Cemal Süreya, şimdilerde sadece slogana dönüşen dizeleri duvarlara yazılan bir şair olsa da, aslında bu birkaç dizeden çok daha fazlası. Şiire aşık, içine kapanık, utangaç, kendi halinde, rutin hayattan hoşlanan bir adam. 26 yıl önce bugün aramızdan ayrılan Cemal Süreya, ölmeden kısa süre önce "Her ölüm erken ölümdür / Biliyorum tanrım. / Ama, ayrıca, aldığın şu hayat / Fena değildir..." diye yazmıştı...
Cemalettin Seber, Hüseyin ve Gülbeyaz çiftinin ilk çocuğu olarak 1931’de Tunceli, Pülümür’de dünyaya geldi. Dersim İsyanı sebebiyle, 1938’de bölgeden sürgün edilen 500 bin insanın içinde Cemal Süreya ve ailesi de vardı. Aile, Bilecik’e yerleştirildi.
O günler, Süreya’nın dizelerinde şöyle yer buldu:
Bizi kamyona doldurdular,
Tüfekli iki erin nezaretinde,
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular,
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar,
Tarih öncesi köpekler havlıyordu.
Cemal Süreya, o yıl annesini kaybetti. Daha sonra röportajlarında, annesinin siluetinin bile gözünde canlanmadığını söyledi.
Çocukluk döneminde kitap okuma imkanı kısıtlı olduğu için bulabildiği her şeyi okuduğunu söylüyordu. Sokakta bulduğu kesekağıdının üzerindeki yazılar bile okunmaya değerdi.
Dostoyevski’yle tanışması ikinci doğum günü...
Süreya, ilkokula İstanbul’da başlayıp Bilecik’te bitirdi. Ortaokulu da Bilecik’te okuduktan sonra İstanbul’da Haydarpaşa Lisesi’ne kaydoldu. Yüksek öğrenim için yolu Ankara’ya düştü. Ankara Üniversitesi’nde iktisat ve maliye bölümünü bitirdi.
Ortaokulda Karamazov Kardeşler’i okudu. Dostoyevski’yle tanışmasını ikinci doğum günü olarak niteleyen Süreya’nın, içindeki huzursuzluğu yazarak ifade etme dönemi başlıyordu.
Hassas ve dikkatli bir bürokrat
Üniversiteyi bitirdikten sonra Maliye Bakanlığı’nda müfettiş yardımcısı olarak başladığı görevini uzun yıllar devam ettirdi. Görevi sebebiyle birçok şehir gördü, çok insanla tanıştı. Tren seyahatleri sırasında birçok şey üzerine düşünmeye vakit buldu. Uzun yıllar görev yaptığı Maliye çevrelerinde işinde hassas, suistimallere karşı dikkatli bir bürokrat olarak tanınıyordu.
Kısa bir dönem Darphane Genel Müdürlüğü yaptı.
İstifa ve geri dönüş sonrası 1982’de emekli oldu.
"Çocukluğunu yitirmemiş, yalnız bir adam"
Çocukluğundan beri içine kapanık, yeni yerler görmekten veya günlük hayat rutinlerini değiştirmekten memnun olmayan biri olan Cemal Süreya, hayatta aradığı temel şeyin şefkat olduğunu söylüyordu. Süreya, aradığı şefkati bulabilmek için 5 kez evlendi.
Utangaçlık ve çekingenlik, doğasının en belirgin özelliklerindendi.
1969’da oğlu Memo dünyaya geldi. Oğlunun dünyaya gelmesi ve büyümesini bir mucize olarak nitelendiriyor ve şaşkınlıkla, hayranlıkla bu süreci takip ediyordu.
Kendini, çocukluğunu yitirmemiş, yalnız, okumayı seven bir adam olarak görüyordu. Aynı masada oturmayı, aynı yerlere gitmeyi, aynı arkadaş grubunu görmeyi seviyordu. Yakın arkadaşlarından Turgut Uyar ve Edip Cansever’in erken ölümleri, Süreya’daki yalnızlık hissini ve ölüm korkusunu güçlendirdi. Edip Cansever için şu dizeler kaleminden döküldü:
Yeşil ipek gömleğinin yakası
Büyük zamana düşer.
Her şeyin fazlası zararlıdır ya,
Fazla şiirden öldü Edip Cansever.
Gündüzleri memuriyet, akşamları şiir
1940’ların başında bir manifestoyla ortaya çıkan Garip Akımı’na mesafeli duruşu olsa da daha sonraları söyleyeceği gibi Orhan Veli ve arkadaşlarının şiiri ele alış biçiminden oldukça etkilenmişlerdi. Kendi deyimiyle Türkçe’yi onlardan öğrenmişti.
İkinci Yeni’nin önde gelen şairlerinden olan Süreya, 1958’de Üvercinka’yı yayınladığında edebiyat dünyasında derin bir ses getirdi. Şiirde yeni imgeler, çağrışımlar ve soyutlamalar başlıyordu. İkinci Yeni’de Süreya’ya yol arkadaşlığı eden diğer şair ve yazarlar; İlhan Berk, Ülkü Tamer, Edip Cansever, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan’dı.
Süreya, şiirlerinde şehirli aşkları konu alıyordu. Artık şairlerin doğum yerleri sadece İstanbul değil, Anadolu’nun birçok yeri olmaya başlamıştı. Türkiye değişirken edebiyat dünyası da değişiyordu.
Şiirleri sadece aşkla sınırlı değildi. Satır aralarında hiciv de barındırıyor ancak bunları dolaysız yollarla değil benzetme ve ironi kullanarak incelikli üslubuyla işliyordu.
Papirüs Dergisi’ni üç kez açıp kapattı. Dergi, yeni şair ve yazarlara yer veriyordu. Dergiye daha fazla zaman ayırmak için Tomris Uyar’ın da telkinleriyle memuriyetten istifa etse de para kazanamadığı için bir süre sonra tekrar memuriyete döndü. Gündüzleri memuriyetle, akşamları şiirle vakit geçiriyordu.
Memuriyet ve edebiyat yaşamıyla ilgili sorulan bir soruya şöyle cevap vermişti: “Çoğu zaman maliyecilikle edebiyat çalışmalarını nasıl bağdaştırdığım soruluyor. Şiir para getirmediği için, her şair ikinci bir uğraş arayacaktır. İkinci uğraşın şiirden uzak olması şair için daha iyi galiba… Çünkü uğraştan derin bir soluk alırcasına kopabilir. Aynı zamanda düşünceye yönelmemde mesleğimin etkisi olmuştur. Çünkü Maliye Müfettişi kusur bulmaya değil, ıslah etmeye çalışır.”
Edebiyatla ilişkisi şiirden ibaret değildi. Fransızca’dan çeviriler yapıyor, deneme ve eleştiri de yazıyordu.
1976’da reel politik ve şiir üzerine düşüncelerini Şapkam Dolu Çiçek ile kitaplaştırdı. Kendini cevaplar üreten bir insan olarak değil, mevcut soruların üstüne sorular ekleyen bir insan olarak tanımlıyordu.
1980’lerde kaleme aldığı günlükleri çeşitli gazetelerde yayımlandı. Ayrıca Doğu Perinçek ile birlikte çıkardığı 2000’e Doğru Dergisi ile portre yazarlığı ön plana çıktı. Yaptığı tahliller gündemi belirliyordu.
Sessiz sedasız aramızdan ayrıldı
9 Ocak 1990’da aşk şiirleriyle tanınan Cemal Süreya bu dünyadan sessiz sedasız ayrıldı.
Cenaze töreninde Süreya’nın eşi ölmeden hemen önce yazdığı şu satırları paylaştı:
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...
Üstü kalsın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder