30 Nisan 2016 Cumartesi

En piyasa Karaköy mekanları

Karaköy'e gitmek, bayramın ilk günü tüm akraba ziyaretlerini bir potada eritebilmek için direkt babaannemizin evine gitmek gibi.
24 saat yaşayan bir şehir olan İstanbul’u kolay kolay tüketmek mümkün değil. Her dönem birden fazla semtin popüler olup, başka semtlerin reytingini kaybetmesi hep bu süregelen canlılığından kaynaklanıyor. Son dönemlerin popüler adresi ise malumunuz Karaköy. Şunun şurasında bir 10 sene önce adı farklı anılan bu semt, bugün adımınızı attığınız anda en az 4 arkadaşınızla karşılaştığınız bir yer oldu. Adeta bayramın ilk günü tüm akraba ziyaretlerini bir potada eritebilmek için direkt babaannemizin evine gitmek gibi. Zira herkes orada… Olay bir de mekan bazında ele alalım istedik.

1. MUHİT
Kılıç Ali Paşa Mescidi sokakta yer alan Muhit, Karaköy’ün en kalabalık mekanlarından biri. Özellikle haftasonları yer bulabilmek için kapısının önünde dikilip kalksınlar diye milletin gözünün içine baktığımız, yediklerini boğazına dizdiğimiz bu mekanda en az iki arkadaşınızı görmeniz mümkün.

2. BOŞNJAK BÖREK VE PİTA
Muhit’te yer bulamayanlar sayesinden aniden aşırı ilgi duymaya başladığımız Boşnak böreği sayesinde popüler olmuş bir mekandır. Sokağın tam köşesinde yer alan bu mekan sayesinde bütün facebook arkadaş listeniz önünüzden resmi geçit gibi akar. Börekleri sahiden güzeldir.

3. KARABATAK
Bu haftasonu da şöyle işten güçten biraz uzaklaşayım derseniz gitmeniz gereken en son yer Karabatak olabilir. Maçka Parkı’ndan sonra İstanbul’un reklamcılık piyasasının ikinci uğrak yeri olan Karabatak, bir şekilde sektörden tanıdığınız en az beş kişi ile karşılaşma şansınızın olduğu bir yer. Sonra bir bakmışsınız; bütün cumartesi yine full iş konuşmuşsunuz. Hem de minimum göz teması kurarak! Zira Karabatak’ın ikiz tasarlanmış, birbirinden asla ayrılmayan oturma grupları sayesinde karşınızdaki duvara bakarak yanınızdaki insanla konuşmayı öğreniyorsunuz. Bitki çayları güzel de; bu boyun fıtığı sorununu ne yapacağız?

4. TÜKKAN
Mumhane caddesinin hemen üzerinde olan Tükkan, şehir dışında yaşadığı için yıllardır göremediğiniz lise arkadaşınızla karşılaşma tesadüfünü yaşayacağınız türden bir yer. İstanbul’a gelip “ya beni Karaköy’e götürün, merak ediyorum” diyenlerin arkadaşları tarafından önce Karabatak’a oturtulup, “olm yoldan geldim ben, Christmas tea mi içireceksiniz bana” demesi ile de apar topar konuşlandırıldığı güzide bir mekandır burası. Dolayısıyla uzun zamandır görmediğiniz bu arkadaşınızla en kibar halini takınmış, çatal bıçakla giriştiği pizzasına karşı savaş verirken görmeniz çok doğal.

5. NAR CAFE
Kahvaltı mevzusuna kabuğuyla dilimlenmiş kivileriyle imzasını atan Nar Cafe, filmlerdesabah sabah greyfurt kaşıklarken görüp şaşırdığımız Amerikalılarla empati kurmamızı sağlıyor. “Pastırma olsun ama sucuklu yumurta da olsun, bir oturuşta on pişi yedim ama çayıma tatlandırıcı attım” diyen biz çılgın Türklere meyve kültürünü aşıladı bu mekan resmen. Nar’ın Karaköy’deki şubesinde haftasonu kahvaltısı yapmak istiyorsanız önce, tanıdık en az 4 arkadaşınızla, apartmandan tanıdığınız komşunuzla ve gele gide akraba olduğunuz 3 kedi ile aynı masa için sıra beklemek durumunda kalacağınızı hatırlatalım.

6. UNTER
Gündüzleri kendi halinde bir mekanken, akşamları başkalaşım geçiren Unter’e, sanırsınız saat 20:00’dan sonra gökten insan yağıyor. Dolayısıyla "pardon geçebilir miyim?” dediğiniz kişi patronunuz, “ateşinizi alabilir miyim? (what is ateş?)” dediğiniz kişi eski sevgiliniz, “valla güzel çaldın!” dediğiniz dj ofisten arkadaşınız, “ben aynısından bir tane daha alabilir miyim?” diyerek garson sandığınız kişi ise şirketçe iş yaptığınız müşteri olabilir.

7. OPS
Boya, badana, sıva derdi olmayan mekanlardan bir diğeri olan Ops, içeri girdikten sonra ay ona da selam vereyim buna da selam vereyim derken bir saati nasıl geçirdiğinizi anlamadığınız bir yer. Dahası görmezden geldiğiniz insanların selfielerinde bile çıkma ihtimaliniz var, o derece! 

 Tarafından hazırlanmıştır.

29 Nisan 2016 Cuma

Zeytinyağının bozulmasını engellemenin 5 altın kuralı

Zeytinyağı Tadım Uzmanı Serdar Öçten Ünsal, bir gıda maddesi olan zeytinyağının bozulmasını engellemenin 5 altın kuralını açıkladı.




Zeytinyağı bir gıda maddesidir, diğer gıdalar gibi doğru şartlarda saklamaz ve kullanmazsak bayatlar ve bozulur.

Tarih boyunca pek çok hastalığın tedavisinde kullanılan ve kalp rahatsızlıklarından kansere, şekerden yüksek tansiyona ve kolesterole kadar pek çok hastalığa şifa olan zeytinyağının doğru şartlarda saklanması ve kullanılması gerektiğini belirten Zeytinyağı Tadım Uzmanı Serdar Öçten Ünsal, zeytinyağının bozulmasını engellemenin 5 altın kuralını açıkladı.

Tam bir antioksidan deposu olan ve faydaları saymakla bitmeyen zeytinyağının bozulmasını engellemek için dikkat edilmesi gereken hususları maddeler halinde sıralayan Zeytinyağı Tadım Uzmanı Serdar Öçten Ünsal, şunları söyledi;


1- Aldığımız markalı ve ambalajlı zeytinyağını evde güneş görmeyen,  karanlık, serin  (18C) ve kuru bir ortamda bulundurmalı.

2- Zeytinyağını pet ambalaja koymamalıyız, hızla bozulur ve kanserojen etki oluşturabilir. Zeytinyağının içerisinde bulunan yağ asitleri pet şişenin bileşiminde bulunan kimyasalları çözücü etkiye sahiptir.

3- Yemeklerde yüksek ısıya maruz bırakılmamalıdır, sağlık etkileri kaybolur ve özelliklerini yitirir, çiğ tüketilmesi daha faydalı olacaktır.

4- Özellikle teneke ambalajlarda yağın daha rahat akmasını sağlamak için ikinci bir delik açmamalıyız, açılan delikten oksijen (hava) gireceği için yağımız bozulacaktır. Ekonomik olsun diye alınan 5000 ml zeytinyağını evimizde kullanabileceğimiz 1 litrelik koyu renkli cam şişelere bölerek saklamalıyız.

5- Son olarak, dört önemli faktör olan Işık, hava, ısı ve nemden zeytinyağını korumalıyız.

İnternetten hastalığınıza teşhis koymayın

Herhangi bir şikayetimiz olduğunda, doktora gitmeden önce "şöyle bir internetten araştırayım" diye düşünmek ve karşımıza çıkan bilgilerden sonra adı çıkan hastalıkları okuyarak ön yargı sahibi olmak kişiyi strese ve kafa karışıklığına itiyor.


Nöroloji Uzmanı Dr. Suzan Üstün, internette sürekli araştırma yaparak kendi kendimize hastalık tanısı koymanın zararlarını anlatıyor.                                            

'ŞÖYLE BİR İNTERNETTEN ARAŞTIRAYIM' 

Hastalarımızın çok büyük bir çoğunluğu doktora gelmeden önce  ''şöyle bir internetten araştırayım''  diye düşünerek şikayetini arama motoruna yazıyor. Karşısına çıkan bilgilerden sonra adı geçen hastalıkları okumaya başlıyor. Tabii bu durumda doktora, kafasında birtakım ön tanılar ve yapılması gerekli tetkik listesi ile geliyor. Hatta bazen kesin tanıyı bile belirlemiş oluyor.

KENDİNDE ÖNEMLİ BİR HASTALIK OLDUĞUNDAN KAYGI DUYMAK

Fil hikayesini hepimiz biliriz. Gözleri kapalı birinin filin hortumuna ya da kulağına dokunarak ne olduğunu anlamaya çalışmasıyla internette şikayetini yazarak hastalığının ne olduğunu bulmaya çalışmanın kesinlikle hiç bir farkı yok. Gereksiz kafa karışıklığı, stres ve gereksiz testlerden başka getirisi yok hastalar için. Ama internetten bilgi edinme öyle bir boyuta geldi ki, kişiler bunu ihtiyaç gibi görüyor ve hatta bir grup hastamız var ki, kendini bundan alıkoyamıyor. Herhangi bir şikayeti nedeniyle kendisinde önemli bir hastalık olduğundan ve doktorların bunu bulamadığından o kadar kaygılı ki, sürekli internet başında araştırma yapıyor. Böyle hastaların sayısı maalesef giderek artıyor. Bu hastalarımızla karşılaştığımızda zor olan; hastalığını teşhis etmekten ziyade, kafasında oluşan ön-kesin tanıları değiştirmek ve kendisinde bu hastalıkların olmadığına onu ikna etmek oluyor. Hatta bu durum başlı başına tedavi edilmesi gereken bir duruma dönüşebilmekte maalesef.
Herhangi bir şikayetiniz olduğunda internetin başına geçmek yerine öncelikle doktorunuza gidin. Eğer kesin tanınız konulursa o zaman hastalığınız hakkında daha fazla bilgi almak için interneti kullanabilirsiniz. İnanın bu çok daha faydalı olacaktır ve gereksiz streslerden sizi koruyacaktır.
doktorsitesi.com

27 Nisan 2016 Çarşamba

Türkiye en çok bakın hangi rüyayı görüyor?

Rüyalar hayatımızın bir parçası, onlara inansak da inanmasak da anlamlarını merak ediyor, bize ne dediklerini öğrenmek istiyoruz. Nisan 2016 süresince Google'da rüyada en çok tabiri aranılan terimlerin arasında, “Cumhurbaşkanı”, “kar”, “balık”, “deniz”, “ceviz” yer alıyor.


Google'da pek çok şey arıyoruz. Özellikle de rüya tabirleri söz konusu olduğunda sabah saatlerinde yoğun bir arama gerçekleşiyor. Türkiye genelinde özellikle Nisan ayı içinde en çok aranan rüya tabirlerinin konu başlıkları ise şöyle:

Rüyada Cumhurbaşkanı görmek

Rüyada kar görmek

Rüyada balık görmek

Rüyada deniz görmek

Rüyada ceviz görmek

Rüyada yılan görmek

Rüyada köpek görmek

Rüyada ağlamak

Rüyada fare görmek

Rüyada kedi görmek

Rüyada altın görmek

Rüyada hamile olduğunu görmek

Müzik dinletin hemen konuşsun!

Yapılan araştırmalar, bebeklerin gelişimi ve müzik dinlemek arasındaki ilişkiyi ortaya koydu.


Amerika’da yapılan araştırmalar, müzik dinletilen bebeklerin daha hızlı konuştuğunu ortaya koydu. Washington Üniversitesi yaptığı çalışmalarla, müziğin zeka gelişimini olumlu yönde geliştirdiğini kanıtladı.

Araştırmanın diğer bir boyutu ise müzik dinletilen bebeklerin yabancı dili daha çabuk öğrenmeleri… Dil becerisi ve müzik arasındaki bu ilişkiyi araştıran Patricia Khul, müziğin bebekler için bir terapi olduğunun altını çizdi. Khul konuyla ilgili “Bebekler karmaşık bir dünyayı kavramaya çalışıyorlar. Buna ışık ve ses de dahil. Müzik öğrenme yeteneklerini kolaylaştırıyor ve kelimeleri daha kolay hatırlamalarına yardımcı oluyor” dedi.

26 Nisan 2016 Salı

Küflü besinler sağlığınızı tehdit ediyor!

Küf, sadece besinde üreyen bir mikroorganizma olmanın ötesinde insan sağlığını da etkileyebilir. Mutfağın nemli bir alan oluşu da küf üremesini kolaylaştırır. Küfler, yeşil, siyah veya beyaz renkte olabilir. Bir besin küflendiğinde; tadı, görünümü, rengi ve kokusu değişime uğrar.
Özellikle tahıl ürünleri ve kuruyemişlerde üreyen mikotoksinler, insan sağlığı açısından oldukça tehlikelidirler. Aflatoksin ise özellikle yer fıstığı gibi yağlı tohumlarda, mısırda ve kuru meyvelerde üreyebilen bir küf toksinidir ve insan sağlığı açısından çok risklidir.Karaciğer kanseri ile dahi ilişkilendirildiği çalışmalar bulunmaktadır.
BESİNLERDE KÜFLENMEYİ ÖNLEMENİN EN ETKİN YOLU  
Besinleri satın almadan önce iyi inceleyin. Taze besinlerden yaralı olanları almayın, kapalı pakette olanlarda paketin içi görünenleri (cam kavanoz gibi) tercih edin. İşlenmiş et ürünlerinin her ne kadar tercih edilmemesi daha sağlıklı olsa da, satın almayı tercih ediyorsanız, ürünü görünür kirlenme olup olmadiğina dair iyice inceleyin. Besinlerde küflenmeyi önlemek için; kısa sürede tüketebileceğiniz miktarda besin satın alın. 
Bir ürünü saklayacağınız zaman (buzdolabında ya da kilerde) üzerini kapatmayı ihmal etmeyin. Çünkü, küf sporları uçuşarak bir besinden diğerine bulaşabilir.
Ağzı açılmış ürünü buzdolabında da tutsanız üç günden fazla saklamayın.
Besinleri küflenmeden korunmanın en etkili yolu temiz olmaktır. Çünkü, ağzı açık duran küflenmiş bir besindeki küf, hava aracılığıyla bir diğer temiz besini kirletebilir.
Buzdolabının içini düzenli olarak temizlemeyi ihmal etmeyin (ayda en az bir kez). Temizleme suyuna 1 yemek kaşığı karbonat ekleyin.
Her gün mutfağınızı havalandırın.
Gün aşırı lavabolarınızı sirke ile yıkayın.
Yrd. Doç. Dr. Ç.Tuba Günebak
Beslenme ve Diyet Uzmanı

Kilo vermek isteyenlere ilginç öneri: Naneli sakız çiğneyin

Fazla kilolarından kurtulmak isteyenler için Uzman Diyetisyen Serkan Tutar'dan naneli sakız önerisi geldi. Tutar, bilimsel çalışmalara göre, naneli sakızın uzun süre tokluk hissi yaşattığını söyledi.

Fazla kilonun, sadece estetik değil, sağlığı tehdit eden önemli bir problem olduğuna vurgu yapan Uzman Diyetisyen Serkan Tutar, "Kilo vermede önemli olan uygulayacağınız sağlıklı beslenme programını yaşamınızın devamında da uygulamaktır” dedi.
Zayıflamaya yardımcı olabilecek noktalara değinen Tutar'ın bir önerisi de hemen herkesin zorlanmadan uyulayabileceği bir yöntem. Naneli sakız çiğnemek. Tutar, naneli sakızın kilo vermede nhasıl etki ettiğini şöyle açıkladı:

NANELİ SAKIZ ÇİĞNEYİN

"Yapılan bazı bilimsel çalışmalar, naneli sakız çiğneyen bireylerin uzun süre tokluk hissiyatı yaşadığı, dolaysıyla gün içerisinde daha az abur cubur tükettiği gösterilmiştir. Eğer sürekli açlık hissiyatınız varsa naneli sakızı denemelisiniz."

Diyetisyen Tutar'ın fazlalıklardan kurtulmak ve daha sağlıklı olmak için önerdiği diğer noktalar ise şu şekilde:

ÖĞÜN ATLAMAYIN

"Uzun süre kendini aç bırakan kişiler için iki sonuç vardır. Bunlardan bir tanesi hiç kilo veremediği gibi aksine belirli bir süre sonra yaptığı diyeti bırakıp daha da çok kilo aldığı gerçeğidir. İkinci sonuç ise kilo kaybına rağmen diyet sürecinde kendini fazla yıpratma sonucu verdiği kiloyu uzun süre koruyamamaktır. Öğünlerin düzenli yapılması hem uzun süre aç kalmanızı engelleyecek hem de yaptığınız diyetin beslenme tarzı olmasını sağlayacaktır. Kısacası verdiğiniz kiloyu da çok daha rahat koruyabileceksiniz.

SIVILARI FAZLA TÜKETİN

Düzgün diyet yapanlarda yeterli miktarda su içilmediğinde diyetin verimliliği düşecektir. Verdiğiniz kilonun tartı üzerinde istenildiği seviyelere inmesi de imkansız olacaktır. Bu nedenle gün içerisinde yeterli miktarda su içmelisiniz. Ayrıca gün içinde bazı bitki çaylarını, siyah çayı ve kahveyi de doğru miktarlarda tüketirseniz kilo vermenize yardımcı olacaktır.

AKŞAM 8’DEN SONRA BESİN TÜKETMEYİN

Ne yaparsanız yapın akşam 8’den sonra besin tüketirseniz kilo veremezsiniz. Bu nedenle yaptığınız beslenme programında akşam yemek saatlerine özellikle özen gösterin.

KÖTÜ BESLENME ALIŞKANLIKLARINDAN VE RAFİNE BESİNLERDEN UZAK DURUN

Diyetinizi sabote edebilecek kötü beslenme alışkanlıklarından bir dönem uzak durmalısınız. Hatta diyet programınız bittikten sonrada belirli sıklıklarda kontrollü olarak bu besinleri tüketme sürekliliğinden kaçınmalısınız. Ayrıca rafine besinler, hazır içecekler ve katkı maddesi ürünleri mümkün olduğunca beslenme programınızda bulundurmayın.

SADECE KİLO VERME HEVESİNE KAPILMAYIN

Amaç sadece kilo vermek ise sonuç başarısız olacaktır. Bu süreçte etrafınıza sizden daha hızlı kilo vermiş kişilerin rakamlarına takılırsanız yine sonuç hüsran olabilir. Kilo vermek heves işi değil, sağlıklı beslenmeyi yaşam biçimi haline getirmek ile olur.

DÜŞÜK KARBONHİDRATLI DİYETLERDEN UZAK DURUN

“Ekmek yemeyeyim”, “meyve yemeyeyim” gibi cümleler ile diyete başlarsanız yine kilo vermeniz zor bir süreç olur. Bu şekilde beslenmeye çalışırsanız tüm günü tatlı krizleri ile geçirirsiniz. İpin ucu bir kere kaçtı mı gerisi zaten gelecek ve kendi diyetinizi kendiniz sabote etmiş olacaksınız.

HER GÜN EGZERSİZ YAPIN

Her gün 30 dakikalık yürüyüşler bile kilo vermenizi hızlandıracaktır. Eğer özellikle yürüyüşe zaman ayırmakta zorlanıyorsanız gün içini hareketli geçirin. Kısa mesafeli yolları yürüyün, arkadaşlarınızla yapabileceğiniz egzersiz programlarına katılabilirsiniz.

SADECE HEDEFE ODAKLANIN

Kilo vermekteki asıl amaç görüntü, kıyafet ve bedenin istenildiği şekle gelmesidir. Bu nedenle tartı üstündeki kilonuza odaklanmak sizi mutsuz eder. Eğer kıyafetleriniz yavaş yavaş bollaşıyorsa, aynanın karşısına geçtiğinizde özgüveniniz daha yüksekse sizi bu mutlu etmeli. Eğer bunlara bakmayıp sadece tartı üstündeki gramları sayarsanız sonuç yine hüsran olacaktır.

YÜKSEK POSALI ÜRÜN TÜKETİN

Kilo vermenin temeli düzgün çalışan bağırsak sistemidir. Bağırsak sisteminizde sürekli problem varsa ve kabızlık yaşıyorsanız kilo vermeniz çok zordur. Bağırsak sisteminin yavaş çalışması kronik ise ilk iş doktora gitmelisiniz. Eğer beslenme programınızdaki yanlış besin seçimine bağlı kabızlık yaşıyorsanız posalı besinler tüketmelisiniz.”ntvmsnc

25 Nisan 2016 Pazartesi

Doktoru 'Şeker hastası olursun' dedi 44 kilo verdi

Yedi ay önce 115 kilo olan 24 yaşındaki Meltem Kepcen, doktorun şeker hastalığı uyarısını dikkate alarak 44 kilo verdi.



Meltem Kepcen, azmi sayesinde büyük bir başarıya imza attı. Giydiği elbiselerini sürekli yenilemek zorunda kalan ve hayatı kararan Kepcen, hayatını aldığı kararla değiştirdi. Doktorunun "Şeker hastası olabilirsin" ikazı sonrasında zayıflama kararı alan Kepcen, kendine göre bir program uygulayarak tuz ve undan uzak durup spor yapmaya başladı. Yedi ayda 44 kilo veren Kepcen, "Artık istediğim kıyafetleri rahatlıkla giyebiliyorum" dedi.

"YÜRÜMEKTE ZORLUK ÇEKİYORDUM"

Haftanın 6 günü spor salonunda 1 saat çalışma yapan Kepcen, “Çok kilo aldığım vakitlerde hiçbir iş yapamadığımı gördüm. Hareket etmekte hatta dışarıda yürümekte zorluk çekiyordum. Doktorum, bana şeker hastası olabileceğimi belirtti. Duyduğum gibi üzülmeye başladım ve azimle her şeyin yapılabileceğini bildiğim için ben de azmettim. Şimdi bu azim sayesinde de kilo vermeye başladım. Tam 7 ay boyunca ekmek, tuz ve şeker gibi beyaz gıda tüketmedim. Şimdi hedefim on kilo daha verip ideal bir kiloya gelmek” diye konuştu.


Eşi ölen kadınların sağlığı iyiye gidiyor

Bilim dünyasından erkeklere mesaj var: Eşinize iyi bakın. Yapılan araştırmalara göre eşlerini kaybeden kadınların sağlık durumu iyiye giderken, erkeklerin durumu ise kötüye gidiyor.


İngiliz gazetesi Daily Mail'de yer alan habere göre araştırmacılar kocasını ve karısını kaybedenlerin sağlık durumunu incelediğinde eşini kaybeden kadınların sağlığının düzeldiği ortaya çıktı. Padova Üniversitesi'nden Dr. Caterina Trevisan, "Eşinin olması erkekler için iyi bir durum çünkü kendilerine bakan, sağlığıyla ilgilenen, ev işlerini yapan bir kadın var. Ancak kadınlar için bu durum stres nedeni ve kafa karıştırıcı. Ev işlerinin kadına yüklenmesi, erkeğin bakımının kadına yüklenmesi durumu söz konusu." dedi.

EVLENMEYEN KADINLARDA DEPRESYON RİSKİ DAHA DÜŞÜK

Evlenmeyen kadınlarda depresyon riskinin daha düşük olmasının arkasında, toplumun kadına yüklediği bu rollerin olduğu, iş hayatında daha yüksek tatmine ulaştığı, sosyal açıdan daha aktif olması gibi nedenler olduğu düşünülüyor.

Araştırma süresince İtalya'da yaşayan 733 erkek ve 1154 kadın incelendi. Araştırma sonucunda en tehlikeli grupta olanlar ise hiç evlenmemiş ve eşini kaybetmiş erkekler olduğu ortaya çıktı.

Fransa köpekleri fişliyor

Fransa'nın güneyindeki Beziers kenti, sokakları temiz tutmak için ilginç bir uygulamaya geçiyor.

Buna göre kentteki köpeklerden tek tek DNA örnekleri alınacak, ardından sokaklarda bırakılan köpek pisliklerine analiz yapılacak. Bu DNA’lar karşılaştırılarak köpek sahiplerine ceza verilecek. Şehirde yaklaşık bin 300 köpek olduğu tahmin edilirken sahipleri köpekleri belirlenen veterinere götürerek DNA örneği bırakacak.

24 Nisan 2016 Pazar

Türkiye nüfusunun yüzde 29'u çocuk

Türkiye'nin çocuk nüfusu, 2015 sonu itibarıyla 22 milyon 870 bin 683 olarak belirlendi. Çocuklar, ülke nüfusunun yüzde 29'unu oluşturdu. Çocuk nüfusu en çok Şanlıurfa'da, en az Tunceli'de...

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2015 yılına ilişkin çocuk istatistiklerini açıkladı. 

Buna göre, Türkiye nüfusu 2015 sonu itibarıyla 78 milyon 741 bin 53 iken, çocuk nüfus 22 milyon 870 bin 683 oldu. Birleşmiş Milletler tanımına göre "0-17" yaş grubunu içeren çocuk nüfus, 1935 yılında toplam nüfusun yüzde 45'ini oluştururken, 2015 yılında toplam nüfusun yüzde 29'una geriledi.

EN ÇOK VE EN AZ ÇOCUK HANGİ ŞEHİRLERDE?

Çocuk nüfusun toplam il nüfusu içindeki oranı illere göre incelendiğinde, en yüksek çocuk nüfus oranına sahip olan il yüzde 47,4 ile Şanlıurfa oldu. Bu ili yüzde 47,1 ile Şırnak ve yüzde 45 ile Ağrı izledi.

Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu iller ise yüzde 17,5 ile Tunceli, yüzde 19 ile Edirne ve yüzde 19,5 ile Kırklareli olarak belirlendi.

Canlı doğan bebek sayısı 2014 yılında 1 milyon 345 bin 286 iken, bu rakam geçen yıl 1 milyon 325 bin 783 oldu. Canlı doğan bebeklerin yüzde 51’ini erkek, yüzde 49’unu kızlar oluşturdu.

KIZLARA EN ÇOK ZEYNEP, ERKEKLERE İSE YUSUF ADI VERİLDİ

Yeni doğan bebeklere konulan en popüler erkek isimleri 2015 yılında Yusuf, Eymen ve Mustafa, en popüler kız isimleri ise Zeynep, Elif ve Hiranur oldu. Son 17 yılda doğan çocuklara verilen en popüler erkek isimlerinin Yusuf, Mehmet ve Mustafa, en popüler kız isimlerinin ise Zeynep, Elif ve Merve olduğu görüldü.

Türkiye sağlık araştırması 2014 yılı sonuçlarına göre, son 6 ay içinde 0-6 yaş grubundaki çocukların geçirdiği başlıca hastalık ve sağlık sorunları, yüzde 41,9 ile üst solunum yolu enfeksiyonu, yüzde 33,2 ile ishal ve yüzde 10,8 ile kansızlık oldu.

Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS) veri tabanından üretilen evlenme istatistiklerine göre 16-17 yaş grubunda olan kız çocuklarındaki resmi evlenmelerin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2014'te yüzde 5,8 iken, bu oran geçen yıl yüzde 5,2'ye geriledi. Kız çocuk evlenmeleri en fazla yüzde 15,3 ile Kilis oldu. Bu ili yüzde 15,2 ile Kars ve yüzde 15,1 ile Ağrı izledi. Resmi evlenmeler, en az sırasıyla yüzde 1 ile Tunceli, yüzde 1,5 ile Rize ve yüzde 1,6 ile Trabzon'da gerçekleşti.

KIZ ÇOCUKLARININ OKULLAŞMA ORANI EN YÜKSEK RİZE'DE

Öğretim yılı ve eğitim seviyesine göre net okullaşma oranı, ortaöğretimde bir önceki yıla göre artış gösterdi. Ortaöğretim seviyesinde net okullaşma oranı 2014-2015 öğretim yılında yüzde 79,4 iken 2015-2016 öğretim yılında yüzde 79,8 oldu. Net okullaşma oranı cinsiyet açısından karşılaştırıldığında cinsiyetler arasında önemli bir farklılığın olmadığı görüldü.

Ortaöğretim seviyesindeki kız çocuklarının net okullaşma oranı 2015-2016 öğretim yılında en yüksek yüzde 97,8 ile Rize oldu. Bu ili yüzde 96,6 ile Isparta ve yüzde 94,8 ile Amasya takip etti. Net okullaşma oranı en düşük il ise yüzde 44,7 ile Muş oldu. Bu ili yüzde 47,6 ile Ağrı ve yüzde 53 ile Bitlis izledi.

Hane halkı işgücü istatistiklerine göre ise 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücü durumu bir önceki yıla göre değişmedi. Geçen yıl işgücüne katılım oranı yüzde 21, istihdam oranı yüzde 18,1 ve işsizlik oranı yüzde 13,9 olarak gerçekleşti.

Cinsiyete göre çocukların işgücüne katılımında ise farklılıklar gözlendi. Erkek çocuklarda işgücüne katılma oranı 2014'te yüzde 29,4 iken 2015 yılında yüzde 28,6’ya düştü. Kız çocuklarında ise bu oran 2014 yılında yüzde 12,1 iken, geçen yıl 0,9 puanlık bir artışla yüzde 13’e yükseldi.

ERKEK ÇOCUKLAR SPORA DAHA ÇOK VAKİT AYIRDI

Zaman kullanım araştırması 2014-2015 sonuçlarına göre de 10-17 yaş grubundaki çocuklar, bir gün içindeki toplam zamanının üçte ikisini temel faaliyetlere (9 saat 39 dakikasını uyku, 3 saat 34 dakikasını eğitim, 2 saat 36 dakikasını yemek gibi), kalan zamanının 2 saat 35 dakikasını televizyon izleme, radyo müzik dinleme, 1 saat 25 dakikasını sosyal yaşam ve eğlence, 1 saat 5 dakikasını hane halkı ve aile bakımı faaliyetlerine ayırdı. Diğer faaliyetler için (ulaşım, hobiler gibi) 1 saatten az zaman kullandı.

Erkek çocukları, hobiler ve oyunlara zamanının 1 saat 5 dakikasını ayırırken, kız çocukları 39 dakikasını ayırdı. Hane halkı ve aile bakımı faaliyetine erkek çocuklar 35 dakika, kız çocukları ise 1 saat 37 dakika zaman harcadı.

Cinsiyetler arasında önemli farklılık gözlenen spor ve doğa sporları faaliyetine kız çocuklar 9 dakika ayırırken, erkek çocuklarda bu süre 38 dakika oldu.

VEFAT NEDENİ EN ÇOK DIŞSAL YARALANMA VE ZEHİRLENME

Ölüm nedenleri istatistiklerine göre, "dışsal yaralanma nedenleri ve zehirlenmeler" sonucunda 1-17 yaş grubunda hayatını kaybeden çocukların sayısı 2014 yılında 2 bin 367 iken, geçen yıl bu sayı bin 909 kişiye düştü. Aynı yaş grubunda 2014'te "Sinir sistemi ve duyu organları hastalıkları" nedeniyle hayatını kaybeden çocukların sayısı bin 14 iken, 2015 yılında bu sayı 979 oldu.

Trafik karayolu kaza istatistiklerine göre, 2014 yılında meydana gelen trafik kazalarında 391 çocuk yaşamını yitirdi, 51 bin 850 çocuk yaralandı. Kazalarda ölen çocukların yüzde 46,3'ünü 0-9, yüzde 24,8'ini 10-14, yüzde 28,9'unu 15-17 yaş grubundaki çocuklar oluşturdu.

Süt yağlı mı içilmeli, az yağlı mı?

Yıllardan beri üzerinde en çok tartışılan besinlerin başında süt ve süt ürünleri geliyor. Sütü, az yağlı mı içelim, yarım yağlı mı, yoksa yağsız mı?



İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya, sütün az yağlı mı, yoksa tam yağlı mı içilmesi ile ilgili soru işaretlerine, son yapılan araştırmalar ışığında cevap veriyor. İşte sütle ilgili doğrular:

• Süt içerdiği süt şekeri, yağ ve protein açısından çok faydalı bir besindir. Günlük yemeklerinizde bulundurmanız dengeli beslenme açısından çok büyük yarar sağlar.

• Sütle ilgili yeni yapılan 16 araştırmanın sonucunda tam yağlı süt ve süt ürünleri kullananlarda obezite, diyabet ve kalp damar hastalığı riski daha az bulundu. Tam yağlı süt ürünlerinin bu şekilde etki göstermesi sütün içindeki bütirat, fitanik asit, trans palmitoleik asit ve konjuge linoleik asit gibi faydalı yağ asitlerinden kaynaklanıyor.

• Tam yağlı sütün içindeki trans-palmitoleik asit kan yağlarını azaltıyor, insülin direncini düşürüyor. Diyabet gelişme riskini %60 azaltıyor.

• Tam yağlı süt ürünlerinde bulunan başka
bir yağ asidi olan bütiratda bağırsak hücrelerinde enerji dengelemesi yaparak iltihaplanmayı azaltıyor. Bütiratın bu güçlü etkisi özellikle Crohn hastalarında kendini gösteriyor. Günde 4 gram Bütirat verilen bu hastalarda atak sayısını azaltıyor.

"AZ YAĞLI SÜT KISIRLIK RİSKİNİ ARTIRIYOR"

• Süt ürünlerinde bulunan Konjude linoleik asit yağ yakımını hızlandırıyor. Kalp hastalığı, diyabet ve kanser riskini azaltıyor.

• Sütün içindeki bu iyi yağ asitleri mide boşalma zamanını uzatarak tokluk hissini artırıyor.

• Harvard School of Public Healthdeki bir araştırmaya göre, günde 2 veya daha fazla düşük yağlı süt ürünü kullanmak kısırlık riskini %85’lere varan oranda arttırıyor.

• Her gün düzenli olarak 3 bardak süt ve ürünlerini içenlerde kemik erimesi riski azalıyor. ntv

En çok söylenen yalanlar

2 bin kişi üzerinde yapılan bir araştırmada erkeklerin günde ortalama 6, kadınlarınsa 3 yalan söyledikleri belirlendi.

Erkekler sırasıyla ilk olarak sevgililerine, daha sonra patronlarına ve iş arkadaşlarına yalan söylüyor.
Erkekler en çok "bir şeyim yok, ben iyiyim" yalanına başvuruyor. Kadınların ise en çok söylediği yalanların ilk sırasında aynısı geliyor. Araştırmacılara göre yalan söylenmesinin en büyük kanıtı olarak bilinen gözlerini kaçırma, günümüzde doğruluğunu kaybetmiş durumda. Artık bu konuda kendini geliştirenler, karşılarındaki insanın ona tam olarak inanıp inanmadığını ölçmek için gözlerinin içine bakıyorlar.

İşte araştırmaya göre kadın ve erkeklerin en sık başvurduğu yalanlar:

POPÜLER ERKEK YALANLARI

1- Bir şeyim yok, ben iyiyim.

2- Bu son kadeh.

3- Göbeğin hiç de o kadar büyük değil.

4- Hiç fikrim yok.

5- Şarjım bitti.

6- Üzgünüm aradığını duymamışım.

7- Bu kadar içmeyecektim.

8- Kendi yolumda gidiyorum.

9- O kadar da pahalı değil.

10-Trafikte sıkıştım.

POPÜLER KADIN YALANLARI

1- Bir şeyim yok, ben iyiyim.

2- Bu yeni bir şey değil ki, yıllardır yapıyorum.

3- O kadar da pahalı değil.

4- İndirimdeydi.

5- Kendi yolumda gidiyorum.

6- Bilmiyorum nerede, dokunmadım bile.

7- O kadar içmeyecektim.

8- Başım ağrıyor.

9- Hayır, onu ben atmadım.

10-Üzgünüm aradığını duymamışım.

Salçayı pekmezi böyle saklamak kanser yapıyor

Dünyam Hastanesi doktorlarından Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Ali Deneme, ‘çağın hastalığı kanser’ konulu seminer verdi.



Op. Dr. Mehmet Ali Deneme, seminere katılan üyelere kanserin türleri, kanser oluşumuna neden olan etkenler, bu konuda nelere dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgiler verdi.

VİRÜSLER, RADYASYON, KİMYASAL KANSER NEDENİ

Mehmet Ali Deneme, virüsler, radyasyon, kimyasal maddeler gibi birçok şeyin kansere neden olduğunu söyledi.

Deneme, besinlerin sağlıksız koşullarda saklanmasının özellikle salça, pekmez gibi besinlerin boş deterjan ve ilaç kutuları ve plastik kaplarda saklanmasının kansere neden olduğunu, saklama kaplarının gıda saklama kabı olarak kullanılması, plastiğin özelliğinden dolayı uzun süre kalması ve ısıya maruz kalması kanser riskini artırdığını belirtti.

AZ POSALI BESLENME KANSER RİSKİNİ ARTIRIYOR

Az posalı beslenmenin kanser riskini artırdığını vurgulayan Deneme, kabızlığın bağırsak kanseri riskini birebir artırdığını dile getirdi.

Yanlış beslenmenin kansere neden olduğunun altını çizen Deneme, sebze ve meyve tüketiminin az olmasının, vitaminden zengin gıdaların tüketilmemesinin kanser oluşumunu artıran faktörler arasında yer aldığını ve tuzun daha az tüketilmesi gerektiğini söyledi.

23 Nisan 2016 Cumartesi

Boy uzatan besinler

Diyetisyen ve Yaşam Koçu Gizem Tutar, ailelerin sağlıklı beslenme konusunda çok daha bilinçli hareket etmeye çalışsalar da kimi zaman istenmeyen hatalar yapabildiklerine dikkat çekiyor, boy uzatan besinleri sıralıyor. SÜT Süt ve grubu olarak genel bir isim adında toplansa da, sütün diğer süt ürünlerinden - çocuğunuzun boyunun uzamasında - ayrı bir önemi var. Gün boyunca 2 su bardağı süt içilmesi boy uzamasını desteklemesinin yanı sıra çocuğunuzun kemik yapısının da güçlenmesini sağlar. Sütün boy uzamasını daha fazla desteklemesi için gece yatmadan içilmesi gerekmektedir. Çünkü bu saatte içilen süt büyüme hormonunun salgılanmasını sağlayacaktır.

SÜT ÜRÜNLERİ 
İçerisinde kalsiyum bulunan bu grupta yoğurt, ayran ve peynir yer alır. Özellikle yoğurt, çocuğunuz sebze yemeği tüketirken tabağında mutlaka bulunmalıdır. Peynir tüketmeyen çocuklarda peynir tüketimini sağlamak için peynirli börek veya poğaça hazırlayabilirsiniz.

BROKOLİ 
Bağışıklık sisteminin güçlenmesinde ve vücudun korunmasında başrol oynayan brokoli, çocuğunuzun boyunun uzamasını sağlayan önemli bir sebzedir. Çocuklar tarafından çok sevilmese de belirli sıklıklarla tüketilmesi önerilir. Yapılan bilimsel çalışmalar, sevilmeyen besinlerin belirli bir düzenle yenmesinin zaman içerisinde alışkanlığı yol açtığını göstermektedir.

KURU MEYVELER 
Kuru meyveler iyi bir kalsiyum kaynağıdır. Bu sebeple çocuğun boyunun uzamasını sağlar. Ara öğün olarak veya süt ile birlikte tatlı ihtiyacını gidermek için çocuğa yedirilebilir. Kuru meyvelerin tüketim miktarı önemlidir. Çünkü fazla tüketilirse, kilo sorununa neden olabilirler. Gün içerisinde 4-5 kuru kayısı, 2 kuru incir, 1 avuç siyah kuru üzüm seçeneklerinden birinin tercih edilmesi yeterli olacaktır.

SUSAM 
En yüksek kalsiyum içeren besin olması nedeni ile çocukların beslenmesinde önemli olan susam, yağ içeriğinin yüksek olmasından dolayı tehlike arz etmektedir. Çocuklara bazı günler ekmek yerine simit verilebilir.

SOYA FASÜLYESİ 
Soya fasulyesi kalsiyum içeriği zengin olan besinlerdendir. Genellikle ülkemizde salata olarak yenir. Çocukların boyunun uzamasına katkısı olacak bu besinin ihmal edilmemesi gereklidir. 

22 yıldır her gün aynı şeyi yiyor

Daniel Pennock 26 yaşında ve iki çocuk sahibi. Son 22 yıldır yani 4 yaşından beri her gün, her öğünde aynı şeyi yiyor ve yalvarıyor: Bana yardım edin, sağlıklı bir hayat yaşamak istiyorum.



4 yaşındayken bir gün sosis ve patates kızartmasından başka bir şey yemek istemediğini söyledi. Bu istek o kadar kuvvetliydi ki 22 yıldır bu döngüyü kimse kıramadı. Pennock, sosis ve patates kızartmasından başka bir şey ağzına yaklaştığı anda bile kendisini fiziksel olarak hasta hissettiğini söylüyor.

KIZ ARKADAŞI BU YÜZDEN TERK ETTİ

Onun bu sıradışı alışkanlığı düzenli bir ilişki kurmasını da engelliyor. Bir önceki kız arkadaşı Pennock'un bu huyu yüzünden hiç dışarıda yemek yiyemedikleri için kendisini terk ettiğini söylüyor.

HAYATIMDA SEBZE YEDİĞİMİ HATIRLAMIYORUM

Genç adamın hedefi ise daha şaşırtıcı kişisel spor koçu olmak isteyen Daniel Pennock, "Hayatımda hiç sebze yediğimi bile hatırlamıyorum. Sadece elma ve muz yiyorum ama başka herhangi bir yiyecek yanıma yaklaştığı anda bile kendimi fiziksel olarak hasta hissediyorum. Her gün sosis ve patates kızartması yiyorum ve bunu 22 yıldır yapıyorum. Başka şeyler denedim ama yutmayı bile başaramadım." dedi.

Çocukluğuna inerek sorunu çözmeye çalışan genç adam "Beynimi didik diidk ettim, aileme bunun nasıl başladığını sordum defalarca ama bir çözüm bulamadık." diyor. Hürriyet


Yeni annelere mini rehber

Anneler, bebek bakımıyla ilgili ne kadar kitap okuyup öğüt dinlese de birçok konuda endişeleniyor. Örneğin; bebeğin sürekli ağlaması, uykusuzluğu ya da kabız olması, yeni anne olanlarda panik yaratabiliyor.


Aylarca devam eden sabırsız bekleyişin ardından, bebeğinizi ilk kucağınıza aldığınız an, dünyanın en büyük mucizelerinden birine de sahip olursunuz. Bundan böyle hayatınıza bir “anne” olarak devam edeceğiniz gerçeği mutlu bir heyecanın yanı sıra, getirdiği sorumluluk duygusu nedeniyle endişe kaynağı olabilir. Çocuk Hastalıkları ve Yenidoğan Uzmanı Dr. Mustafa Yücel Kızıltan yeni annelere, karşılaştırları sorunlarda onlara yardımcı olacak önerilerde bulunuyor:

BİR SAAT İÇİNDE EMZİRİLMELİ

Sütün artması için doğumdan sonra, en geç bir saat içinde bebek anne göğsüne yatırılmalı. Bebek emmese dahi, ilk 4 saat boyunca, her saat başı annenin memesine koyulmalı. Sonraki günlerde ise, günde 10-12 kez emzirmek faydalı olur. Süt rahatlıkla geliyorsa, beslenmeyi bebeğin kendisi yönetmeli. Bebek acıktığında zaten anneye gerekli uyarıları ağlayarak yapacağından zorlamalara gerek yoktur.

GAZ SANCISI SAĞLIĞIN İŞARETİ

Ağlamak bebeklerin dış ortamla iletişim kurmak için en sık başvurdukları yoldur. Hastalıkların yanı sıra; gaz sancısı, aşırı sıcak ortam, açlık veya bebeği sıkabilecek fazla giyim bebeğin başlıca ağlama nedenleri arasındadır. Örneğin gaz sancısı olan bebekler kilo alımları iyi ve sağlıklı bebeklerdir. Genellikle doğumdan 2-3 hafta sonra, özellikle akşamları ortaya çıkan ağlama nöbetlerine sebep olan bu sancılar giderek sıklaşır. Bebek 6-8 haftalık olduğunda en yoğun şekilde kendini gösteren gaz sancıları yaklaşık olarak 3’üncü ayda kesilir. Bu süre içerisinde ağlama krizlerini azaltabilmek için birçok ilaç ve davranış metodu denenmiş olsa da; bunların hiçbirinin bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmamıştır.

GÖBEĞİN ÇEVRESİNİ TEMİZ VE KURU TUTUN

Göbeğin ve çevresinin temiz ve kuru olması gerekir. Göbeği bezin dışında bırakmaya dikkat edin. Göbek 7-14 gün içerisinde düşer. Düştükten sonra yerinde hafif bir kanama olması normaldir. Bu durumda alkol ile silebilirsiniz.

BANYO, UYUMA RUTİNİNİN PARÇASI OLMALI

Bebeğinizi her gün yıkamanız gerekmez. Banyo yaptırmanızın nedeni bebeğinizi temiz tutmanın yanı sıra banyonun uyku vakti rutininin bir parçası oluşudur. Bebeğin banyoyu akşam rutininin bir parçası olarak algılanmasını sağlamak önemli. Bebeğinizi hergün yıkamak zorunlu olmamakla birlikte faydalıdır.

KREMLER İSİLİK YAPABİLİR

Her banyo sonrası krem veya yağ sürmek gerekmez. Krem ve yağlar sürerek cildin terlemesi önlenirse, ufak sivilceler ve isilik tarzında döküntüler ortaya çıkabilir. Eğer cildi kurur ve çatlaklar gelişirse, bir bebek losyonu veya nemlendiricisini günde 2 kere sürebilirsiniz.

HAFTADA BİR KEZ KAKA NORMAL

Anne sütü ile beslenen bebek, kakasını haftada bir kez fakat yumuşak kıvamda yapıyorsa kabızlıktan endişelenmeye gerek yoktur; çünkü anne sütünün hemen hemen tamamına yakını bağırsaklardan emilir. Bu da dışkılama sıklığının az olmasını açıklayan bir durumdur. Öte yandan, bebeğin ıkınması ve bu sırada yüzünün kızarması da olağan bir durumdur ve kabızlık olarak algılanmamalı. Anne sütü ile beslenen sağlıklı bir bebeğin 3-4 günde bir, hatta bazı durumlarda haftada bir dışkı yapması bebeğin kabız olduğu anlamına gelmez.

SİZDEN BİR KAT FAZLA GİYİNSİN

Yeni doğan bebeklerde terleme görülmez; bu nedenle fazla giydirdiğiniz zaman sıcaklık fazlalığının yarattığı sıkıntıyı ağlayarak ifade etmeye çalışacaktır. Ayrıca fazla sıcak olan ortamlarda bebeğin burnu tıkanır. Bebeğin elleri ve ayakları soğuk ise, üşüyüp üşümediği ensesi kontrol edilerek anlaşılabilir. Öte yandan, oda sıcaklığının 22-23 derece olduğu zamanlarda, bebeğiniz sizden sadece 1 kat fazla giyinmesi yeterli olacaktır.

UYURKEN YASTIK KULLANMAYIN

Yeni doğan bebeklerin yatırıldığı yerde yastık olmamalı. Sağlıklı bir uyku adına, bebeğin yatacağı zemin için fazla yumuşak olmayan, şekil değiştirmeyecek sertlikte olan pamuklu kumaştan yapılmış bir şilte seçilmesi önerilir. Bebek sırt üstü pozisyonda, hafif eğimli dik bir düzeyde yatırılmalı. ntv

Selanik günlerinden vasiyetine: Fikrimizin rehberi

Erol Mütercimler’in ilk basımı 2008’de yapılan ‘Fikrimizin Rehberi: Gazi Mustafa Kemal’ kitabında, yazarın deyimiyle “Yalnızca bir liderin, bir devlet adamının bir devrimcinin yaşam öyküsü değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş öyküsü” var.


Yazar ve emekli binbaşı Erol Mütercimler, 25 yıllık emeğinin ürünü ‘Fikrimizin Rehberi’ kitabında büyük kurtarıcının yaşamına ilişkin detaylar veriyor. Mütercimler, 1250 sayfalık kitabının girişinde eserini şöyle anlatıyor: “Öncelikle kaynakçam anılar. Çünkü birinci elden kaynaklardı. İkincisi Atatürk’ün Söylev ve demeçleri ile telgraf ve tamimleri temel kaynaklarımdır. Bir Türk olarak, hem de gururla göğsümü kabartıp Kemalist olduğumu yıllar boyunca, inadına haykıran laik Cumhuriyet’in bir öğretmeni olarak bu biyografiyi kaleme almış olmaktan, okuyucumla buluşturmaktan onur duyuyorum. Bu kitapta yaşam öyküsünü anlattığım ‘aktör’ benim Gazi Mustafa Kemal’im. Umarım kitabı okuduktan sonra, her okuyucum ‘Ben de yazsaydım, böyle yazardım’ der.” 21 bölümden oluşan kitap Atatürk’ün Selanik günleriyle başlıyor, vasiyetiyle bitiyor.

Büyük Millet Meclisi açılıyor

Dönemin Ankara’sı güzel ve ümit dolu bir kent olarak Türk milletinin ‘Kızıl Elma’sıydı. Ankara meclisi İstanbul meclisinin devamıdır. İstanbul’un ‘16 Mart’ işgali sonrasında Mustafa Kemal için en önemlisi, olağanüstü yetkili bir meclisin Ankara’da toplanmasını sağlamaktı. Ona göre adı ‘Kurucu Meclis’ olmalıydı. Açılış törenine katılan 115 milletvekilinin her birinin geldikleri toplumsal tabaka, dünya görüşleri farklıydı. İsmet İnönü anılarında türlü isimler üzerinde durulduğunu ve meclisin adının ne olacağına uzun tartışmalardan sonra karar verebildiklerini söyler.


Üç kadın arasında sıkışıp kalmak

“Mustafa Kemal’in hayatında üç kadının derin izler bıraktığı görülmektedir. Birincisi annesi Zübeyde Hanım’dır, ikincisi Fikriye, üçüncüsü de Latife’dir. Kız kardeşini de buraya eklemek gerekir mi gerekmez mi doğrusu pek ikircimli bir durumdur. Latife ile evlendikten sonra, Makbule’nin Çankaya’da hiç adının geçmeyişi de çok anlamlıdır. Fikriye’nin Ankara’da yaşadığı süreçte de İstanbul’da birlikte yaşadıkları dönemde de yıldızları hiç barışmamıştır.”

Bir subay doğuyor

“1899 yılının Mart ayı ortalarına kadar Selanik’te tatilini geçiren Mustafa Kemal, Pangaltı’daki Harbiye Mektebi’nde yüksek öğrenimine devam etmek için vapura biner ve İstanbul’a hareket eder. Böylece bütün çocukluğunun geçtiği Makedonya’dan ilk kez ayrılır. İmparatorluğun başkentine adım atan genç, bir askeri deha olarak askeri tarihte yer alacağını o günlerde kendisi de henüz bilemezdi. Subay olarak apolet takacağı güne kadar öğrenim göreceği okul, Avrupa’daki askeri sistem reformlarından etkilenerek yapılandırılmıştır.

Çocukların internetteki faaliyetleri aileleri tarafından takip edilmiyor

Uzmanlar, ebeveynleri çocuklarının internetteki faaliyetleri konusunda uyarırken online araştırma şirketi DORinsight tarafından yapılan araştırma, konuya ilişkin olarak Türkiye’deki bilinç düzeyinin de durumunu gözler önüne serdi.

Son günlerde uzmanların, ebeveynleri çocuklarının sosyal medya kullanım alışkanlıkları konusunda uyarıları artarken online araştırma şirketi DORinsight tarafından yapılan araştırma Türkiye’deki bilinç düzeyini ortaya koydu.

Online araştırma şirketi DORinsight tarafından Nisan ayı içerisinde “Teknoloji ve Çocuk Araştırması” gerçekleştirildi. 6-16 yaş arası çocuğu olan 1.576 anne ve babayı kapsayan araştırmada ebeveynlere çocuklarının teknoloji kullanımı ve güvenlikleri ile ilgili sorular yöneltildi.
Ankete katılan ebeveynlerin çocuklarının yüzde 79’u tablet, yüzde 50’si dizüstü bilgisayar, yüzde 49’u telefon, yüzde 37’si masaüstü bilgisayar, yüzde 21’i oyun konsolu sahibi iken hiçbir teknolojik cihazı olmayan çocukların oranı ise yüzde 4.

Çocuklarının internetteki faaliyetlerini “gizli yazılımlar” ile takip altında tutarak, kontrollerini sağlayan ebeveynlerin oranı yüzde 39’da kalırken bu yönde bir kontrol yapmadıklarını ifade edenlerin oranı ise yüzde 61 oldu.

Araştırmada çocuklarının internetteki faaliyetlerini takip etmeyenlerin, söz konusu telefon olunca daha dikkatli davrandıkları görüldü. “Çocuğunuzun akıllı telefonundaki içerikleri takip ediyor musunuz?” sorusuna “Evet” diyenlerin oranı yüzde 63 olurken “Hayır” diyenlerin oranı yüzde 37 oldu.

Çocukların en çok kullandığı sosyal medya sitesi Facebook

Ebeveynlerin yüzde 58’i çocuklarının sosyal medya hesabı olduğunu belirtirken, yüzde 42’si çocuklarının hesabı olmadığını ifade etti. “Çocuğunuz hangi sosyal medya hesaplarını kullanmaktadır?” sorusuna verilen yanıtlara göre ortaya çıkan sıralama şu şekilde oldu: Facebook yüzde 96, Twitter yüzde 24, Instagram yüzde 34, Snapchat yüzde 10 ve Swarm yüzde 5.

Çocuklar bilgisayar oyunu oynamayı çok seviyor

Ankette ebeveynlere oyunlar ile ilgili sorularda yöneltildi. Ortaya çıkan sonuçlara göre ebeveynlerin yüzde 77’si çocuklarının bilgisayar oyunu oynamasına izin verirken, yüzde 23’ü bu izni vermediklerini kaydetti. Yine çocuklarının bilgisayar oyunu oynamayı sevdiklerini belirten ebeveynlerin oranı yüzde 82’ye kadar çıkarken, yüzde 18’i çocuklarının video oyunu oynamayı sevmediğini ifade etti.

Ebeveynler internetin çocuk gelişimine katkı sağladığını düşünüyor

Anket sonucuna göre internetin çocuklarının gelişimine faydası olduğuna inanan ebeveynlerin oranı yüzde 79 olurken, yüzde 21’i bu yönde bir faydası olduğunu düşünmüyor.
Çocuklarının bilgisayar başında günde 30 dakika ila 1 saat arası zaman harcadığını belirtenlerin oranı yüzde 47 ile ilk sırada yer alırken yüzde 4’ü çocuklarının bilgisayar başında hiç zaman harcamadığını ifade etti.

Bir destanın öyküsü

23 Nisan 1920 günü bir milletin kaderi değişti. Kurucu Meclis dualarla açıldı. Milletin iradesi ve ulusun egemenliği böylece bütün dünyaya ilan edildi.


Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, bu anlamlı günü çocuklara armağan etti… 23 Nisan coşkusu hiç eksilmedi…

Yıl: 1920… Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış, dört bir yanı düşman işgaline uğramıştı. Bu ortamda kuruluşu için ilk adımlar atılan Türkiye, özgürlük için daha büyük bir mücadeleye, Kurtuluş Savaşı’na başladı. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, yurt savunmasına göğsünü siper etti. Ancak bağımsızlık ve millet egemenliği için atılması gereken çok önemli bir adım vardı. Milletin temsilcilerinden oluşan Meclis’in açılması… Ve o Meclis, işgal altındaki İstanbul’da değil Ankara’da toplanacaktı. Ulu Önder, Meclis’in açılacağı tarihi ise 23 Nisan 1920 olarak açıkladı.

AÇILIŞ DUALARLA GERÇEKLEŞTİ

O gün geldiğinde Ankara’da büyük bir coşku vardı. Mustafa Kemal Atatürk ve 155 milletvekilli, önce Hacı Bayram Camii’nde cuma namazı kıldı. Ardından da dualarla ilk Meclis’in açılışı gerçekleşti. Milletin iradesini temsil eden ve Türk halkının egemenliğini ilan ettiği Meclis’in adı ise Büyük Millet Meclisi oldu. Meclis kürsüsüne ilk konuşmayı yapan ise Sinop Milletvekili Eşref Bey idi.

DÜNYAYA BÖYLE DUYURDULAR

Eşref Bey, Meclis’in açılışını, “Allah’ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum” sözleriyle tüm dünyaya ilan etti.

TÜRKİYE’NİN İLK ULUSAL BAYRAMI

Bir milletin kaderini değiştiren bu tarihi gün, 1922’den itibaren Ulusal Egemenlik Bayramı olarak kutlanmaya başlandı. Türkiye’nin ilk milli bayramı olan 23 Nisan, 5 yıl sonra daha anlamlı bir hal aldı. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, 23 Nisan’ı çocuklara armağan etti. İlk Çocuk Bayramı kutlaması da 23 Nisan 1927’de Atatürk’ün himayesinde Ankara’da gerçekleşti.

23 NİSAN, ÇOCUKLARIN GÜNÜ OLDU

Atatürk o gün makam arabasını çocuklara tahsis etti, Cumhurbaşkanlığı Bandosu çocuklar için konser verdi, çocuk balosu düzenlendi. Sonraki yıllarda kutlamalar tüm yurda hatta dünyaya yayıldı. Coşku katlanarak arttı. Son yıllarda iktidar kutlamaları çeşitli bahanelerle kısıtlama getirse de millet Atatürk’ün emaneti bayramlarına sahip çıkmaya devam ediyor…Sözcü










22 Nisan 2016 Cuma

Cuma mesajları ve hadisleri - En anlamlı kısa Cuma mesajları 2016

Cuma mesajlarını sevdiklerine, eşine-dostuna göndermek isteyenler için en anlamlı kısa cuma mesajlarını sizler için derledik. Bu mübarek günde sevdiklerinizin cumasını, cuma mesajları ile kutlayıp onları sevinrebilirsiniz. En anlamlı, en güzel cuma mesajlarını haberimizde bulunan mesajlardan seçip, kopyalayıp gönderebilirsiniz.


Üç ayların içinde olduğumuz bir Cuma gününde tanıdıklarınıza gönderebileceğiniz cuma mesajlarını sizler için derledik. Haberimizde cuma mesajlarının haricinde, cuma günü hangi dualar okunmalı, cuma günü hadisleri, cuma günü yapılacak ibadetleri bulabilirsiniz. İşte en güzel cuma mesajları

İŞTE EN GÜZEL CUMA GÜNÜ MESAJLARI

*Önce yollar uzanır hakka yürümek için, tomurcuklar güller açar onu görmek için, dua eden biri var senin için. sende dua et ALLAH için. Cumanız mübarek olsun

*Nasıl yaşarsan öyle ölürsün. Öyle bir yaşaki Rabbim, kulum senden razıyım desin... Öyle bir dua et ki; günahın tövbenin büyüklüğünden ağlasın...Şeytandan yaradana sığınki sefsin seni değil; sen nefsini yakasın ~ Hayırlı Cumalar

*Rabbim, yarar getirmeyen bilgiden, korkmayan kalpten, duyulmayan duadan, doymak bilmeyen nefisten, açlıktan ki o kötü bir arkadaştır hıyanettenki o ne kötü sırdaştır tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, kocamaktan, ezel-i ömre döndürülmekten, Deccal fitnesinden kötülüğünden, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden Sana sığınırım.

*Ey Rabbim! Dinimizden dolayı bizi zillete düşürmeye çaba sarf edenlere fırsat verme. Bizleri İslamın yolundan ayırma. Amin..Hayırlı cumalar

*Bütün güzeliklerin kilidini kendinde bulunduran "Rabbim" Hakkımızda en hayırlı kilitleri aç… Amin. Cumamız bayram tadında olsun insaALLAH…

* "Günlerin en değerlisi cuma dır. Cuma günü Bayramlardan ve Aşure gününden daha değerlidir. Cuma günü dünyada ve Ahirette müminlerin bayramıdır." Cumanız Mübarek Olsun.

* ALLAH'ım! Bizleri rahmetinin o engin lütfuyla bağışla, bize merhamet et. Bize hidayet ver ve sırat-ı müstakimden ayırma. Hayırlı Cumalar.

* Ey Rabbimiz! Bu gün edeceğimiz dualarımızı kabul et ve bizi Makam-ı Mahmud"a komşu olmaya mazhar olanlardan eyle. Hayırlı Cumalar.

* Ya Rabbi! Sesimizi duyansın, hallerimizi bilensin. Açtık gönlümüzü sana, sen imdat eyle, sen affeyle, sen yollarımızı hayır eyle.

* Melekler daima duacınız olsun. Yüreğiniz ferah, ilhamınız bol olsun. Sevgili peygamberimiz, şefaatçimiz olsun. Cumamız mübarek olsun.

* Ya Rabbi! Gönlümün tesbihine umut boncukları dizdim tane tane. Her bir çekişte "AF" diyerek sığındım rahmetine. Hayırlı Cumalar.

*Cuma günleri,duanın kabul olacağı bir an vardır. Cuma"nın gündüzü,gecesinden daha kıymetlidir Allah Cumamızı ve ettiğimiz duaları kabul etsin inşallah.

CUMA GÜNÜNÜN ÖNEMİ

Cuma gününün önemine ve haftalık toplu ibadet günü seçilmesinin anlamına ilişkin olarak Hz. Peygamber'den birçok hadis rivayet edilmektedir. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: "Güneşin doğduğu en hayırlı gün cumadır; Âdem o gün yaratılmış, o gün cennete girmiş ve o gün cennetten çıkmıştır. Kıyamet de cuma günü kopacaktır" (Müslim, “Cum‘a”, 18). Başka bir hadiste bu günde yapılan duaların kabul edileceği bir anın (icâbet saati) bulunduğu haber verilmektedir. Bir rivayete göre Hz. Peygamber "Ben icâbet saatinin, hangi an olduğunu biliyordum, fakat Kadir gecesi gibi, bu da bana unutturuldu" (Hâkim, I, 279) buyurmuştur.

Âlimler Hz. Peygamber'in bu ifadesine dayanarak Allah'ın güzel isimleri arasında ism-i a‘zamın, ramazanın son on günü içerisinde Kadir gecesinin gizli tutulması gibi icâbet saatinin de gizli tutulduğunu ve bu suretle insanların gün boyu Allah'a yönelmelerinin sağlanmasının hedeflendiğini söylemişlerdir. Yine cuma günü ile ilgili olarak, gerekli temizliği yaptıktan sonra camiye gidip hutbe dinleyen ve namazı kılan kimsenin daha önceki cuma ile bu cuma arasında işlediği günahların affedileceği belirtilmiş (Buhârî, “Cum‘a”, 6, 19; Müslim, “Cum‘a”, 26), bu günü hafife alarak üç cuma namazını terkeden kimsenin kalbinin mühürleneceği bildirilmiştir (Ebû Dâvûd, “Salât”, 204). Kurban bayramı arefesinin cumaya rastlaması halinde halk arasında o yıl yapılan haccın, "hacc-ı ekber" (büyük hac) olarak isimlendirilmesi de cumanın önemiyle ilgilidir.

Cuma günü müslümanlar açısından büyük önem taşıdığı ve âdeta bir bayram günü kabul edildiği için, perşembe günü akşamından başlamak üzere maddî ve mânevî temizliğe her zamankinden daha fazla önem vermek gerekir. Bunların başında boy abdesti almak gelir ki cuma günü boy abdesti almak bilginlerin çoğuna göre sünnet, bazılarına göre farzdır. Bunun yanında, cuma günü namaza gelmeden önce tırnak kesme, dişleri temizleme gibi bedenî temizlikler yapmak, temiz elbiseler giymek, başkalarını rahatsız etmeyecek, aksine onların hoşuna gidecek güzel kokular sürmek sünnet olan davranışlardır. Mümin, böyle değerli ve önemli bir günün mânevî havasına girmeli, dua ve tövbesini bu günde saklı olup dua ve tövbelerin kabul edileceği vakit olduğu bildirilen "icâbet saati"ne denk düşürmeye çalışmalı, ayrıca Kur'an okumalı, tezekkür ve tefekkür etmeli, Resûlullah'a salâtü selâm getirmeli ve samimi bir kalp ile yüce Allah'a dua ve istiğfarda bulunmalıdır.

CUMA GÜNÜ NELER YAPILMALI?

*Cumayı perşembeden karşılamalı. Perşembe ikindiden sonra istiğfar etmeli. Kur’an-ı kerim ve Yasin suresini okumalı. Bir hadis-i şerifte, (Cuma gecesi Yasin suresini okuyanın günahları affedilir) buyurulmaktadır. (İsfehani)

*Cuma gecesi ehli ile gusletmeli. Peygamber efendimiz, (Cuma günü gusledenin günahları affolur) buyurmaktadır. (Taberani)

*Cuma namazına erken gitmeli, ilk safta yer almalı. Namaz kılanın önünden geçmemeli. Hatip minbere çıkınca, konuşmamalı.

*Az da olsa sadaka vermeli. Çoluk çocuğunun nafakasını bol vermeli.

*Cuma günü duanın kabul olduğu vakti bulmak için hep ibadet etmeli.

*Cuma günü çok salevat-ı şerife getirmeli. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.) [Dare Kutni]

*Ana babanın ve evliyanın kabirlerini ziyaret etmeli. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Ana-babasının kabrini, Cuma günleri ziyaret edenin günahları affolur. Haklarını ödemiş olur.) [Tirmizi]

*Cuma günü sevinmek, herhangi bir müslümanın Cumasını tebrik etmek iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Cuma günü, kuşlar ve vahşi hayvanlar birbirine "Selamün aleyküm, bugün Cuma günüdür" derler.) [Deylemi]

*Cuma günleri ve her gün şu (istiğfar duası)nı çok okumalıdır:
(Allahümmagfir li ve li abai ve ümmehati ve li ebnai ve benati ve li ihveti ve ehavati ve li-amami ve ammati ve li-ahvali ve halati ve li-zevceti ve ebeveyha ve li-esatizeti ve lil-müminine vel-müminat vel hamdü-lillahi Rabbilalemin!

 CUMA GÜNÜ HADİSLERİ

Cuma namazı için gusletmek, güzel koku sürünmek, yeni, temiz giyinmek, saç, tırnak kesmek sünnettir. Tırnakları Cuma namazından önce veya sonra kesmek sünnettir. Namazdan sonra kesmek efdaldir. (Dürr-ül-muhtar)

Hadis-i şerifte, (Cuma günü tırnak kesmek şifaya sebeptir) buyuruldu. (Ebuş-şeyh)

Perşembe günü de tırnak kesilebilir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ya Ali, tırnak Perşembe günü kesilir. Cuma günü de, koku sür ve yeni elbise giy.) [Deylemi]

(Cumaya perşembe gününden hazırlanın!) [Hatib]

(Her müslüman, Cuma günü yıkanmalı, misvaklanmalı ve güzel koku sürünmelidir.) [Buhari]

21 Nisan 2016 Perşembe

'Çocuğa telefonu uçak modundayken verin'

Akıllı telefonların büyüme çağında gelişimi olumsuz etkilediğini belirten Beyin Cerrahı Prof. Özümrek, çocuklara telefonun uçak moduna alınarak verilmesi uyarısında bulundu.


Ailelerin genelde çocuklarına oyalanmaları ya da oyun için cep telefonu verdiğine işaret eden Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ünal Özüm, "Cep telefonu bilindiği üzere radyofrekans ve manyetik alan oluşturuyor. Bu manyetik alan küçük değerlerde olsa bile çocuklar üzerinde zarar oluşturabilir" dedi.

Özüm, ailelerin, çocukları kucağında ya da yanındayken bile telefon kullanımına dikkat etmeleri gerektiğini vurgulayarak, "İnsan vücudunda sinirleri saran kılıflar var ve bu kılıflar sinirlerin hızlı çalışmasını ve gerektiği gibi çalışmasını sağlıyor. Bu kılıflar çocuk doğduktan sonra 8-10 yaşına kadar gelişmeye devam eder, gelişimini bu yaşta sonladırır. Cep telefonunun yaydığı manyetik alan, sinir sistemi üzerindeki kılıfın gelişmesini geciktiriyor" diye konuştu.

"KAS VE KEMİK GELİŞİMİNİ YAVAŞLATABİLİR"

Cep telefonunun yaydığı manyetik alanın en çok büyüme çağındaki çocukların doku gelişimini olumsuz etkilediğini bildiren Özüm, şu uyarılarda bulunudu:

"Cep telefonunun oluşturduğu manyetik alan ve yaydığı ısı, sinirler üzerindeki kılıfların gelişini yavaşlatır, sinirlerin yeteri kadar çalışmasını engeller, entellektüel fonksiyonlarında bozukluğa, el becerilerinin kazanılmasında gecikmelere yol açabilir. Bu dönemde sadece sinir sistemi değil, çocuğun bütün dokuları büyüyor, özellikle kemik ve kas dokularının gelişmesinde yavaşlatma ya da olumsuz yönde etkileme, hormonal sistemlerinde bozulmaya yol açabilir. Bu yüzden aileler, 10 yaşına kadar çocuklarına telefon verirken manyetik alanı kapatmalı yani telefonu 'uçak modu'na almalı. O zaman telefonun oluşturduğu manyetik alan düzeyi ve çocuklara olan zararlı etki en aza indirilmiş olur."

"KAMBURLAŞMA VE BOYUNDA DÜZLEŞMEYE NEDEN OLABİLİR"

Prof. Dr. Özüm, çocuğun uzun süre telefon kullanmasının, kas sisteminde bozulmalara da yol açabileceğine işaret ederek, bu durumun aynı zamanda hareketsizlik nedeniyle büyümeyi de yavaşlatabileceğini belirtti.

Telefonun bir yüzey üzerine konularak kullanılmasının, bu etkileri aza indirebileceğini aktaran Özüm, "Çocukta sürekli başı eğik telefona bakar pozisyon, kamburlaşma ve boyunda düzleşmeye neden olabilir" diye konuştu. ntvmsnc