim. En lüks mescidi yapacağım. Ben top ve şeker de dağıttım öğrenci arkadaşlarıma, onları çok seviyorum. Daha güzel şeyler düşünüyorum ve bunların tümünü yapacağım."

"SEÇİM BİLİNCİ İÇİN BÖYLE BİR ÇALIŞMA YAPILDI"

Öğrencilere demokratik gerçek bir seçim ortamı yaşattıklarını ifade eden Okul Müdürü Murat Bilgin, temsilciliği seçimini kazanan öğrencinin mescit vaadinde bulunduğunu söyledi. Öğrencinin babasının da bu konuda kendisine destek sözü verdiğini belirten Bilgin, yeni çıkan yönetmelikle okullarda müsait olması durumunda bir mescit açılmasında sakınca olmadığını söyledi. Seçimin öğrencilere demokrasinin nasıl olması gerektiğini gösterdiğini vurgulayan Bilgin, "Çocuklarda seçim bilinci oluşturmak için böylesi bir organizasyon yaptık. Öğrenciler kullandıkları oylarla kendilerini temsil edecek arkadaşlarını belirlediler. Gelecekte birer seçmen olacak bu öğrenciler, şimdiden buna bir hazırlık yaptılar. Yaşanan seçim sürecinden tüm öğrencilerimiz mutlu oldu" diye konuştu.

(Kaynak: hürriyet.com.tr)

Cesetlerle selfie çekti

İtalya'da geçen ay 38 hastasını zevk için öldürdüğü iddia edilen hemşire Daniela Poggiali'nin cesetlerle selfie çektirdiği ortaya çıktı.

İtalyan hemşire Daniela Poggiali'nin cesetlerle çektiği selfi fotoğrafları  dehşete düşürdü.

Hemşirenin İtalya'nın Lugo kentindeki bir hastanede hayatını kaybeden  38 kişinin ölümüyle bağlantısı olduğu şüphesiyle tutuklanmıştı. Umberto Hastanesi'nde görevli olan hemşire Poggiali'nin sorumluluğunda olan 86 hastanın 38'i ölünce yetkililer harekete geçmişti.

İtalya'nın kuzey doğusunda yer alan Ravenna'da bir hastane ölen 78 yaşındaki kadının otopsisinde anormal seviyede potasyum klorür saptandı.

42 yaşındaki hemşirenin, cesetin yanında baş parmaklarıyla çekilmiş fotoğrafları basına sızdı. Bir hastanenin yatak odasında çekildiği düşünülen fotoğraflardan birinde ölünün taklidini baş parmağıyla ağzına doğru tuttuğu görülüyor.

Fotoğraflarını sosyal medyada gören hemşire arkadaşı durumu polise bildirmiş. Hemşire Poggiali hastane yönetimi tarafından görevden alındı. Poggiali, fotoğraftaki yaşlı kadının o görüntüler çekilirken sağ olduğunu iddia etti.  (milliyet.com.ter)