Aşk, sanki yıllardır eksikliği hissedilen, bulunduğunda da hayatın tüm anlamının değişeceğine inanılan bir duygu olarak tanımlanabilir. Eksikliğini tamamlama isteği ve tamamen bir arama davranışıyla yola çıkan insanoğlu, bulduğunda da bu duyguya adanmışlık hissi ile teslim olur. Öyle bilinçli bir durum da olmadığı için genellikle tercihler söz konusu olmaz. “Başa gelen çekilir” gibi, başa gelince yaşanan bir durum olarak devam eder.
Beynime bir haller oluyor!
Aşk, sadece duygusal değil aynı zamanda fizyolojik bir süreçtir. Aşık olan kişinin davranışlarında değişiklikler ortaya çıkar. Bu değişiklikleri de fizyolojik süreçler belirler. Aşk, insan beyni için bir çeşit haz kaynağıdır. Bu sistem, ödül ile yakından ilişkili dopamin (DA) salınımı ile aktive olur (haz, keyif). Dopamin ile ilişkili bu sistem, seratoninin (mutluluk hormonu) de azalmasına sebep olur. Aynı zamanda ‘sevgi hormonu’ olarak bilinen oksitosinin salınımı ile birlikte bağlanma mekanizması devreye girer. Bağımlı kişilerde de benzer mekanizmalar çalışır.
Çarpıntı, titreme, iştahsızlık!
Aşık olan kişide davranış değişiklikleri görülmeye başlanır. Öncelikle enerji artışı ortaya çıkar. Özellikle aşık olduğu kişi ile karşılaştığında çarpıntı, ellerde titreme, uykusuzluk, iştahsızlık ortaya çıkar. Tıpkı bağımlılarda olduğu gibi aşkından uzak kaldığında yoksunluk içine girer, takıntılı bir hal alır ve bir an önce ona ulaşmak için hızlı ve kontrolsüz hareket etmeye başlar. Bu kontrolsüz hareketler de hata yapmasını kolaylaştırır. Yani aşkın başlangıcındaki mutlu enerji artışı yerini bir süre sonra huzursuz bir enerji artışı haline bırakır.
Ayrıca insan beyninin içinde bulunan amigdala bölgesi, tehdit ile ilişkili en önemli alandır. Amigdala, aşık olduğunuz kişinin yanındaysanız daha az çalışmaya başlar ve böylece başlangıçta (kısa bir süre de olsa) aşk hayatınıza huzuru getirmiş olur.
Evet aşkın gözü kördür!
Beynin bazı bölgeleri (medialfrontal alanları) empati ile doğrudan ilişkilidir. Aşık olduğumuzda karşımızdaki kişiye karşı toleransımız öyle çok artar ki, hatalarını görmemeye başlarız ve onunla ilgili eleştirilere kapalı hale geliriz. Buna bağlı olarak da etrafımızdaki diğer insanlara karşı toleransımız azalır. O ne diyorsa doğrudur, yaptığı her şey normaldir. Yani bir anlamda ‘aşkın gözü kör’dür.
Aşkın getirdiği huzur başlangıçtaki yüksek enerji ve motivasyon ile sürmez. Kişi bir süre sonra normal hayatına devam edebilmek için bu enerjinin azalmasına ihtiyaç duyar. Bu süreçleri sağlıklı bir şekilde geçiren kişi hayatına huzurlu olarak devam eder. Yani, sağlıklı bir aşk, insanoğlunun evrimini tamamlamasına, bir anlamda yaşam döngüsünde devrilmeden evrilebilmesine olanak sağlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder