Sufizmin şiirsel bütünlüğünü ve gizemini tuvaline yansıtan ressam Gülcan Karadağ, Rumi serisi ile Tokyo Uluslararası Sanat Fuarı’na konuk oluyor. Dinamik fırçası ve kuvvetli desenleriyle çağdaş Türk resim sanatının önde gelen temsilcilerinden olan Karadağ, 22–23 Mayıs’ta Tokyo’da gerçekleşecek fuara katılacak tek Türk sanatçı oldu.
Eserlerinde düşünce tarihinin sembol ve figürlerini modern bir anlayışla yorumlayan çağdaş Türk resminin başarılı temsilcilerinden Gülcan Karadağ, 22–23 Mayıs tarihlerinde, Tokyo Uluslararası Sanat Fuarı’nda Mevlana’yı ve sufizmi dünyanın dört bir yanından gelen sanatseverlerle buluşturuyor.
Sembolleri kullanarak, Rumi’nin ilahi aşkını renkler ve biçimler ile yorumlayan, bakışımızı sözün olmadığı ancak duygularımızla hissedebildiğimiz bir alana taşıyan Karadağ fuarda; derviş, selamlama, mistik dans, ruhun aydınlanması gibi temaları konu alan 5 eserden oluşan Rumi serisi ile yer alacak.
HER ŞEY ‘AŞK’TAN…
Rumi’ye göre var olan her şeyin kökeni ‘aşktır’; hem bedeniyle, hem bilinciyle, hem düşüncesiyle, hem de belleği ile sevebilen yegâne varlık, insandır. Aşk ışıktır, nurdur. Aşkların en güzeli, bu bilince ulaşıldığı zaman, raks ve müzik aracılığıyla tüm dünya ile aşkta birleşmek, onun evrensel dönüşüne ayak uydurmaktır.
Sanatçı da resimlerini yaparken hissettiği duyguları şu şekilde açıklıyor: “Benim için önemli olan görünenin altındaki duygular ve yaşattığı mistik coşku. Yaptığım; semazenin dönüşü esnasında bütün olarak evrenle kucaklaşıp her zerreyi, her hareketi sevgiyle kabul etmek, saygılı ve sevgili ruhsal buluşmayı resmetmek.”
30’DAN FAZLA ÜLKE, 150’DEN FAZLA SANATÇI
Global Sanat Ajansı tarafından Tokyo’da ilk defa gerçekleştirilen Tokyo Uluslararası Sanat Fuarı’na dünyanın dört bir yanından 30’dan fazla ülkeden 150’den fazla sanatçı katılıyor. Fuar aynı zamanda en fazla sanat eserini tek çatı altında toplayan ilk fuar olarak da öne çıkıyor. Gülcan Karadağ ise bu fuara katılan tek Türk sanatçı.
Gülcan Karadağ hakkında:
Resim eğitimini 1982 yılında İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Özdemir Altan atölyesinde tamamladı. İnsan evrimini varoluşun anlamını sorgulayan Karadağ, eserlerinde de farklı inançları felsefeleri ve düşünceleri yansıtıyor ve düşünce tarihinin sembol ve figürlerini çağdaş anlayışla yorumluyor. Eserlerini hayata geçirirken ''sorguluyorum, hayal ediyorum '' diyen Karadağ eserlerinde ruhlara ses ve renk veriyor. Gülcan Karadağ'ın eserleri; ABD, Kanada, Lüksemburg, İsviçre, Dubai, Almanya gibi birçok ülkedeki sanatseverlerin koleksiyonunda yer alıyor.
Sayfalar
- Ana Sayfa
- Gezilecek Yerler
- Bodrum Otelleri
- Alaçatı Otelleri
- Fethiye Otelleri
- Çeşme Otelleri
- Marmaris Otelleri
- Kaş Otelleri
- Alanya Otelleri
- Balayı Otelleri
- Ayvalık Otelleri
- Bungalov Otelleri
- Butik Oteller
- Dalyan Otelleri
- Datça Oteller
- Göcek Otelleri
- Kapadokya Otelleri
- Kuşadası Otelleri
- Yalıkavak Otelleri
- Karadeniz Otelleri
- Kemer Otelleri
- İstanbul Otelleri
- Termal Oteller
- Antalya Oteller
- Diğer Oteller
- İzmir Otelleri
13 Mayıs 2015 Çarşamba
Solaryuma sınırlama geliyor
Sağlık Bakanlığı, solaryum kullanımına sınırlama getiriyor. Solaryuma girecekler, UV ışınlarının zararlarının bilimsel verilerle doğrulandığını anlatan onam formunu imzalamadan uygulamayı yaptıramayacak.
sağlık bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İrfan Şencan, bilimsel verilerin 18 yaş altı solaryum kullanımının ilerleyen yıllarda cilt kanseri geliştirme riskini artırdığını ortaya koyduğunu ifade ederek, Belçika, Avusturya, Almanya, İspanya, Kanada gibi birçok ülkede 18 yaş altındaki kişilerin solaryum kullanımının yasaklandığını söyledi.
Hürriyet'in haberine göre; Solaryum kullanımına ilişkin yönetmelik taslağı hazırlandığını anlatan Şencan, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı'nın tamamlanarak, İçişleri Bakanlığına sunulduğunu belirtti. Şencan, yönetmeliğin kısa sürede Resmi Gazete'de yayımlanmasını öngördüklerini bildirdi.
Akcan, yönetmelik değişikliğiyle uygulama öncesinde kişilere solaryumun zararları hakkında bilgilendirme yapılan onam formunun okunarak, anlaşıldığına ve uygulamadan yararlanmak istenildiğine dair imza atılmasının zorunlu hale getirileceğini aktardı. Şencan, 18 yaşından küçüklerin ise ebeveynlerinin izninin ve imzasının ardından uygulama yaptırabileceklerini söyledi.
Onam formunda, UV ışınlarının zararlarının bilimsel verilerle doğrulandığının vurgulandığını belirten Şencan, formda yer alacak bilgiler hakkında şunları kaydetti:
"Tip1 yani hassas cildi olanların, 18 yaşından küçüklerin, çilli veya çillenmeye meyilli cildi olanların, çocukluk çağında sık güneş yağını öyküsü bulunanların, kanser öncüsü ya da kanserli cilt lezyonları ile güneşe bağlı ciltlerinde leke veya iz olanların, kozmetik ürün kullananların, ilaç alanların çok sayıda beni bulunanların, çocukluk çağında sık güneş yanığı öyküsü olanların solaryum cihazı kullanmaları önerilmemektedir.
Ayrıca, genital bölge kesinlikle UV ışınına maruz kalmamalıdır. Vücudunda ondan fazla ben bulunan kişiler, yapay bronzlaşma cihazlarına girmemelidir. Daha az sayıda beni bulunanlar, girmeden benlerini güneş kremi ve UV geçirmeyen fiziksel örtüler ile korumalıdır."
Bilim insanlarından yönetmelik değişikliğine tam destek
Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, bu konuda çıkarılacak yönetmeliğe tam destek verdiklerini belirtti. Türkiye'de solaryumun yasaklanmasının ya da sınırlama getirilmesinin toplum sağlığı için çok önemli bir adım olduğunu dile getiren Yılmaz, dermatoloji uzmanları olarak her türlü desteği verebileceklerini bildirdi.
Ultraviyole (UV) ışınlarının iç ortamlarda solaryum, suni UV lambaları şeklinde yıllardır kullanıldığını ifade eden Yılmaz, "Solaryum UVA dozu, yaz aylarında Akdeniz sahillerindeki gün ortasındaki UVA dozundan 5-15 kat daha fazladır" değerlendirmesinde bulundu.
Yılmaz, birçok merkezdeki solaryum cihazlarının ışınlarındaki ultraviyole değerinin normal sınırların üstünde olduğunu söyledi. Yılmaz, güneş ve suni UV ışınlarına aralıklı dahi olsa uzun süre maruz kalma sonrasında deride bir takım hasarlar oluşabildiğini vurguladı. Yılmaz, şunları kaydetti:
"UV ışını ile temas sonrası hemen gelişen kızarıklık dışında ışınların deride birikerek yaptığı hasarlar da büyük önem taşımaktadır. Bunların arasında, deride kuruluk, renk değişiklikleri, açık ve koyu renk lekeler, yaşlılık lekeleri, kılcal damar artışı, yağ bezlerinde büyüme, delikler, siyah noktalar, elastik ve bağ dokusundaki hasara bağlı erken yaşlanma, derin çizgiler, derinin sarkması gibi UV ışınlarına maruz kalmayanlara oranla çok daha fazla görülen etkiler sayılabilir.
Erken yaşta, özellikle de 18 yaş öncesinde UV radyasyona maruz kalmak yanında sigara ve alkol kullanımı, kötü beslenme, uyku düzensizlikleri ve bazı mesleklerde erken deri yaşlanmasına neden olabilmektedir. Bunlar hayati tehlike taşımamaktadır. Ancak açık ten ve göz rengi olan, sarı ve kızıl saçlı ya da ince derili kişilerin, ailede deri kanseri hikayesi olanların ve derilerinde koyu siyah renkte benleri olanların UV radyasyonuna maruz kalmaları sonucu genlerde bazı bozukluklar oluşarak deride kanserler gelişebilmektedir."
Cilt kanserlerinin, iç organlara yayılarak hayati riske yol açabildiğine işaret eden Yılmaz, Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) gerçekleştirdiği çalışmada, dünyadaki 200 bin kötü huylu cilt kanseri hastasının 65 binin yaşamını yitirdiğinin ortaya konduğunu bildirdi.
BAKAN'DAN SOLARYUM AÇIKLAMASI
Solaryuma getirilen kısıtlamalarla ilgili soruya da Mehmet Müezzinoğlu, "Solaryumun sağlıkta, tedavide bir şeyi yok. Onunla ilgili bakanlığımız gerekli düzenlemeleri yapar. Teknik olarak şu tedbir diyecek durumda değilim" yanıtını verdi.
sağlık bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İrfan Şencan, bilimsel verilerin 18 yaş altı solaryum kullanımının ilerleyen yıllarda cilt kanseri geliştirme riskini artırdığını ortaya koyduğunu ifade ederek, Belçika, Avusturya, Almanya, İspanya, Kanada gibi birçok ülkede 18 yaş altındaki kişilerin solaryum kullanımının yasaklandığını söyledi.
Hürriyet'in haberine göre; Solaryum kullanımına ilişkin yönetmelik taslağı hazırlandığını anlatan Şencan, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı'nın tamamlanarak, İçişleri Bakanlığına sunulduğunu belirtti. Şencan, yönetmeliğin kısa sürede Resmi Gazete'de yayımlanmasını öngördüklerini bildirdi.
Akcan, yönetmelik değişikliğiyle uygulama öncesinde kişilere solaryumun zararları hakkında bilgilendirme yapılan onam formunun okunarak, anlaşıldığına ve uygulamadan yararlanmak istenildiğine dair imza atılmasının zorunlu hale getirileceğini aktardı. Şencan, 18 yaşından küçüklerin ise ebeveynlerinin izninin ve imzasının ardından uygulama yaptırabileceklerini söyledi.
Onam formunda, UV ışınlarının zararlarının bilimsel verilerle doğrulandığının vurgulandığını belirten Şencan, formda yer alacak bilgiler hakkında şunları kaydetti:
"Tip1 yani hassas cildi olanların, 18 yaşından küçüklerin, çilli veya çillenmeye meyilli cildi olanların, çocukluk çağında sık güneş yağını öyküsü bulunanların, kanser öncüsü ya da kanserli cilt lezyonları ile güneşe bağlı ciltlerinde leke veya iz olanların, kozmetik ürün kullananların, ilaç alanların çok sayıda beni bulunanların, çocukluk çağında sık güneş yanığı öyküsü olanların solaryum cihazı kullanmaları önerilmemektedir.
Ayrıca, genital bölge kesinlikle UV ışınına maruz kalmamalıdır. Vücudunda ondan fazla ben bulunan kişiler, yapay bronzlaşma cihazlarına girmemelidir. Daha az sayıda beni bulunanlar, girmeden benlerini güneş kremi ve UV geçirmeyen fiziksel örtüler ile korumalıdır."
Bilim insanlarından yönetmelik değişikliğine tam destek
Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, bu konuda çıkarılacak yönetmeliğe tam destek verdiklerini belirtti. Türkiye'de solaryumun yasaklanmasının ya da sınırlama getirilmesinin toplum sağlığı için çok önemli bir adım olduğunu dile getiren Yılmaz, dermatoloji uzmanları olarak her türlü desteği verebileceklerini bildirdi.
Ultraviyole (UV) ışınlarının iç ortamlarda solaryum, suni UV lambaları şeklinde yıllardır kullanıldığını ifade eden Yılmaz, "Solaryum UVA dozu, yaz aylarında Akdeniz sahillerindeki gün ortasındaki UVA dozundan 5-15 kat daha fazladır" değerlendirmesinde bulundu.
Yılmaz, birçok merkezdeki solaryum cihazlarının ışınlarındaki ultraviyole değerinin normal sınırların üstünde olduğunu söyledi. Yılmaz, güneş ve suni UV ışınlarına aralıklı dahi olsa uzun süre maruz kalma sonrasında deride bir takım hasarlar oluşabildiğini vurguladı. Yılmaz, şunları kaydetti:
"UV ışını ile temas sonrası hemen gelişen kızarıklık dışında ışınların deride birikerek yaptığı hasarlar da büyük önem taşımaktadır. Bunların arasında, deride kuruluk, renk değişiklikleri, açık ve koyu renk lekeler, yaşlılık lekeleri, kılcal damar artışı, yağ bezlerinde büyüme, delikler, siyah noktalar, elastik ve bağ dokusundaki hasara bağlı erken yaşlanma, derin çizgiler, derinin sarkması gibi UV ışınlarına maruz kalmayanlara oranla çok daha fazla görülen etkiler sayılabilir.
Erken yaşta, özellikle de 18 yaş öncesinde UV radyasyona maruz kalmak yanında sigara ve alkol kullanımı, kötü beslenme, uyku düzensizlikleri ve bazı mesleklerde erken deri yaşlanmasına neden olabilmektedir. Bunlar hayati tehlike taşımamaktadır. Ancak açık ten ve göz rengi olan, sarı ve kızıl saçlı ya da ince derili kişilerin, ailede deri kanseri hikayesi olanların ve derilerinde koyu siyah renkte benleri olanların UV radyasyonuna maruz kalmaları sonucu genlerde bazı bozukluklar oluşarak deride kanserler gelişebilmektedir."
Cilt kanserlerinin, iç organlara yayılarak hayati riske yol açabildiğine işaret eden Yılmaz, Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) gerçekleştirdiği çalışmada, dünyadaki 200 bin kötü huylu cilt kanseri hastasının 65 binin yaşamını yitirdiğinin ortaya konduğunu bildirdi.
BAKAN'DAN SOLARYUM AÇIKLAMASI
Solaryuma getirilen kısıtlamalarla ilgili soruya da Mehmet Müezzinoğlu, "Solaryumun sağlıkta, tedavide bir şeyi yok. Onunla ilgili bakanlığımız gerekli düzenlemeleri yapar. Teknik olarak şu tedbir diyecek durumda değilim" yanıtını verdi.
Solaryuma girmeden önce...
Türkiye, solaryum kullanımına kısıtlama getirmeye hazırlanırken, bir dönem solaryum bağımlısı olan ve cilt kanserine yakalanan Tawny Willoughby, tedavi sürecinde çekilen bir fotoğrafını sosyal medyadan paylaştı.
Lisedeyken haftada dört beş kez solaryuma giren Willoughby'e 21 yaşında cilt kanseri teşhisi koyuldu.
Şimdi 27 yaşında olan genç kadın, diğer insanları güvenli bir şekilde bronzlaşmaya ikna etmek adına yanık ve yara dolu yüzünün fotoğrafını geçen ay Facebook'a yükledi.
Fotoğraf kısa süre içinde 50 bin kişi tarafından beğenilirken, kullanıcılardan da Willoughby'nin cesur kararına övgüler yağdı.
Lise yıllarında haftada dört beş kez solaryuma giren Tawny Willoughby (ortada), bugün geçmişte yaptığı hatanın pişmanlığını yaşıyor.
EN BÜYÜK KORKUM...
ABD'nin Alabama eyaletinde hemşire olarak çalışan genç kadın, Facebook'tan fotoğrafıyla birlikte şu uyarıları paylaştı:
"Eğer biri solaryuma girmemek için küçük bir gerekçeye ihtiyaç duyuyorsa, işte buyurun! Cilt kanserinin tedavisi buna benziyor. Güneş kremi ya da bronzlaşmak için sprey kullanın. Yalnızca bir cildiniz var. Ona bakmalısınız. Başkalarının hatalarından ders alın. Bronzlaşmanın çocuklarınızın büyümesini görmenizi engellemesine izin vermeyin. İki yaşında küçük bir oğlum var. Bu şu anda benim en büyük korkum."
LİSEDEYKEN GELECEĞİ HİÇ DÜŞÜNMÜYORDUM
CNN'e konuşan Willoughby, "Evimde şahsi solaryum yatağım vardı. O zaman geleceği ya da cilt kanserini aklımdan bile geçirmiyordum" dedi.
Yara bere içindeki fotoğrafının Facebook'ta bu denli yayılabileceğini düşünmediğini anlatan Willoughby, şunları anlattı: "Şimdiye kadar paylaşanların ve onlara yardım ettiğimi söyleyenlerin sayısını unuttum. İnsanların artık solaryuma girmeyeceklerini söylediğini duymak gerçekten çok mükemmel. Kızlarına fotoğraflarımı gösteren anneler var. Memleketimdeki insanlar, solaryum yataklarını sattıklarını söylüyor." (hürriyet.com.tr)
Lisedeyken haftada dört beş kez solaryuma giren Willoughby'e 21 yaşında cilt kanseri teşhisi koyuldu.
Şimdi 27 yaşında olan genç kadın, diğer insanları güvenli bir şekilde bronzlaşmaya ikna etmek adına yanık ve yara dolu yüzünün fotoğrafını geçen ay Facebook'a yükledi.
Fotoğraf kısa süre içinde 50 bin kişi tarafından beğenilirken, kullanıcılardan da Willoughby'nin cesur kararına övgüler yağdı.
Lise yıllarında haftada dört beş kez solaryuma giren Tawny Willoughby (ortada), bugün geçmişte yaptığı hatanın pişmanlığını yaşıyor.
EN BÜYÜK KORKUM...
ABD'nin Alabama eyaletinde hemşire olarak çalışan genç kadın, Facebook'tan fotoğrafıyla birlikte şu uyarıları paylaştı:
"Eğer biri solaryuma girmemek için küçük bir gerekçeye ihtiyaç duyuyorsa, işte buyurun! Cilt kanserinin tedavisi buna benziyor. Güneş kremi ya da bronzlaşmak için sprey kullanın. Yalnızca bir cildiniz var. Ona bakmalısınız. Başkalarının hatalarından ders alın. Bronzlaşmanın çocuklarınızın büyümesini görmenizi engellemesine izin vermeyin. İki yaşında küçük bir oğlum var. Bu şu anda benim en büyük korkum."
LİSEDEYKEN GELECEĞİ HİÇ DÜŞÜNMÜYORDUM
CNN'e konuşan Willoughby, "Evimde şahsi solaryum yatağım vardı. O zaman geleceği ya da cilt kanserini aklımdan bile geçirmiyordum" dedi.
Yara bere içindeki fotoğrafının Facebook'ta bu denli yayılabileceğini düşünmediğini anlatan Willoughby, şunları anlattı: "Şimdiye kadar paylaşanların ve onlara yardım ettiğimi söyleyenlerin sayısını unuttum. İnsanların artık solaryuma girmeyeceklerini söylediğini duymak gerçekten çok mükemmel. Kızlarına fotoğraflarımı gösteren anneler var. Memleketimdeki insanlar, solaryum yataklarını sattıklarını söylüyor." (hürriyet.com.tr)
12 Mayıs 2015 Salı
Bebeklere sakın et suyu vermeyin
Bebeklerin büyüme ve gelişmeleri için bazı özel beslenme gereksinimleri olduğunu belirten Diyetisyen Derya Zünbülcan, bu gereksinimleri karşılayan en temel gıdalardan birisinin kırmızı et olduğunu söyledi.
Milliyet'in haberine göre; Diyetisyen Derya Zünbülcan, annelerin bebeklerinin beslenmesinde küçükbaş (kuzu ve oğlak eti) hayvanların etlerini tercih etmeleri önerisinde bulunarak, “Kuzu eti gibi küçükbaş hayvan etleri dana eti gibi büyükbaş hayvanlara göre daha az yabancı madde ve ilaca maruz kalmaktadır” dedi.
Kırmızı etin, B12, B6 vitamini, demir, çinko ve protein içerdiğini anlatan Zünbülcan, “Bu nedenle bebeklerin bedensel ve zihinsel gelişimleri, büyümeleri için önemlidir. Kırmızı etteki demir emilimi kolay formdadır. Aynı zamanda içerdiği proteinin biyolojik yararlılığı yüksektir. Yani kırmızı et bebeğin hücreleri tarafından kolay işlenebilen kaliteli protein sağlar. Demirin kolay emilebilir formda olması bebeğin kansızlık probleminden korunmasını sağlar” dedi.
Anne ve babaların yanıtını bulmakta güçlük çektikleri, “Bebeklerimize kuzu eti mi dana eti mi yedirmeliyiz” sorusuna yanıt veren Zünbülcan, “Kuzu eti gibi küçükbaş hayvan etleri dana eti gibi büyük baş hayvanlara göre daha az yabancı madde ve ilaca maruz kalmaktadır. Bu nedenle bebeklerini iyi beslemek isteyen anneler kuzu eti gibi küçükbaş hayvan etlerini tercih etmelidir” diye konuştu.
ET SUYU YERİNE KIYMA VERİLMELİ
Bebeklerin et ile beslenmesi noktasında da önemli uyarılarda bulunan Zünbülcan şöyle devam etti: “Bebeğin mamasını kıyma yerine et suyu ile bebeğin etle gelen demire ve proteinden faydalanmasını engeller. Bu nedenle mamalara etin suyu yerine kıymanın kendisi koyulmalıdır. İlk 6 ay sadece anne sütü ile beslenen bebeğinizin sindirim sistemi 8. ay itibariyle kırmızı et tüketimine başlanabilir durumdadır. Ancak ek gıdaya geçişte herhangi bir sorun ile karşılaşılmadıysa bazı durumlarda uzmanınıza danışarak 7. aydan itibaren sebze mamalarına kıyma eklemeye başlayabilirsiniz.”
“BALIK ALERJİ OLUŞTURABİLİR”
Tüm bireylerin, özellikle gebelik ve emziklilik dönemindeki kadınların, 1 yaş sonrası bebeklerin balık tüketmelerinin oldukça önemli olduğunu vurgulayan Zünbülcan, şunları söyledi: “Burada dikkat edilmesi gereken balığın alerji riski ve ağır metal içeriğidir. Ağır metal içeriği yüksek balıklar bebeğin beyin gelişiminde sorun yaratabilme potansiyeline sahiptir. Balık, bebeğin zihin gelişimi için oldukça önemli bir besin olmasına rağmen bebek bünyesinde alerjik etki oluşturabilir. Bu nedenle 12. aydan sonra kullanılmaya başlanmalıdır. 1 yaşına kadar bebek beslenmesinde balıktan uzak durulmalıdır. Aile öyküsünde balığa alerjisi olan bebeklerde uzak kalma süresi 3 yaşına kadar uzatılmalıdır. Özellikle uskumru, ton balığı, ıstakoz, karides, sardalya gibi balıklar alerjiye neden olabileceği için dikkatli kullanılmalıdır. Tüketim sonrası bebeğinizde kızarma, kusma, öksürük gibi alerjik reaksiyonlar ile karşılaşılıyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır.”
TANITIM KAMPANYASI DÜZENLİYOR
Ankara İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği, bebek ve çocukların kırmızı et tüketiminin artırılması, kuzu ve oğlak eti üreticilerinin desteklenmesi amacıyla bir kampanya başlattı. Birlik kampanya kapsamında yapacağı etkinliklerle kuzu ve oğlak etinin hem ucuz hem de sağlıklı olduğunu anlatacak. Market zincirinde kurulacak stantlarda özellikle bebek ve çocuklar için önerilen kuzu ve oğlak eti hakkında ailelere bilgi verilecek. Öte yandan marketler zincirinde tadım günleri düzenlenecek.
Milliyet'in haberine göre; Diyetisyen Derya Zünbülcan, annelerin bebeklerinin beslenmesinde küçükbaş (kuzu ve oğlak eti) hayvanların etlerini tercih etmeleri önerisinde bulunarak, “Kuzu eti gibi küçükbaş hayvan etleri dana eti gibi büyükbaş hayvanlara göre daha az yabancı madde ve ilaca maruz kalmaktadır” dedi.
Kırmızı etin, B12, B6 vitamini, demir, çinko ve protein içerdiğini anlatan Zünbülcan, “Bu nedenle bebeklerin bedensel ve zihinsel gelişimleri, büyümeleri için önemlidir. Kırmızı etteki demir emilimi kolay formdadır. Aynı zamanda içerdiği proteinin biyolojik yararlılığı yüksektir. Yani kırmızı et bebeğin hücreleri tarafından kolay işlenebilen kaliteli protein sağlar. Demirin kolay emilebilir formda olması bebeğin kansızlık probleminden korunmasını sağlar” dedi.
Anne ve babaların yanıtını bulmakta güçlük çektikleri, “Bebeklerimize kuzu eti mi dana eti mi yedirmeliyiz” sorusuna yanıt veren Zünbülcan, “Kuzu eti gibi küçükbaş hayvan etleri dana eti gibi büyük baş hayvanlara göre daha az yabancı madde ve ilaca maruz kalmaktadır. Bu nedenle bebeklerini iyi beslemek isteyen anneler kuzu eti gibi küçükbaş hayvan etlerini tercih etmelidir” diye konuştu.
ET SUYU YERİNE KIYMA VERİLMELİ
Bebeklerin et ile beslenmesi noktasında da önemli uyarılarda bulunan Zünbülcan şöyle devam etti: “Bebeğin mamasını kıyma yerine et suyu ile bebeğin etle gelen demire ve proteinden faydalanmasını engeller. Bu nedenle mamalara etin suyu yerine kıymanın kendisi koyulmalıdır. İlk 6 ay sadece anne sütü ile beslenen bebeğinizin sindirim sistemi 8. ay itibariyle kırmızı et tüketimine başlanabilir durumdadır. Ancak ek gıdaya geçişte herhangi bir sorun ile karşılaşılmadıysa bazı durumlarda uzmanınıza danışarak 7. aydan itibaren sebze mamalarına kıyma eklemeye başlayabilirsiniz.”
“BALIK ALERJİ OLUŞTURABİLİR”
Tüm bireylerin, özellikle gebelik ve emziklilik dönemindeki kadınların, 1 yaş sonrası bebeklerin balık tüketmelerinin oldukça önemli olduğunu vurgulayan Zünbülcan, şunları söyledi: “Burada dikkat edilmesi gereken balığın alerji riski ve ağır metal içeriğidir. Ağır metal içeriği yüksek balıklar bebeğin beyin gelişiminde sorun yaratabilme potansiyeline sahiptir. Balık, bebeğin zihin gelişimi için oldukça önemli bir besin olmasına rağmen bebek bünyesinde alerjik etki oluşturabilir. Bu nedenle 12. aydan sonra kullanılmaya başlanmalıdır. 1 yaşına kadar bebek beslenmesinde balıktan uzak durulmalıdır. Aile öyküsünde balığa alerjisi olan bebeklerde uzak kalma süresi 3 yaşına kadar uzatılmalıdır. Özellikle uskumru, ton balığı, ıstakoz, karides, sardalya gibi balıklar alerjiye neden olabileceği için dikkatli kullanılmalıdır. Tüketim sonrası bebeğinizde kızarma, kusma, öksürük gibi alerjik reaksiyonlar ile karşılaşılıyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır.”
TANITIM KAMPANYASI DÜZENLİYOR
Ankara İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği, bebek ve çocukların kırmızı et tüketiminin artırılması, kuzu ve oğlak eti üreticilerinin desteklenmesi amacıyla bir kampanya başlattı. Birlik kampanya kapsamında yapacağı etkinliklerle kuzu ve oğlak etinin hem ucuz hem de sağlıklı olduğunu anlatacak. Market zincirinde kurulacak stantlarda özellikle bebek ve çocuklar için önerilen kuzu ve oğlak eti hakkında ailelere bilgi verilecek. Öte yandan marketler zincirinde tadım günleri düzenlenecek.
60 saniyede uykuya dalmak mümkün mü?
Ilık süt içtiniz, sıcak banyo yaptınız, kitabınızdan sayfalarca okudunuz ama bir türlü uyuyamadınız. Durum buysa şimdi anlatacağımız uyuma yöntemi tam size göre olabilir.
Bu yöntem 4-7-8 tekniği olarak adlandırılıyor ve iddialara göre 60 saniye içinde uyutuyor. Yapacağınız şey çok basit:
Burnunuzdan 4 saniye boyunca nefes alın
Nefesinizi 7 saniye tutun
Nefesinizi 8 saniyede ağzınızdan verin
İlk üç adımı 3-4 defa tekrarlayın.
BU YÖNTEM NASIL İŞE YARIYOR?
Denildiğine göre ciğerleri daha çok oksijenle doldurabiliyor, bu ilave oksijen de parasempatik sinir sistemini rahatlatıyor. Yöntemi geliştiren Amerikalı Dr. Andrew Weill rahatlatıcı etkisi nedeniyle bu yöntemin aynı zamanda anksiyeteye de iyi gelebileceğini belirtiyor.
Bu yöntem 4-7-8 tekniği olarak adlandırılıyor ve iddialara göre 60 saniye içinde uyutuyor. Yapacağınız şey çok basit:
Burnunuzdan 4 saniye boyunca nefes alın
Nefesinizi 7 saniye tutun
Nefesinizi 8 saniyede ağzınızdan verin
İlk üç adımı 3-4 defa tekrarlayın.
BU YÖNTEM NASIL İŞE YARIYOR?
Denildiğine göre ciğerleri daha çok oksijenle doldurabiliyor, bu ilave oksijen de parasempatik sinir sistemini rahatlatıyor. Yöntemi geliştiren Amerikalı Dr. Andrew Weill rahatlatıcı etkisi nedeniyle bu yöntemin aynı zamanda anksiyeteye de iyi gelebileceğini belirtiyor.
11 Mayıs 2015 Pazartesi
6 bin 400 çalışanını birden tatile götürdü
Çinli zengin bir işadamı şirketlerinde çalışan 6 bin 400 elamanını Fransa'ya tatile götürdü. Sıradışı tatil için 140 otel, 12 tren kiralandı. Fransa'nın Nice kentinin caddelerinde aynı anda yürüyen 6400 kişi ilginç görüntüler oluşturdu.
Fransa'da toplam 4 gün sürecek olan tatil için Çinli çalışanlar için Paris ve Nice kentlerinde 140 otel ve 12 tren kiralandı. Çinli işadamının şirketinin 20. kuruluş yılı için Fransa'ya tatile götürdüğü, çalışanlara sadece rezervasyonlar için harcadığı paranın 13 milyon Euro’ya ulaştığı açıklandı.
Çin'de 1995 yılında kurulan ve kısa süre içindeForbes dergisi tarafından dünyanın en zenginleri arasında gösterilen Tiens Group'un patronu 57 yaşındaki Li Jinyuan'ın şirketlerinde 12 bin kişinin çalıştığı ve diğer yarısını ise önümüzdeki sene başka bir ülkeye götüreceği belirtiliyor. DHA
Fransa'da toplam 4 gün sürecek olan tatil için Çinli çalışanlar için Paris ve Nice kentlerinde 140 otel ve 12 tren kiralandı. Çinli işadamının şirketinin 20. kuruluş yılı için Fransa'ya tatile götürdüğü, çalışanlara sadece rezervasyonlar için harcadığı paranın 13 milyon Euro’ya ulaştığı açıklandı.
Çin'de 1995 yılında kurulan ve kısa süre içindeForbes dergisi tarafından dünyanın en zenginleri arasında gösterilen Tiens Group'un patronu 57 yaşındaki Li Jinyuan'ın şirketlerinde 12 bin kişinin çalıştığı ve diğer yarısını ise önümüzdeki sene başka bir ülkeye götüreceği belirtiliyor. DHA
Aşı yapılan iki bebek öldü
Meksika'nın güneyinde karma aşı yapılan iki bebeğin yaşamını yitirdiği, 29 bebeğin de hastalandığı bildirildi.
Sosyal Güvenlik Kurumu, tüberküloz, Hepatit B ve rotavirüs için aşı yapılan bebeklerden ikisinin birkaç saat sonra öldüğünü, 29'unun ise hastaneye kaldırıldığını açıkladı.
Hastalanan bebeklerden altısının durumunun ağır olduğu belirtildi.
Bebeklerin ölümüne ve hastalanmasına neyin yol açtığının belirlenmesi için soruşturma başlatıldı.
Sosyal Güvenlik Kurumu, bebeklerin aşılanmasının önlem olarak ülke genelinde askıya alındığını duyurdu.
Sosyal Güvenlik Kurumu, tüberküloz, Hepatit B ve rotavirüs için aşı yapılan bebeklerden ikisinin birkaç saat sonra öldüğünü, 29'unun ise hastaneye kaldırıldığını açıkladı.
Hastalanan bebeklerden altısının durumunun ağır olduğu belirtildi.
Bebeklerin ölümüne ve hastalanmasına neyin yol açtığının belirlenmesi için soruşturma başlatıldı.
Sosyal Güvenlik Kurumu, bebeklerin aşılanmasının önlem olarak ülke genelinde askıya alındığını duyurdu.
10 Mayıs 2015 Pazar
İran'la ilgili bildiklerinizi unutun!
İranlı zenginlerin lüks yaşantısını gözler önüne seren The Rich Kids of Tehran (Tahran’ın zengin çocukları) çılgınlığı öyle bir hal aldı ki, bu görüntüleri aykırı bulan İran yönetimi, bu Instagram hesabını kapattı. Gerekçe ise hesabın İran konusunda insanların kafasında olumsuz fikirler oluşturmasıydı.
İşte o çılgınlıktan geriye kalan fotoğraflar...
İşte o çılgınlıktan geriye kalan fotoğraflar...
Annelik azmi
42 yaşındaki Katya Jale Okay, 3 yılda 10 kez yumurta toplama, 7 kez embriyon transferi ve 2 ameliyattan sonra 11’inci tüp bebek denemesinde kucağına oğlunu aldı. ‘İstersen duralım’ dense de ısrarla şansını deneyen Okay, anneliğin tadını çıkarıyor.
Hürriyet'ten Mesude Erşan'ın haberine göre; 10 YIL önce evlenen özel sektör çalışanı Katya Jale Okay ile köpek eğitmeni Ahmet Okay çifti çocuk sahibi olmayı yıllarca erteledi. “Daha genciz, zamanı gelince olur” diye düşündü. Başka önceliklerle uğraştılar. Karar verdiklerinde bu kez beklenen gebelik gelişmedi. Çift önce o yıllarda yaşadıkları Ankara, daha sonra da taşındıkları İstanbul’da bu kez tüp bebek merkezlerinde şanslarını denemeye başladı.
SONUNA KADAR GÖTÜRDÜ
Tedavilere üç kez aşılama yöntemiyle başlandı. Gebelik elde edilemeyince sıra diğer tüp bebek yöntemlerine geldi. Okay, “İşlemler başlasa da beni bekleyen şeyleri önce kestiremedim. Hatta bu tür işlemlerle yıllarca uğraşanlarla karşılaştığımda, ‘Nasıl uğraşılır’ diye düşünürdüm. Ama bu kez sonuna kadar götürmeye karar verdim” diyor.
BEBEK İÇİN 13 KİLO VERDİ
Denemelerin bazılarında gebelik gelişti, bebeklerin kalp atışı alındı. Ancak kısa zamanda anne karnında kaybedildiler. Arada genetik tarama yapıldı. Anne adayında pıhtılaşmaya yatkınlık saptandığı için gerekli önlemler alındı. Zayıflaması tavsiye edilince, 13 kilo verdi. Aslında yumurta elde ediliyor ama embriyonlardan transfer edilebilenlerin sayısı düşüyordu. Hemen her doktor başka bir yardımcı işlemi ekleyerek denedi. Sayısız ilaç verildi. İki kez ameliyat edildi. Maliyetler için evlerini satmaya karar verdiler. Nihayet son gebelikte yüzleri güldü.
Biz pes ettik o vazgeçmedi
DOÇ. Dr. Ulun Uluğ: “Hastamızda yaşa bağlı olarak yumurta yetmezliği başlamıştı. Yumurta geliştirmek için birbirinden faklı en az 4 protokol ve yöntem uygulandı. 11’inci kez denemek için başvurduğunda ‘istersen artık duralım’ denmişti. Israrı üzerine kendisine en basit protokol ve standart tüp bebek tedavisi yapıldı. Elde edilen tek embriyoyla da gebe kaldı.”
‘Bilseydik bu kadar geç kalmazdık’
KATYA Jale Okay, “Yaklaşık 20 yıldır, ‘Bu ortama çocuk dünyaya getirilmez’ diye düşünüyordum. Ama sonra istedim işte. Bu kadar zor olacağını bilseydik geçe bırakmazdık. Maddi, manevi karşılayacak gücümüz kalmamıştı. Artık bu son diye düşündük. Hamile olduğum anlaşılınca eşimle birlikte hep tetikte bekledik. Önce gün, sonra hafta saydık. Amniyosentez denseydi, düşük riski nedeniyle kabul etmeyecektim” diye konuşuyor.
Hürriyet'ten Mesude Erşan'ın haberine göre; 10 YIL önce evlenen özel sektör çalışanı Katya Jale Okay ile köpek eğitmeni Ahmet Okay çifti çocuk sahibi olmayı yıllarca erteledi. “Daha genciz, zamanı gelince olur” diye düşündü. Başka önceliklerle uğraştılar. Karar verdiklerinde bu kez beklenen gebelik gelişmedi. Çift önce o yıllarda yaşadıkları Ankara, daha sonra da taşındıkları İstanbul’da bu kez tüp bebek merkezlerinde şanslarını denemeye başladı.
SONUNA KADAR GÖTÜRDÜ
Tedavilere üç kez aşılama yöntemiyle başlandı. Gebelik elde edilemeyince sıra diğer tüp bebek yöntemlerine geldi. Okay, “İşlemler başlasa da beni bekleyen şeyleri önce kestiremedim. Hatta bu tür işlemlerle yıllarca uğraşanlarla karşılaştığımda, ‘Nasıl uğraşılır’ diye düşünürdüm. Ama bu kez sonuna kadar götürmeye karar verdim” diyor.
BEBEK İÇİN 13 KİLO VERDİ
Denemelerin bazılarında gebelik gelişti, bebeklerin kalp atışı alındı. Ancak kısa zamanda anne karnında kaybedildiler. Arada genetik tarama yapıldı. Anne adayında pıhtılaşmaya yatkınlık saptandığı için gerekli önlemler alındı. Zayıflaması tavsiye edilince, 13 kilo verdi. Aslında yumurta elde ediliyor ama embriyonlardan transfer edilebilenlerin sayısı düşüyordu. Hemen her doktor başka bir yardımcı işlemi ekleyerek denedi. Sayısız ilaç verildi. İki kez ameliyat edildi. Maliyetler için evlerini satmaya karar verdiler. Nihayet son gebelikte yüzleri güldü.
Biz pes ettik o vazgeçmedi
DOÇ. Dr. Ulun Uluğ: “Hastamızda yaşa bağlı olarak yumurta yetmezliği başlamıştı. Yumurta geliştirmek için birbirinden faklı en az 4 protokol ve yöntem uygulandı. 11’inci kez denemek için başvurduğunda ‘istersen artık duralım’ denmişti. Israrı üzerine kendisine en basit protokol ve standart tüp bebek tedavisi yapıldı. Elde edilen tek embriyoyla da gebe kaldı.”
‘Bilseydik bu kadar geç kalmazdık’
KATYA Jale Okay, “Yaklaşık 20 yıldır, ‘Bu ortama çocuk dünyaya getirilmez’ diye düşünüyordum. Ama sonra istedim işte. Bu kadar zor olacağını bilseydik geçe bırakmazdık. Maddi, manevi karşılayacak gücümüz kalmamıştı. Artık bu son diye düşündük. Hamile olduğum anlaşılınca eşimle birlikte hep tetikte bekledik. Önce gün, sonra hafta saydık. Amniyosentez denseydi, düşük riski nedeniyle kabul etmeyecektim” diye konuşuyor.
9 Mayıs 2015 Cumartesi
Einstein'in beyni bu kavanozda
Albert Einstein'ın yıllardır saklanan beyin parçacıkları Philedelphia'daki bir müzede sergilenmeye başladı.
Görecililik kuramını geliştiren ve dünya tarihinin en zeki insanları arasında sayılan Albert Einstein, 1955'te ölmeden önce "Kimse kemiklerime tapmasın" diye cesedinin yakılmasını istemişti.
Bilim adamının isteği yerine getirilmiş ve külleri ABD'nin kuzeydoğusundaki Delaware Nehri'ne savrulmuştu.
Ancak Einstein'in yakılan bedeninde beyni ve gözlerinin olmadığı sonradan anlaşıldı.
Einstein'in naaşının bulunduğu Princeton Üniversitesi Hastanesi'ne izin almadan giren patalog Thomas Harvey, Einstein'in beyninin bir parçasını alıp dilimledi.
Bu dilimler şimdi Philedelphia'daki Mutter Müzesi'nde sergileniyor. 2011'de müzeye getirilen örnekler 46 beyin diliminden oluşuyor. Einstein'ın beyninin gri maddesi, müzenin en çok ziyaretçi çeken parçasını oluşturuyor.
Görecililik kuramını geliştiren ve dünya tarihinin en zeki insanları arasında sayılan Albert Einstein, 1955'te ölmeden önce "Kimse kemiklerime tapmasın" diye cesedinin yakılmasını istemişti.
Bilim adamının isteği yerine getirilmiş ve külleri ABD'nin kuzeydoğusundaki Delaware Nehri'ne savrulmuştu.
Ancak Einstein'in yakılan bedeninde beyni ve gözlerinin olmadığı sonradan anlaşıldı.
Einstein'in naaşının bulunduğu Princeton Üniversitesi Hastanesi'ne izin almadan giren patalog Thomas Harvey, Einstein'in beyninin bir parçasını alıp dilimledi.
Bu dilimler şimdi Philedelphia'daki Mutter Müzesi'nde sergileniyor. 2011'de müzeye getirilen örnekler 46 beyin diliminden oluşuyor. Einstein'ın beyninin gri maddesi, müzenin en çok ziyaretçi çeken parçasını oluşturuyor.
Özgüvenli çocuklar yetiştirmenin 16 yolu
Bir çocuğun gelişiminde özsaygıyı oluşturan, kişiliği ve hayal gücünü geliştiren faaliyetler çok önemlidir. Pozitif Yayınları’ndan çıkan “Özgüvenli Çocuklar Yetiştirmenin 365 Yolu” kitabı, özgün çizim ve açıklamaları ile bu konuda bir rehber...
1. ‘Kendini iyi hisset’ defteri: Ailedeki her bireyin notlarını yazacağı bir defteriniz olsun ve her gece, ailedeki herkes, o deftere kendisini mutlu eden 6 şeyi yazsın. Böylece o günkü olumlu şeylere odaklanacaksınız.
2. Güzel özellikleri vurgulayın: Ailedeki herkesin güzel özelliklerinden eğlenceli bir şekilde söz etmeye zaman ayırın. Bu, özellikle çocuktaki özsaygıyı geliştirecek.
3. ‘Kendimi seviyorum’ panosu: Evdeki herkes için bir duvar panosu hazırlayın. Herkes kendisine ayrılan bölüme, sevdiği, gurur duyduğu şeyleri assın.
4. ‘Ayrıntıya girelim’ oyunu: Ailedeki herkes birbirinin iyi özelliklerini ona iltifat ederek göstersin. Örneğin, “Harikasın kızım. Çok güzel bir resim yaptın. Seninle gurur duyuyorum.”
5. Pozitif düşünce tohumları ekin: Domates yetiştirmek isterseniz havuç tohumu ekmezsiniz. Eğer gelişmiş bir özgüvene sahip olmak istiyorsanız olumsuz düşünce tohumları ekmezsiniz. “Hiçbir şeyi doğru yapamıyorsun” yerine “Şunları çok iyi yaptın” deyin.
6. ‘Biz harika bir aileyiz’ çünkü… Hep birlikte olun ve herkes sırayla “Biz harika bir aileyiz çünkü…” cümlesini tamamlasın.
7. Tabiat isimleri: Kızılderililer kabilelerindeki kişilere doğa isimleri verirler. Güneş Işığı, Küçük Nehir, Su Nilüferi, Çayır Kuşu gibi… Ailedeki herkese böyle güzel özellikleri vurgulayan bir takma ad verin.
8. Düşler dosyası: Çocuklarınızı hayallerini insanlarla paylaşarak hayal kurmaya teşvik edin. Bunun için bir ‘düşler dosyası’ oluşturun ve hayallerini o dosyaya yazmasını sağlayın.
9. Bir kahramanınız var mı? Her çocuğun örnek aldığı, istediği bir şeyi başarmış bir örneğe ihtiyacı vardır. Bu örnek, onun kahramanıdır. Çocuğunuzla bu kahraman hakkında konuşun.
10. Bir şeyi merak etmek ve yanıtını aramak: Çocuklar çok merak eder. Onlarla birlikte bir kitap okumak, çeşitli sorularını kitapları karıştırarak yanıtlamak özgüvenlerini geliştirir. Çünkü çocuk, bir sorunla karşılaştığında nereye bakması gerektiğini öğrenir.
11. Hedef koymak: Her insanın bir hedefi olmalıdır. Çocuklar için de hedefler çok önemlidir. Onun bir hedef koymasını sağlayın. Böylece yürüdüğü yolu bilecektir.
12. Yeni oda dekorasyonu: Eğer çocuğunuz odasından sıkıldığını söylerse, bırakın odasının yeni düzenlemesini kendisi yapsın. Siz ona sadece yardım edin.
13. Yalnız vakit geçirmenin değeri: Kişinin kendini yalnız hissetmesi ile tek başına vakit geçirmesi arasında büyük fark vardır. Çocuklara tek başına vakit geçirmenin değerini öğretin ve bu zamanlarda neler yapılabileceğini anlatın.
14. Büyük düşünürlerle ona ilham verin: Tarihe damgasını vurmuş büyük düşünürler, sanatçılar ve bilim insanlarının biyografilerinden örneklerle çocuğunuza ilham verin ve onun da başarabileceğini anlatın.
15. Hediyeler hazırlayın: Çocuğunuza kendi hediyelerini yapabilmesinde yardım edin. Her şey para değildir. O, kendi ürettiği şeyleri de armağan edebilmeli.
16. Çalışmanın değerini öğretin: Çocukların çalışmasına ‘çocuk işçilik’ olarak bakılıyor. Ancak çocukların bir yerde çırak olması, onun bir işi anlamasını ve başarmasını sağlar. Yaz aylarında ona bu fırsatı tanıyın. Onu ‘çocuk işçi’ değil, ‘çırak’ yapın ve kazandığı paranın ona ait olduğunu ifade edin.
(Ömür Kurt / hürriyet.com.tr)
1. ‘Kendini iyi hisset’ defteri: Ailedeki her bireyin notlarını yazacağı bir defteriniz olsun ve her gece, ailedeki herkes, o deftere kendisini mutlu eden 6 şeyi yazsın. Böylece o günkü olumlu şeylere odaklanacaksınız.
2. Güzel özellikleri vurgulayın: Ailedeki herkesin güzel özelliklerinden eğlenceli bir şekilde söz etmeye zaman ayırın. Bu, özellikle çocuktaki özsaygıyı geliştirecek.
3. ‘Kendimi seviyorum’ panosu: Evdeki herkes için bir duvar panosu hazırlayın. Herkes kendisine ayrılan bölüme, sevdiği, gurur duyduğu şeyleri assın.
4. ‘Ayrıntıya girelim’ oyunu: Ailedeki herkes birbirinin iyi özelliklerini ona iltifat ederek göstersin. Örneğin, “Harikasın kızım. Çok güzel bir resim yaptın. Seninle gurur duyuyorum.”
5. Pozitif düşünce tohumları ekin: Domates yetiştirmek isterseniz havuç tohumu ekmezsiniz. Eğer gelişmiş bir özgüvene sahip olmak istiyorsanız olumsuz düşünce tohumları ekmezsiniz. “Hiçbir şeyi doğru yapamıyorsun” yerine “Şunları çok iyi yaptın” deyin.
6. ‘Biz harika bir aileyiz’ çünkü… Hep birlikte olun ve herkes sırayla “Biz harika bir aileyiz çünkü…” cümlesini tamamlasın.
7. Tabiat isimleri: Kızılderililer kabilelerindeki kişilere doğa isimleri verirler. Güneş Işığı, Küçük Nehir, Su Nilüferi, Çayır Kuşu gibi… Ailedeki herkese böyle güzel özellikleri vurgulayan bir takma ad verin.
8. Düşler dosyası: Çocuklarınızı hayallerini insanlarla paylaşarak hayal kurmaya teşvik edin. Bunun için bir ‘düşler dosyası’ oluşturun ve hayallerini o dosyaya yazmasını sağlayın.
9. Bir kahramanınız var mı? Her çocuğun örnek aldığı, istediği bir şeyi başarmış bir örneğe ihtiyacı vardır. Bu örnek, onun kahramanıdır. Çocuğunuzla bu kahraman hakkında konuşun.
10. Bir şeyi merak etmek ve yanıtını aramak: Çocuklar çok merak eder. Onlarla birlikte bir kitap okumak, çeşitli sorularını kitapları karıştırarak yanıtlamak özgüvenlerini geliştirir. Çünkü çocuk, bir sorunla karşılaştığında nereye bakması gerektiğini öğrenir.
11. Hedef koymak: Her insanın bir hedefi olmalıdır. Çocuklar için de hedefler çok önemlidir. Onun bir hedef koymasını sağlayın. Böylece yürüdüğü yolu bilecektir.
12. Yeni oda dekorasyonu: Eğer çocuğunuz odasından sıkıldığını söylerse, bırakın odasının yeni düzenlemesini kendisi yapsın. Siz ona sadece yardım edin.
13. Yalnız vakit geçirmenin değeri: Kişinin kendini yalnız hissetmesi ile tek başına vakit geçirmesi arasında büyük fark vardır. Çocuklara tek başına vakit geçirmenin değerini öğretin ve bu zamanlarda neler yapılabileceğini anlatın.
14. Büyük düşünürlerle ona ilham verin: Tarihe damgasını vurmuş büyük düşünürler, sanatçılar ve bilim insanlarının biyografilerinden örneklerle çocuğunuza ilham verin ve onun da başarabileceğini anlatın.
15. Hediyeler hazırlayın: Çocuğunuza kendi hediyelerini yapabilmesinde yardım edin. Her şey para değildir. O, kendi ürettiği şeyleri de armağan edebilmeli.
16. Çalışmanın değerini öğretin: Çocukların çalışmasına ‘çocuk işçilik’ olarak bakılıyor. Ancak çocukların bir yerde çırak olması, onun bir işi anlamasını ve başarmasını sağlar. Yaz aylarında ona bu fırsatı tanıyın. Onu ‘çocuk işçi’ değil, ‘çırak’ yapın ve kazandığı paranın ona ait olduğunu ifade edin.
(Ömür Kurt / hürriyet.com.tr)
Solaryuma sınırlama geliyor
Sağlık Bakanlığı, solaryum kullanımına sınırlama getiriyor. Solaryuma girecekler, UV ışınlarının zararlarının bilimsel verilerle doğrulandığını anlatan onam formunu imzalamadan uygulamayı yaptıramayacak.
sağlık bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İrfan Şencan, bilimsel verilerin 18 yaş altı solaryum kullanımının ilerleyen yıllarda cilt kanseri geliştirme riskini artırdığını ortaya koyduğunu ifade ederek, Belçika, Avusturya, Almanya, İspanya, Kanada gibi birçok ülkede 18 yaş altındaki kişilerin solaryum kullanımının yasaklandığını söyledi.
Solaryum kullanımına ilişkin yönetmelik taslağı hazırlandığını anlatan Şencan, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı'nın tamamlanarak, İçişleri Bakanlığına sunulduğunu belirtti. Şencan, yönetmeliğin kısa sürede Resmi Gazete'de yayımlanmasını öngördüklerini bildirdi.
Akcan, yönetmelik değişikliğiyle uygulama öncesinde kişilere solaryumun zararları hakkında bilgilendirme yapılan onam formunun okunarak, anlaşıldığına ve uygulamadan yararlanmak istenildiğine dair imza atılmasının zorunlu hale getirileceğini aktardı. Şencan, 18 yaşından küçüklerin ise ebeveynlerinin izninin ve imzasının ardından uygulama yaptırabileceklerini söyledi.
Onam formunda, UV ışınlarının zararlarının bilimsel verilerle doğrulandığının vurgulandığını belirten Şencan, formda yer alacak bilgiler hakkında şunları kaydetti:
"Tip1 yani hassas cildi olanların, 18 yaşından küçüklerin, çilli veya çillenmeye meyilli cildi olanların, çocukluk çağında sık güneş yağını öyküsü bulunanların, kanser öncüsü ya da kanserli cilt lezyonları ile güneşe bağlı ciltlerinde leke veya iz olanların, kozmetik ürün kullananların, ilaç alanların çok sayıda beni bulunanların, çocukluk çağında sık güneş yanığı öyküsü olanların solaryum cihazı kullanmaları önerilmemektedir.
Ayrıca, genital bölge kesinlikle UV ışınına maruz kalmamalıdır. Vücudunda ondan fazla ben bulunan kişiler, yapay bronzlaşma cihazlarına girmemelidir. Daha az sayıda beni bulunanlar, girmeden benlerini güneş kremi ve UV geçirmeyen fiziksel örtüler ile korumalıdır."
Bilim insanlarından yönetmelik değişikliğine tam destek
Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, bu konuda çıkarılacak yönetmeliğe tam destek verdiklerini belirtti. Türkiye'de solaryumun yasaklanmasının ya da sınırlama getirilmesinin toplum sağlığı için çok önemli bir adım olduğunu dile getiren Yılmaz, dermatoloji uzmanları olarak her türlü desteği verebileceklerini bildirdi.
Ultraviyole (UV) ışınlarının iç ortamlarda solaryum, suni UV lambaları şeklinde yıllardır kullanıldığını ifade eden Yılmaz, "Solaryum UVA dozu, yaz aylarında Akdeniz sahillerindeki gün ortasındaki UVA dozundan 5-15 kat daha fazladır" değerlendirmesinde bulundu.
Yılmaz, birçok merkezdeki solaryum cihazlarının ışınlarındaki ultraviyole değerinin normal sınırların üstünde olduğunu söyledi. Yılmaz, güneş ve suni UV ışınlarına aralıklı dahi olsa uzun süre maruz kalma sonrasında deride bir takım hasarlar oluşabildiğini vurguladı. Yılmaz, şunları kaydetti:
"UV ışını ile temas sonrası hemen gelişen kızarıklık dışında ışınların deride birikerek yaptığı hasarlar da büyük önem taşımaktadır. Bunların arasında, deride kuruluk, renk değişiklikleri, açık ve koyu renk lekeler, yaşlılık lekeleri, kılcal damar artışı, yağ bezlerinde büyüme, delikler, siyah noktalar, elastik ve bağ dokusundaki hasara bağlı erken yaşlanma, derin çizgiler, derinin sarkması gibi UV ışınlarına maruz kalmayanlara oranla çok daha fazla görülen etkiler sayılabilir.
Erken yaşta, özellikle de 18 yaş öncesinde UV radyasyona maruz kalmak yanında sigara ve alkol kullanımı, kötü beslenme, uyku düzensizlikleri ve bazı mesleklerde erken deri yaşlanmasına neden olabilmektedir. Bunlar hayati tehlike taşımamaktadır. Ancak açık ten ve göz rengi olan, sarı ve kızıl saçlı ya da ince derili kişilerin, ailede deri kanseri hikayesi olanların ve derilerinde koyu siyah renkte benleri olanların UV radyasyonuna maruz kalmaları sonucu genlerde bazı bozukluklar oluşarak deride kanserler gelişebilmektedir."
Cilt kanserlerinin, iç organlara yayılarak hayati riske yol açabildiğine işaret eden Yılmaz, Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) gerçekleştirdiği çalışmada, dünyadaki 200 bin kötü huylu cilt kanseri hastasının 65 binin yaşamını yitirdiğinin ortaya konduğunu bildirdi.
BAKAN'DAN SOLARYUM AÇIKLAMASI
Solaryuma getirilen kısıtlamalarla ilgili soruya da Mehmet Müezzinoğlu, "Solaryumun sağlıkta, tedavide bir şeyi yok. Onunla ilgili bakanlığımız gerekli düzenlemeleri yapar. Teknik olarak şu tedbir diyecek durumda değilim" yanıtını verdi. (hürriyet.com.tr)
sağlık bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İrfan Şencan, bilimsel verilerin 18 yaş altı solaryum kullanımının ilerleyen yıllarda cilt kanseri geliştirme riskini artırdığını ortaya koyduğunu ifade ederek, Belçika, Avusturya, Almanya, İspanya, Kanada gibi birçok ülkede 18 yaş altındaki kişilerin solaryum kullanımının yasaklandığını söyledi.
Solaryum kullanımına ilişkin yönetmelik taslağı hazırlandığını anlatan Şencan, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı'nın tamamlanarak, İçişleri Bakanlığına sunulduğunu belirtti. Şencan, yönetmeliğin kısa sürede Resmi Gazete'de yayımlanmasını öngördüklerini bildirdi.
Akcan, yönetmelik değişikliğiyle uygulama öncesinde kişilere solaryumun zararları hakkında bilgilendirme yapılan onam formunun okunarak, anlaşıldığına ve uygulamadan yararlanmak istenildiğine dair imza atılmasının zorunlu hale getirileceğini aktardı. Şencan, 18 yaşından küçüklerin ise ebeveynlerinin izninin ve imzasının ardından uygulama yaptırabileceklerini söyledi.
Onam formunda, UV ışınlarının zararlarının bilimsel verilerle doğrulandığının vurgulandığını belirten Şencan, formda yer alacak bilgiler hakkında şunları kaydetti:
"Tip1 yani hassas cildi olanların, 18 yaşından küçüklerin, çilli veya çillenmeye meyilli cildi olanların, çocukluk çağında sık güneş yağını öyküsü bulunanların, kanser öncüsü ya da kanserli cilt lezyonları ile güneşe bağlı ciltlerinde leke veya iz olanların, kozmetik ürün kullananların, ilaç alanların çok sayıda beni bulunanların, çocukluk çağında sık güneş yanığı öyküsü olanların solaryum cihazı kullanmaları önerilmemektedir.
Ayrıca, genital bölge kesinlikle UV ışınına maruz kalmamalıdır. Vücudunda ondan fazla ben bulunan kişiler, yapay bronzlaşma cihazlarına girmemelidir. Daha az sayıda beni bulunanlar, girmeden benlerini güneş kremi ve UV geçirmeyen fiziksel örtüler ile korumalıdır."
Bilim insanlarından yönetmelik değişikliğine tam destek
Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, bu konuda çıkarılacak yönetmeliğe tam destek verdiklerini belirtti. Türkiye'de solaryumun yasaklanmasının ya da sınırlama getirilmesinin toplum sağlığı için çok önemli bir adım olduğunu dile getiren Yılmaz, dermatoloji uzmanları olarak her türlü desteği verebileceklerini bildirdi.
Ultraviyole (UV) ışınlarının iç ortamlarda solaryum, suni UV lambaları şeklinde yıllardır kullanıldığını ifade eden Yılmaz, "Solaryum UVA dozu, yaz aylarında Akdeniz sahillerindeki gün ortasındaki UVA dozundan 5-15 kat daha fazladır" değerlendirmesinde bulundu.
Yılmaz, birçok merkezdeki solaryum cihazlarının ışınlarındaki ultraviyole değerinin normal sınırların üstünde olduğunu söyledi. Yılmaz, güneş ve suni UV ışınlarına aralıklı dahi olsa uzun süre maruz kalma sonrasında deride bir takım hasarlar oluşabildiğini vurguladı. Yılmaz, şunları kaydetti:
"UV ışını ile temas sonrası hemen gelişen kızarıklık dışında ışınların deride birikerek yaptığı hasarlar da büyük önem taşımaktadır. Bunların arasında, deride kuruluk, renk değişiklikleri, açık ve koyu renk lekeler, yaşlılık lekeleri, kılcal damar artışı, yağ bezlerinde büyüme, delikler, siyah noktalar, elastik ve bağ dokusundaki hasara bağlı erken yaşlanma, derin çizgiler, derinin sarkması gibi UV ışınlarına maruz kalmayanlara oranla çok daha fazla görülen etkiler sayılabilir.
Erken yaşta, özellikle de 18 yaş öncesinde UV radyasyona maruz kalmak yanında sigara ve alkol kullanımı, kötü beslenme, uyku düzensizlikleri ve bazı mesleklerde erken deri yaşlanmasına neden olabilmektedir. Bunlar hayati tehlike taşımamaktadır. Ancak açık ten ve göz rengi olan, sarı ve kızıl saçlı ya da ince derili kişilerin, ailede deri kanseri hikayesi olanların ve derilerinde koyu siyah renkte benleri olanların UV radyasyonuna maruz kalmaları sonucu genlerde bazı bozukluklar oluşarak deride kanserler gelişebilmektedir."
Cilt kanserlerinin, iç organlara yayılarak hayati riske yol açabildiğine işaret eden Yılmaz, Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) gerçekleştirdiği çalışmada, dünyadaki 200 bin kötü huylu cilt kanseri hastasının 65 binin yaşamını yitirdiğinin ortaya konduğunu bildirdi.
BAKAN'DAN SOLARYUM AÇIKLAMASI
Solaryuma getirilen kısıtlamalarla ilgili soruya da Mehmet Müezzinoğlu, "Solaryumun sağlıkta, tedavide bir şeyi yok. Onunla ilgili bakanlığımız gerekli düzenlemeleri yapar. Teknik olarak şu tedbir diyecek durumda değilim" yanıtını verdi. (hürriyet.com.tr)
En güzel anneler günü mesajları | 2015
Hal, hatır sormak ve anneler gününü tebrik etmek isteyenlerin sıklıkla başvurduğu, sosyal medyada en çok paylaşılan mesajları sizler için bir araya derledik. İşte annenizle ister SMS yoluyla isterseniz internetten paylaşabileceğiniz en güzel mesajlar.
Bu yıl Anneler Günü 10 Mayıs Pazar günü kutlanacak. Peki, sevgisini teknolojik kanallar ile kutlamak isteyenlerin başvurabileceği yepyeni ve en güncel, ister cep telefonuyla ister internetten paylaşılabilecek sözler hangileri?
İşte, kıymetli annelere sevgimizi göstermek ve bu özel günde onları unutmadığımızı hatırlatmak adına derlenmiş en güzel anneler günü mesajları.
Dünyanın en güzel en iyi annesi anneler günün kutlu olsun.
Her zaman senin karşında masum ve sevgine muhtaç bir çocuk ruhuyla dururum. Çünkü sen benim annemsin. Beni benden çok tanıyansın, bilensin. Bana sarıldığın zaman tüm dertlerimi yok edensin. Anneler günün kutlu olsun ey aziz kadın, annem!
Bana verdiğin sevgiyle bütün dünyam çiçek açtı. Onları hiç soldurmadım annem. Anneler günün kutlu olsun.
Sen evimizin kraliçesi, başımızın tacısın.. En aziz varlığımız, anneler günün kutlu olsun annem.
Her şeye değer senin sonsuz sevgin... Annem annem... Seni çok arıyorum... Çok özledim. Anneler günün kutlu olsun biricik meleğim.
Annem senin sevgin dünyamı ısıtan tek güneştir. Hiç ışığın eksilmeyecek biliyorum. Varlığınla mutluyum. Anneler günün kutlu olsun sevgili annem.
Sınırsız bir sevgi, anlatılmaz bir sevgiyle beni seven annem, sana layık olmak için yaşıyorum. Anneler günün kutlu olsun.
Anneler günün kutlu olsun Annem! Her zaman söylemesem de seni çok sevdiğimi bir tek sen biliyorsun.
Dun sana kızdıklarımı bugün ben yapıyorum anne. Çünkü aslında senin küçük bir kopyanım. Umarım senin kadar sevgi dolu olurum.
Meğer dilimdeki ve beynimdeki en güzel kelime senin adınmış. Sana her seslenişimde ya acım dinmiyor ya da sevgim coşuyor… Anneler günün kutlu olsun.
Eğer bana gözlerinle değil de kalbinle bakmış olsaydın, seni ne kadar sevdiğimi çok iyi anlardın…Anneler günün kutlu olsun.
Dünyada kimseyi seni sevdiğim kadar sevemem, bağlanamam. Anneler günün kutlu olsun canım annem.
Anneciğim benim, hüznümü sevince dönüştüren tek insansın. Anneler günü kutlu olsun bitanem.
Sabırlısın, sıcaksın, şefkatlisin, koruyucumsun, bağışlayansın... Annemsin. Seni çok seviyorum.
Dünyanın en güzel, en iyi annesi, anneler günün kutlu olsun.
Benim bitanecik tatlı annem, senin çocuğun olduğum için her zaman gurur duydum. Ellerinden öperim.
Bu yıl Anneler Günü 10 Mayıs Pazar günü kutlanacak. Peki, sevgisini teknolojik kanallar ile kutlamak isteyenlerin başvurabileceği yepyeni ve en güncel, ister cep telefonuyla ister internetten paylaşılabilecek sözler hangileri?
İşte, kıymetli annelere sevgimizi göstermek ve bu özel günde onları unutmadığımızı hatırlatmak adına derlenmiş en güzel anneler günü mesajları.
Dünyanın en güzel en iyi annesi anneler günün kutlu olsun.
Her zaman senin karşında masum ve sevgine muhtaç bir çocuk ruhuyla dururum. Çünkü sen benim annemsin. Beni benden çok tanıyansın, bilensin. Bana sarıldığın zaman tüm dertlerimi yok edensin. Anneler günün kutlu olsun ey aziz kadın, annem!
Bana verdiğin sevgiyle bütün dünyam çiçek açtı. Onları hiç soldurmadım annem. Anneler günün kutlu olsun.
Sen evimizin kraliçesi, başımızın tacısın.. En aziz varlığımız, anneler günün kutlu olsun annem.
Her şeye değer senin sonsuz sevgin... Annem annem... Seni çok arıyorum... Çok özledim. Anneler günün kutlu olsun biricik meleğim.
Annem senin sevgin dünyamı ısıtan tek güneştir. Hiç ışığın eksilmeyecek biliyorum. Varlığınla mutluyum. Anneler günün kutlu olsun sevgili annem.
Sınırsız bir sevgi, anlatılmaz bir sevgiyle beni seven annem, sana layık olmak için yaşıyorum. Anneler günün kutlu olsun.
Anneler günün kutlu olsun Annem! Her zaman söylemesem de seni çok sevdiğimi bir tek sen biliyorsun.
Dun sana kızdıklarımı bugün ben yapıyorum anne. Çünkü aslında senin küçük bir kopyanım. Umarım senin kadar sevgi dolu olurum.
Meğer dilimdeki ve beynimdeki en güzel kelime senin adınmış. Sana her seslenişimde ya acım dinmiyor ya da sevgim coşuyor… Anneler günün kutlu olsun.
Eğer bana gözlerinle değil de kalbinle bakmış olsaydın, seni ne kadar sevdiğimi çok iyi anlardın…Anneler günün kutlu olsun.
Dünyada kimseyi seni sevdiğim kadar sevemem, bağlanamam. Anneler günün kutlu olsun canım annem.
Anneciğim benim, hüznümü sevince dönüştüren tek insansın. Anneler günü kutlu olsun bitanem.
Sabırlısın, sıcaksın, şefkatlisin, koruyucumsun, bağışlayansın... Annemsin. Seni çok seviyorum.
Dünyanın en güzel, en iyi annesi, anneler günün kutlu olsun.
Benim bitanecik tatlı annem, senin çocuğun olduğum için her zaman gurur duydum. Ellerinden öperim.
Frida'nın 50 yıldır kilitli olan dolabı açıldı
1925 yılında meydana gelen otobüs kazası ile hayatı değişen Frida Kahlo‘nun çektiği acıları hemen hemen bütün resimlerinde açık bir şekilde görebiliyoruz.
Binmiş olduğu otobüs ile tramvayın çarpışması ardından bir dizi rahatsızlık, hayatı boyunca Kahlo’nun peşini bırakmadı: Bir kırık omurga, bir kırık köprücük kemiği, birkaç kırık kaburga kemiği, bir kırık leğen, sağ bacakta 11 çatlak, ezilmiş ve yerinden çıkmış sağ ayak, bir çıkık omuz; bir demir çubuk karnını ve rahmini deldi.
Hayatı doktorlar ve hastanelerde geçse de omurgası ve sağ bacağındaki acıları dinmedi. 32 kez ameliyat edildi ve çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı daha sonra kangren yüzünden kesildi.
Kırılgan vücudunu ve acılarını, sadece resimleri değil, aynı zamanda onun gardırobu da kaçınılmaz şekilde bazı şeyler anlatıyordu. Kıyafetleri onun yenilmez bir ifadesiydi. Hoşnut, bağımsız ve yaratıcı bir hayat yaşamak için kararlıydı. Böylece kendine korse ve etek gibi kıyafetler veya şekilsiz, asimetrik bacakları için protez bacak ve bot tasarladı. Alt bedenini gizlemek için geleneksel uzun Tehuana elbiseleri giyiyordu. Kahlo, kendi vücut alçısını da boyadı. Yaptığı boyalardan biri de komünizmin simgesi orak ve çekiçti.
1954’te Kahlo’nun ölümünden sonra kocası Diego Rivera, Kahlo’nun eşyalarını Meksika’daki evlerinde bir banyoya kilitledi. Rivera, Kahlo’nun ölümünden 15 yıl sonraya kadar eşyaların kilitli kalmasında ısrar etti. Oda, fotoğrafçı Ishiuchi Miyako’in samimi isteği ile izin alınana kadar, yani 2004’e kadar açılmadı.
Fotoğraflar, Londra’daki Michael Hoppen Galerisi’nde 14 Mayıs’tan 12 Haziran’a kadar sergilenecek.
Binmiş olduğu otobüs ile tramvayın çarpışması ardından bir dizi rahatsızlık, hayatı boyunca Kahlo’nun peşini bırakmadı: Bir kırık omurga, bir kırık köprücük kemiği, birkaç kırık kaburga kemiği, bir kırık leğen, sağ bacakta 11 çatlak, ezilmiş ve yerinden çıkmış sağ ayak, bir çıkık omuz; bir demir çubuk karnını ve rahmini deldi.
Hayatı doktorlar ve hastanelerde geçse de omurgası ve sağ bacağındaki acıları dinmedi. 32 kez ameliyat edildi ve çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı daha sonra kangren yüzünden kesildi.
Kırılgan vücudunu ve acılarını, sadece resimleri değil, aynı zamanda onun gardırobu da kaçınılmaz şekilde bazı şeyler anlatıyordu. Kıyafetleri onun yenilmez bir ifadesiydi. Hoşnut, bağımsız ve yaratıcı bir hayat yaşamak için kararlıydı. Böylece kendine korse ve etek gibi kıyafetler veya şekilsiz, asimetrik bacakları için protez bacak ve bot tasarladı. Alt bedenini gizlemek için geleneksel uzun Tehuana elbiseleri giyiyordu. Kahlo, kendi vücut alçısını da boyadı. Yaptığı boyalardan biri de komünizmin simgesi orak ve çekiçti.
1954’te Kahlo’nun ölümünden sonra kocası Diego Rivera, Kahlo’nun eşyalarını Meksika’daki evlerinde bir banyoya kilitledi. Rivera, Kahlo’nun ölümünden 15 yıl sonraya kadar eşyaların kilitli kalmasında ısrar etti. Oda, fotoğrafçı Ishiuchi Miyako’in samimi isteği ile izin alınana kadar, yani 2004’e kadar açılmadı.
Fotoğraflar, Londra’daki Michael Hoppen Galerisi’nde 14 Mayıs’tan 12 Haziran’a kadar sergilenecek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)