Duygusal zeka, deneyimlerle öğrenilir ve zamanla gelişir, doğuştan değildir. Uzmanlara göre çocuğun duygusal zekasının geliştirilmesi için anne babalara çok büyük roller düşüyor.
Çocuk gelişim uzmanları bebeklerin öfke, mutluluk, üzüntü, korku gibi temel duygular ile doğduğunu ve kıskançlık, utanma, sevgi, suçluluk gibi duyguları ise 2 yaşından itibaren öğrenmeye başladığını söylüyor. Duyguları okuyabilme ve tanıyabilme yeteneği ise çocuklar büyüdükçe gelişiyor.
İngiltere’nin saygın gazetelerinden The Times, çocukların duygusal zekalarının gelişimde büyük önemi olan anne babalara şu 7 pratik yöntemi sundu:
1.Duygularını anlamaya çalışın
Çocuğunuz konuşurken anlattığı konu hakkında nasıl hissettiğini anlamak için onu can kulağı ile dinleyin ve paylaştığı konuya ayna tutun. Eğer problemin ne olduğunu anladığınızı hissediyorsanız, hissettiğinizi söyleyin ve sizinle hemfikir olup olmadığını gözlemleyin. Ne söylediğini anladığınızı ifade edebilmek için kendi hayatınızdan örnekler verin; bu çocuğunuza herkesin aynı tür hisleri olabileceği mesajını verecektir.
2.Duygularını sözle ifade etmeyi öğretin
Çocuğunuzu duygusunu ifade edebilecek kelimeleri kullanması için yüreklendirin ve kelime hazinesini geliştirmesi için yardımcı olun.
Bazı konularda duygu çatışması yaşamasının çok normal olduğunu anlatın.
3.Duygularını onaylayın
Çocuğunuz bir şeye üzüldüğü, sinirlendiği veya öfkelendiği zaman “Bu konuda böyle hissetmen için hiçbir sebep yok” demek yerine, tepkisinin çok normal olduğunu ifade etmek için duygusunu anladığınızı söylemeniz yapılacak en doğru şeydir. Gösterdiği duygusal tepkinin aşırı ve gereksiz olduğunu söylemek yanlış yaptığını ve bir dahaki sefere bunu gizlemesi gerektiğini düşünmesine sebep olur.
4.Öfke nöbetini öğrenme aracına dönüştürün
Eğer çocuğunuz bir dişçi randevusu olduğunu duyduğunda keyfi kaçarsa, ona bu ziyaretin kontrolünün kendisinde olduğunu hissetmesi için yardımcı olun. Neden korktuğunu, orada ne ile karşılaşacağını düşündüğünü, neden gitmesi gerektiğini bilip bilmediğini anlatmasını isteyin. Çocuklarla duyguları hakkında konuşmak, büyüklerdeki kadar etkili olacaktır.
5.Çatışmaları problem çözümünü öğretmek için kullanın
Eğer çocuğunuz sizinle ya da bir arkadaşı ile herhangi bir konuda ters düşüyorsa, ona bu konuda gelebileceği noktanın limitini açık açık söyleyin. Bu konuda herhangi bir fikri yoksa ona seçenekler sunun. Çocuğunuz, diğer kişiye zarar vermemesi kaydıyla kızmanın ve kızgın olmanın normal olduğunu bilmeli.
6.Rol model olun
Kızgın olduğunuzda kaba sözler söylememeye dikkat edin. “Beni delirtiyorsun” gibi cevaplar yerine, “Bunu yaptığın zaman ben üzülüyorum” diyerek duygularınızı ifade eden bir diyaloga girin. Bu şeklide çocuğunuz sizin ona kızmadığınızı davranışının bu sonucu yarattığını anlayacak. Aşırı eleştirel olmamaya dikkat edin bu çocuğunuzun kendine güvenini yok edecektir.
7.Kendi duygularınızla bağlantıda kalın
Bazı anne babalar, çocuklarını üzeceklerini düşünerek kendi negatif duygularını görmezden gelirler. Ancak kendi gerçek duygularınızı dile getirmemek sadece çocuğunuzun kafasının karışmasına sebep olur. Çocuğunuzun, sinirlendiğinizde fiili olarak aşırı tepki vermek yerine üzüldüğünüzü ve sinirlendiğinizi sözlü olarak ifade ettiğinizi görmesi çocuğunuza bu zor duyguların normal ve idare edilebilir duygular olduğu mesajını verecektir. (milliyet.com.tr)
Sayfalar
- Ana Sayfa
- Gezilecek Yerler
- Bodrum Otelleri
- Alaçatı Otelleri
- Fethiye Otelleri
- Çeşme Otelleri
- Marmaris Otelleri
- Kaş Otelleri
- Alanya Otelleri
- Balayı Otelleri
- Ayvalık Otelleri
- Bungalov Otelleri
- Butik Oteller
- Dalyan Otelleri
- Datça Oteller
- Göcek Otelleri
- Kapadokya Otelleri
- Kuşadası Otelleri
- Yalıkavak Otelleri
- Karadeniz Otelleri
- Kemer Otelleri
- İstanbul Otelleri
- Termal Oteller
- Antalya Oteller
- Diğer Oteller
- İzmir Otelleri
31 Aralık 2014 Çarşamba
2015'i harika geçirmek için 15 altın kural
Uzm. Hipnoterapist Gani Eser'in önerileri
1.Kendiniz gibi olun.
Başka birine benzemeye çalışmak sizi yorar. Partnerinizle birlikteyken arkadaşlarınızla ya da aile bireylerinizle karşılaştığınızda gerçek kişiliğiniz zaten ortaya çıkacaktır. Boşuna başka birisiymiş gibi davranmayın. Kendinizi olduğu gibi kabul edin ve sevgilinizin sizi mevcut halinizle beğeneceğinden kuşku duymayın.
2.Onu olduğu gibi kabul edin.
Partnerinizi birileriyle kıyaslamayın. Her birey özeldir. Mükemmel sevgili diye bir kavram ancak romantik filmlerde olur. Onu kusurlarıyla, güzellikleriyle bir bütün olarak görün. Sizi rahatsız eden yönleri varsa dile getirmekten çekinmeyin ve partnerinize de bu hakkı tanıyın.
3.Tahmin etmeyin; sorun
Kırgınlıkların nedenini tahmin etmeye çalışıp kendinizce anlamlar çıkarmaya çalışmayın. Ani ruh hali değişimlerinin, suskunlukların altında yatan neden sandığınız kadar karmaşık olmayabilir. Uygun bir dille sorduğunuzda “yok bir şey,” yanıtı alsanız da nedenini öğrenmek konusunda ısrarcı olun.
4.O istemeden yardım etmeyin
Talep edilmeden yapılan iyilik, bireyin kendisini yetersiz hissetmesine ya da her zaman size bağımlı hale gelmesine neden olur. Kendi aşabileceği konularda kendinizi onun yerine koyup çözümler üretmeye çalışmanız kişiliğine karşı saygısızlığa girer. Makul bir destek için yardım talebinde bulunmasını bekleyin.
5.Uyum sağlayın
Tek kişilik bir yaşama alışanlar ilişkiye başladıklarında bocalayabilirler. Ben duygusundan biz bilincine erişmek kolay olmayabilir. Size zor gelse de -diğerinin istek ve ihtiyaçlarını da düşünmenizi gerektiren- ilişkinin olağan gidişatı, karşılıklı anlayış ve sevgi ile aşılabilir. Sizi rahatsız eden konuları partnerinize söylemeden önce kendinize; “bu gerçekten ilişkimden daha önemli mi?” diye sorun. Onun da tek başınayken edindiği alışkanlıkları olduğunu ve sizin için değiştiğini fark ettiğinizde ilişkinin matematiğini çözmeniz ve uyum sağlamanız kolaylaşacaktır.
6.Kendinize ve ona güvenin
Güven duygusunun özü kendine güvenmekten geçer. Özgüven eksikliği olan bireyler ilişkilerinde hep bir şüphe ve alınganlıkla yaşamak zorunda kalırlar. Siz kendinize güvenirseniz karşınızdakine güvenmenin de kapısını açarsınız. Partnerinizin yalan söylediğini anlıyorsanız bunun nedenini kendinizde de aramalısınız. Tepkilerinizdeki aşırılık ya da sizden önceki yaşamında edindiği korkular gerçeği gizlemesine yol açmış olabilir. Kendinize şu soruyu sorun; “peki ben her konuda dürüst müyüm?”
7.Eski ilişkilerinizin izlerini silin
Biten ilişkilere dair fotoğraflar, özel günlerde size verilen armağanlar, unutulan eşyalar hem yeni bir ilişkiye başlamanızı güçleştirir hem de başlayan ilişkinizin sona ermesine neden olur. Geçmiş geçmişte kalmıştır. Geleceğe yer açmak için bu nesnelerden kurtulun.
8.Kendinize zaman ayırın
İlişkinizin ilk zamanlarında birlikte vakit geçirmekten çok hoşlanabilirsiniz. Zaman geçtikçe bu durumun monotonlaşmasını istemiyorsanız kendinize ait zaman dilimleri yaratın. Arkadaşlarınızla, ailenizle en önemlisi kendinizle baş başa kalacağınız zamanlar olmalı ve partnerinize de bu özgürlüğü tanımalısınız. Kısa süreli özlemler ilişkiyi daha da güzelleştirir.
9.Çevresine saygı gösterin
Sizin gibi onun da ailesi, arkadaşları olduğunu, sizden önce de bir yaşamı olduğunu anlamalısınız. Ailesini, arkadaşlarını rakip olarak görmek yerine onlarla geçirdiğiniz zamanın kalitesini artırırsanız hem partnerinizin saygısını kazanmış, hem de arkanızdan konuşulmasını engellemiş olursunuz.
10.Özür dilemesini bekleyin
Kırıldığınızda onun özür dilemesini beklemek yerine ilk adımı siz atın. Hatasının farkına vardıysa konuyu uzatmayın. Hiçbir şey olmamış gibi yaşamınıza devam edin. Uygun bir zamanda eyleminin ya da söyleminin nedenini nazikçe sorun. Bu hem açıklama yapması hem de özür dilemesi için bir fırsat olacaktır.
11.Doğrudan eleştirmeyin
Eleştireceğiniz konuda önce özeleştirinizi yapmakla işe başlayın. Tek taraflı düşünmediğinizi görünce sizi dinleyecektir. Birlikte nasıl daha iyi olabileceğinizi konuşun. Eleştirinizi bu şekilde dile getirirseniz hem kırıcı olmazsınız hem de çözüm için doğru bir adım atmış olursunuz.
12.Aşırı verici olmayın
Ara sıra sürpriz hediyeler vermek güzeldir. Seçimlerinizi yaparken onun ihtiyaçlarını düşünmek, özen göstermek, ona değer verdiğinizi hissettirmek önemlidir. Ancak, partnerinizin karşılık veremeyeceği kadar değerli ya da sık aralıklarla hediyeler vermenin de rahatsız edici olabileceğini unutmamalısınız.
13.Birbirinize yaslanmayın
İlişkide biz olmayı başarabilmek önemlidir ama ikinizin de tek başına yeterli bireyler olmanız ve kendi ayaklarınızın üzerinde durabilme becerisine sahip olmanız daha da önemlidir. Yaşam yolunda yan yana yürüyebilmek, onsuz da hayatta kalabilmek özsaygınızın var olma koşuludur. Birbirinize bağımlı olmadan da; iyi günde, kötü günde birlikte olabilirsiniz. Bağımlılıklar ilişkilerin görünmez tuzaklarıdır.
14.Duygusal şantajdan uzak durun
Ne karşınızdakine duygu sömürüsü yapın ne de onun yapmasına izin verin. Duygusal şantaj alışkanlık haline geldiğinde diğerini memnun etmekten başka bir amacı olmayan bir birlikteliğe doğru sürüklenirsiniz. Acımak çok tehlikeli bir duygudur. Acıdığınız için sürdürdüğünüz ilişki sürekli fedakarlık yapmanızı gerektirecek; zaman geçtikçe yaşam kalitenizi yitirmenize neden olacaktır.
15.Sizden uzaklaşıyorsa
Her şey yolunda giderken partnerinizin sizden uzaklaştığını, eskisi gibi ilgi göstermediğini fark ederseniz durup bir düşünün. Surat asmak ya da sevgi dilenmek yerine özeleştiri yapın. İlişkinin sürüyor olmasının verdiği rehavetle, nasıl olsa ona sahibim düşüncesiyle kendinize eskisi kadar özen göstermediğinizi fark ederseniz daha kolay toparlanabilirsiniz. Aynaya baktığınızda gördüğünüz manzara sizin hoşunuza gitmiyorsa onu suçlayamazsınız. Küçük dokunuşlarla yeniden göz kamaştırabileceğinizi bilmek işinize yarayabilir.
Uzm. Hipnoterapist Gani Eser
1.Kendiniz gibi olun.
Başka birine benzemeye çalışmak sizi yorar. Partnerinizle birlikteyken arkadaşlarınızla ya da aile bireylerinizle karşılaştığınızda gerçek kişiliğiniz zaten ortaya çıkacaktır. Boşuna başka birisiymiş gibi davranmayın. Kendinizi olduğu gibi kabul edin ve sevgilinizin sizi mevcut halinizle beğeneceğinden kuşku duymayın.
2.Onu olduğu gibi kabul edin.
Partnerinizi birileriyle kıyaslamayın. Her birey özeldir. Mükemmel sevgili diye bir kavram ancak romantik filmlerde olur. Onu kusurlarıyla, güzellikleriyle bir bütün olarak görün. Sizi rahatsız eden yönleri varsa dile getirmekten çekinmeyin ve partnerinize de bu hakkı tanıyın.
3.Tahmin etmeyin; sorun
Kırgınlıkların nedenini tahmin etmeye çalışıp kendinizce anlamlar çıkarmaya çalışmayın. Ani ruh hali değişimlerinin, suskunlukların altında yatan neden sandığınız kadar karmaşık olmayabilir. Uygun bir dille sorduğunuzda “yok bir şey,” yanıtı alsanız da nedenini öğrenmek konusunda ısrarcı olun.
4.O istemeden yardım etmeyin
Talep edilmeden yapılan iyilik, bireyin kendisini yetersiz hissetmesine ya da her zaman size bağımlı hale gelmesine neden olur. Kendi aşabileceği konularda kendinizi onun yerine koyup çözümler üretmeye çalışmanız kişiliğine karşı saygısızlığa girer. Makul bir destek için yardım talebinde bulunmasını bekleyin.
5.Uyum sağlayın
Tek kişilik bir yaşama alışanlar ilişkiye başladıklarında bocalayabilirler. Ben duygusundan biz bilincine erişmek kolay olmayabilir. Size zor gelse de -diğerinin istek ve ihtiyaçlarını da düşünmenizi gerektiren- ilişkinin olağan gidişatı, karşılıklı anlayış ve sevgi ile aşılabilir. Sizi rahatsız eden konuları partnerinize söylemeden önce kendinize; “bu gerçekten ilişkimden daha önemli mi?” diye sorun. Onun da tek başınayken edindiği alışkanlıkları olduğunu ve sizin için değiştiğini fark ettiğinizde ilişkinin matematiğini çözmeniz ve uyum sağlamanız kolaylaşacaktır.
6.Kendinize ve ona güvenin
Güven duygusunun özü kendine güvenmekten geçer. Özgüven eksikliği olan bireyler ilişkilerinde hep bir şüphe ve alınganlıkla yaşamak zorunda kalırlar. Siz kendinize güvenirseniz karşınızdakine güvenmenin de kapısını açarsınız. Partnerinizin yalan söylediğini anlıyorsanız bunun nedenini kendinizde de aramalısınız. Tepkilerinizdeki aşırılık ya da sizden önceki yaşamında edindiği korkular gerçeği gizlemesine yol açmış olabilir. Kendinize şu soruyu sorun; “peki ben her konuda dürüst müyüm?”
7.Eski ilişkilerinizin izlerini silin
Biten ilişkilere dair fotoğraflar, özel günlerde size verilen armağanlar, unutulan eşyalar hem yeni bir ilişkiye başlamanızı güçleştirir hem de başlayan ilişkinizin sona ermesine neden olur. Geçmiş geçmişte kalmıştır. Geleceğe yer açmak için bu nesnelerden kurtulun.
8.Kendinize zaman ayırın
İlişkinizin ilk zamanlarında birlikte vakit geçirmekten çok hoşlanabilirsiniz. Zaman geçtikçe bu durumun monotonlaşmasını istemiyorsanız kendinize ait zaman dilimleri yaratın. Arkadaşlarınızla, ailenizle en önemlisi kendinizle baş başa kalacağınız zamanlar olmalı ve partnerinize de bu özgürlüğü tanımalısınız. Kısa süreli özlemler ilişkiyi daha da güzelleştirir.
9.Çevresine saygı gösterin
Sizin gibi onun da ailesi, arkadaşları olduğunu, sizden önce de bir yaşamı olduğunu anlamalısınız. Ailesini, arkadaşlarını rakip olarak görmek yerine onlarla geçirdiğiniz zamanın kalitesini artırırsanız hem partnerinizin saygısını kazanmış, hem de arkanızdan konuşulmasını engellemiş olursunuz.
10.Özür dilemesini bekleyin
Kırıldığınızda onun özür dilemesini beklemek yerine ilk adımı siz atın. Hatasının farkına vardıysa konuyu uzatmayın. Hiçbir şey olmamış gibi yaşamınıza devam edin. Uygun bir zamanda eyleminin ya da söyleminin nedenini nazikçe sorun. Bu hem açıklama yapması hem de özür dilemesi için bir fırsat olacaktır.
11.Doğrudan eleştirmeyin
Eleştireceğiniz konuda önce özeleştirinizi yapmakla işe başlayın. Tek taraflı düşünmediğinizi görünce sizi dinleyecektir. Birlikte nasıl daha iyi olabileceğinizi konuşun. Eleştirinizi bu şekilde dile getirirseniz hem kırıcı olmazsınız hem de çözüm için doğru bir adım atmış olursunuz.
12.Aşırı verici olmayın
Ara sıra sürpriz hediyeler vermek güzeldir. Seçimlerinizi yaparken onun ihtiyaçlarını düşünmek, özen göstermek, ona değer verdiğinizi hissettirmek önemlidir. Ancak, partnerinizin karşılık veremeyeceği kadar değerli ya da sık aralıklarla hediyeler vermenin de rahatsız edici olabileceğini unutmamalısınız.
13.Birbirinize yaslanmayın
İlişkide biz olmayı başarabilmek önemlidir ama ikinizin de tek başına yeterli bireyler olmanız ve kendi ayaklarınızın üzerinde durabilme becerisine sahip olmanız daha da önemlidir. Yaşam yolunda yan yana yürüyebilmek, onsuz da hayatta kalabilmek özsaygınızın var olma koşuludur. Birbirinize bağımlı olmadan da; iyi günde, kötü günde birlikte olabilirsiniz. Bağımlılıklar ilişkilerin görünmez tuzaklarıdır.
14.Duygusal şantajdan uzak durun
Ne karşınızdakine duygu sömürüsü yapın ne de onun yapmasına izin verin. Duygusal şantaj alışkanlık haline geldiğinde diğerini memnun etmekten başka bir amacı olmayan bir birlikteliğe doğru sürüklenirsiniz. Acımak çok tehlikeli bir duygudur. Acıdığınız için sürdürdüğünüz ilişki sürekli fedakarlık yapmanızı gerektirecek; zaman geçtikçe yaşam kalitenizi yitirmenize neden olacaktır.
15.Sizden uzaklaşıyorsa
Her şey yolunda giderken partnerinizin sizden uzaklaştığını, eskisi gibi ilgi göstermediğini fark ederseniz durup bir düşünün. Surat asmak ya da sevgi dilenmek yerine özeleştiri yapın. İlişkinin sürüyor olmasının verdiği rehavetle, nasıl olsa ona sahibim düşüncesiyle kendinize eskisi kadar özen göstermediğinizi fark ederseniz daha kolay toparlanabilirsiniz. Aynaya baktığınızda gördüğünüz manzara sizin hoşunuza gitmiyorsa onu suçlayamazsınız. Küçük dokunuşlarla yeniden göz kamaştırabileceğinizi bilmek işinize yarayabilir.
Uzm. Hipnoterapist Gani Eser
Kahkahanın faydası büyük
Yılın en iyi haberi bilim dünyasından geldi. Bilim insanları, kahkahanın yaşlanmaya bağlı hafıza kaybı için en ilaç olduğunu buldu. 2015’te bol bol kahkaha atın.
Savaşlar, iş kazaları, kamplaşmalar… 2014’te hepimiz çok acılar çektik. Toplumsal ve zihinsel depremler yaşadık. Yılın en iyi haberi yine bilim dünyasından geldi. Bilim insanları, kahkahanın yaşlanmaya bağlı hafıza kaybı için en ilaç olduğunu buldu. 2015’te bol bol kahkaha atın.
California’daki Loma Linda Üniversitesi tarafından yapılan araştırma, gülmenin stres hormonu kortizolün beyine verdiği zararı azaltabileceği, böylece hafıza kaybının önüne geçebileceğini ortaya çıkardı.
Dr. Gurinder Singh Bains tarafından yönetilen önemli araştırmada, özellikle yaşlanmaya bağlı hafıza kaybı için kahkahanın en iyi ilaç olduğu belirtiliyor.
Bu alanda yapılan diğer araştırmalar da gülmenin, kahkaha atmanın ve mizahın insana iyi geldiğini kanıtlıyor.
Okan Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, ücretsiz ve hiçbir yan etkisi bulunmayan bu doğal ilaçlar hakkında şu bilgileri verdi:
“Çok fazla stresin sağlığı olumsuz yönde etkilediği bilinen bir gerçek. Medical News Today’de yayınlanan bir çalışma stresin alerjileri daha da kötüleştirebileceğini söylüyor. Diğer çalışmalar ise stresin beyni mental hastalıklara karşı duyarlı yaptığını gösteriyor.
Geçmiş araştırmalar stresin ileri yaştaki kişilerde hafızayı kötüleştirdiği ve öğrenmeyi zorlaştırdığını göstermişti. Nedeni ise, stresin beyin hücrelerine zarar veren hormon olan kortizolün üretimini artırması.
Komik video seyredin
Araştırmacılar, kahkahanın stresi azalttığı bilindiğinden bu yana, mizahın beyin hücrelerine zarar veren kortizolü azaltabileceğini kanıtlamak istiyor.
Bu amaçla, diyabeti olan ileri yaştakiler ve sağlıklı olan ileri yaştakiler olarak iki grup analiz edildi.
Her iki gruba, görsel tanımlamayı, öğrenme yeteneğini ve hafızayı ölçen teste girmeden önce 20 dakika boyunca komik video seyrettirildi.
İleri yaştaki üçüncü grup ise bu teste videoları izlemeden girdi. Bütün grupların deneyden önceki ve sonraki kortizol seviyeleri karşılaştırıldığında; testten önce komik video seyredenlerde kortizol seviyesinin, seyretmeyenlere göre çok daha düşük olduğu bulundu.
Ayrıca komik video seyreden grupların hafızalarında, öğrenme yeteneğinde ve görsel tanımlamalarında video seyretmeyenlere göre önemli ilerleme kaydedildi.Diyabeti olan grupta hem kortizol seviyesi azaldı, hem de hafızada ilerleme gerçekleşti.
Kahkaha hafızayı ve yaşam kalitesini arttırır
Araştırma sonunda, stresi az olan insanların daha iyi hafızaya sahip oldukları ve mizahın stresi azaltmada anahtar rol oynadığı görüldü.
Mizah, hafıza bölümü olan hippocapmustaki nöronlara zarar veren kortizol gibi zararlı hormonları azaltıp, kan basıncını düşürüp, kan akışını artırarak iyilik hali sağlıyor.
Kahkaha atmak ya da sadece mizah, keyif ve ödül hissi veren endorfin ve dopamin salınımını artırıyor.
Bu yüzden gülmek, kesinlikle hem yaşam kalitenizi artıran hem de hafızayı kuvvetlendiren iyi bir ilaçtır.
Öğrenme yeteneği ve geri çağırma gibi kognitif komponentler biz yaşlandıkça daha zorlu hale gelir. Akıl, vücut ve ruh birliği yaşam kalitesini artırmada ileri yaştakiler için temeldir.
Yaşa bağlı hafıza bozuklukları olan ileri yaştakilerde bile bu eğlenceli, yararlı mizah terapileri programlarına ekleyebilir.
Yeşil çay ve kafein
Kahkaha hafızayı artıran tek seçenek olmayabilir. Medical News Today’deki bir çalışmada yeşil çayın hafızayı geliştirdiği gösterilmiştir. Aynı şekilde Johns Hopkins Üniversitesi’nde yapılan bir diğer çalışmada ise kafeinin uzun süreli hafızayı artırdığı bulunmuştur.”
Savaşlar, iş kazaları, kamplaşmalar… 2014’te hepimiz çok acılar çektik. Toplumsal ve zihinsel depremler yaşadık. Yılın en iyi haberi yine bilim dünyasından geldi. Bilim insanları, kahkahanın yaşlanmaya bağlı hafıza kaybı için en ilaç olduğunu buldu. 2015’te bol bol kahkaha atın.
California’daki Loma Linda Üniversitesi tarafından yapılan araştırma, gülmenin stres hormonu kortizolün beyine verdiği zararı azaltabileceği, böylece hafıza kaybının önüne geçebileceğini ortaya çıkardı.
Dr. Gurinder Singh Bains tarafından yönetilen önemli araştırmada, özellikle yaşlanmaya bağlı hafıza kaybı için kahkahanın en iyi ilaç olduğu belirtiliyor.
Bu alanda yapılan diğer araştırmalar da gülmenin, kahkaha atmanın ve mizahın insana iyi geldiğini kanıtlıyor.
Okan Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, ücretsiz ve hiçbir yan etkisi bulunmayan bu doğal ilaçlar hakkında şu bilgileri verdi:
“Çok fazla stresin sağlığı olumsuz yönde etkilediği bilinen bir gerçek. Medical News Today’de yayınlanan bir çalışma stresin alerjileri daha da kötüleştirebileceğini söylüyor. Diğer çalışmalar ise stresin beyni mental hastalıklara karşı duyarlı yaptığını gösteriyor.
Geçmiş araştırmalar stresin ileri yaştaki kişilerde hafızayı kötüleştirdiği ve öğrenmeyi zorlaştırdığını göstermişti. Nedeni ise, stresin beyin hücrelerine zarar veren hormon olan kortizolün üretimini artırması.
Komik video seyredin
Araştırmacılar, kahkahanın stresi azalttığı bilindiğinden bu yana, mizahın beyin hücrelerine zarar veren kortizolü azaltabileceğini kanıtlamak istiyor.
Bu amaçla, diyabeti olan ileri yaştakiler ve sağlıklı olan ileri yaştakiler olarak iki grup analiz edildi.
Her iki gruba, görsel tanımlamayı, öğrenme yeteneğini ve hafızayı ölçen teste girmeden önce 20 dakika boyunca komik video seyrettirildi.
İleri yaştaki üçüncü grup ise bu teste videoları izlemeden girdi. Bütün grupların deneyden önceki ve sonraki kortizol seviyeleri karşılaştırıldığında; testten önce komik video seyredenlerde kortizol seviyesinin, seyretmeyenlere göre çok daha düşük olduğu bulundu.
Ayrıca komik video seyreden grupların hafızalarında, öğrenme yeteneğinde ve görsel tanımlamalarında video seyretmeyenlere göre önemli ilerleme kaydedildi.Diyabeti olan grupta hem kortizol seviyesi azaldı, hem de hafızada ilerleme gerçekleşti.
Kahkaha hafızayı ve yaşam kalitesini arttırır
Araştırma sonunda, stresi az olan insanların daha iyi hafızaya sahip oldukları ve mizahın stresi azaltmada anahtar rol oynadığı görüldü.
Mizah, hafıza bölümü olan hippocapmustaki nöronlara zarar veren kortizol gibi zararlı hormonları azaltıp, kan basıncını düşürüp, kan akışını artırarak iyilik hali sağlıyor.
Kahkaha atmak ya da sadece mizah, keyif ve ödül hissi veren endorfin ve dopamin salınımını artırıyor.
Bu yüzden gülmek, kesinlikle hem yaşam kalitenizi artıran hem de hafızayı kuvvetlendiren iyi bir ilaçtır.
Öğrenme yeteneği ve geri çağırma gibi kognitif komponentler biz yaşlandıkça daha zorlu hale gelir. Akıl, vücut ve ruh birliği yaşam kalitesini artırmada ileri yaştakiler için temeldir.
Yaşa bağlı hafıza bozuklukları olan ileri yaştakilerde bile bu eğlenceli, yararlı mizah terapileri programlarına ekleyebilir.
Yeşil çay ve kafein
Kahkaha hafızayı artıran tek seçenek olmayabilir. Medical News Today’deki bir çalışmada yeşil çayın hafızayı geliştirdiği gösterilmiştir. Aynı şekilde Johns Hopkins Üniversitesi’nde yapılan bir diğer çalışmada ise kafeinin uzun süreli hafızayı artırdığı bulunmuştur.”
Edirne'de asönsör kullanmak yasaklandı
Edirne'de, obeziteyle mücadele çalışması kapsamında, valilik genelgesiyle asansörler üçüncü kattan sonra kullanılabilecek.
Edirne Valisi Dursun Ali Şahin, Valilik toplantı salonundaki, "Asansör Yerine Merdiven Kullanalım Projesi"nin tanıtımında, Edirne Valiliğinin, sağlıklı bir toplum için yürüttüğü projelere bir yenisini eklediğini söyledi.
Kamu ve özel sektör kuruluşlarında, asansörlerin ilk üç katta çalışmayacağını belirten Şahin, şöyle konuştu:
"Türkiye'de ilk kez uygulanacak bir projeye imza atıyoruz. Bundan böyle gerek kamu gerekse özel sektördeki tüm asansörlerin ilk 3 durağı iptal edilecek. 3 durak iptal edilmek suretiyle dördüncü durağa kadar asansörle çıkılmaması uygulamasını sağlık açısından başlatıyoruz. Uygulama yarından itibaren başlayacak. Daire amiri, merdiven çıkamayacak rahatsızlığı bulunanlara asansör kullanma izni verecek."
TUZ ŞEKER VE HİJYENE YÖNELİK DENETİMLER
Şahin, daha önce sağlıkla ilgili projeleri kapsamında da tek şeker kullanımı, tuzlukları restoran masalarından kaldırma, kafe ve kahvehanelere bulaşık makinesi, berberlerde steril alet bulundurma zorunlulukları getirdiklerini hatırlatarak, yeni yıldan itibaren konuya ilişkin denetimlerin sıkılaştırılacağını kaydetti.
Edirne Valisi Dursun Ali Şahin, Valilik toplantı salonundaki, "Asansör Yerine Merdiven Kullanalım Projesi"nin tanıtımında, Edirne Valiliğinin, sağlıklı bir toplum için yürüttüğü projelere bir yenisini eklediğini söyledi.
Kamu ve özel sektör kuruluşlarında, asansörlerin ilk üç katta çalışmayacağını belirten Şahin, şöyle konuştu:
"Türkiye'de ilk kez uygulanacak bir projeye imza atıyoruz. Bundan böyle gerek kamu gerekse özel sektördeki tüm asansörlerin ilk 3 durağı iptal edilecek. 3 durak iptal edilmek suretiyle dördüncü durağa kadar asansörle çıkılmaması uygulamasını sağlık açısından başlatıyoruz. Uygulama yarından itibaren başlayacak. Daire amiri, merdiven çıkamayacak rahatsızlığı bulunanlara asansör kullanma izni verecek."
TUZ ŞEKER VE HİJYENE YÖNELİK DENETİMLER
Şahin, daha önce sağlıkla ilgili projeleri kapsamında da tek şeker kullanımı, tuzlukları restoran masalarından kaldırma, kafe ve kahvehanelere bulaşık makinesi, berberlerde steril alet bulundurma zorunlulukları getirdiklerini hatırlatarak, yeni yıldan itibaren konuya ilişkin denetimlerin sıkılaştırılacağını kaydetti.
Salça ve sofralık zeytinde tuz oranlarının azaltılması uygulaması başlıyor
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının salça ve sofralık zeytinde tuz oranlarının azaltılması ile meyve sularına ilave şeker katılamayacağına ilişkin düzenlemeleri yeni yılda uygulamaya girecek.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının salça ve sofralık zeytinde tuz oranlarının azaltılması ile meyve sularına ilave şeker katılamayacağına ilişkin düzenlemeleri yeni yılda uygulamaya girecek. Bakanlıktan yapılan açıklamada, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğünün tüketici sağlığını en üst düzeyde korumak amacıyla yaptığı çalışmaların aralıksız devam ettiği belirtildi. Bakanlığın yaptığı çalışmalar sonucunda Salça ve Püre Tebliği, Meyve Suyu ve Benzeri Ürünler Tebliği ve Sofralık Zeytin Tebliği kapsamında yapılan yasal düzenlemelerin 1 Ocak 2015'te uygulamaya gireceği ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
YÜZDE 50 DEĞİŞECEK
"Yeni düzenlemeye göre; salçada tuz miktarı yüzde 60 azaltılarak ağırlıkça kuru maddede maksimum yüzde 5, sofralık zeytinde tuz miktarı yüzde 50 azaltılarak ağırlıkça maksimum yüzde 8 olacak, meyve sularına ise ilave şeker katılamayacak. 1 Ocak 2015'ten önce piyasaya arz edilen ürünler ise tebliğlerde belirtilen süreye kadar piyasada bulunabilecek." Bakanlık daha önce de ekmekte tuzun azaltılarak kepek miktarının artırılması, kırmızı ve kanatlı etinin karıştırılarak et ürünleri üretilmesinin yasaklanması, temel gıda maddeleri olan ekmek ile sucuk ve pastırma gibi bazı geleneksel ürünlerde katkı maddelerinin kullanılmasının yasaklanması gibi reform niteliğinde yasal düzenlemeleri hayata geçirmişti.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının salça ve sofralık zeytinde tuz oranlarının azaltılması ile meyve sularına ilave şeker katılamayacağına ilişkin düzenlemeleri yeni yılda uygulamaya girecek. Bakanlıktan yapılan açıklamada, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğünün tüketici sağlığını en üst düzeyde korumak amacıyla yaptığı çalışmaların aralıksız devam ettiği belirtildi. Bakanlığın yaptığı çalışmalar sonucunda Salça ve Püre Tebliği, Meyve Suyu ve Benzeri Ürünler Tebliği ve Sofralık Zeytin Tebliği kapsamında yapılan yasal düzenlemelerin 1 Ocak 2015'te uygulamaya gireceği ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
YÜZDE 50 DEĞİŞECEK
"Yeni düzenlemeye göre; salçada tuz miktarı yüzde 60 azaltılarak ağırlıkça kuru maddede maksimum yüzde 5, sofralık zeytinde tuz miktarı yüzde 50 azaltılarak ağırlıkça maksimum yüzde 8 olacak, meyve sularına ise ilave şeker katılamayacak. 1 Ocak 2015'ten önce piyasaya arz edilen ürünler ise tebliğlerde belirtilen süreye kadar piyasada bulunabilecek." Bakanlık daha önce de ekmekte tuzun azaltılarak kepek miktarının artırılması, kırmızı ve kanatlı etinin karıştırılarak et ürünleri üretilmesinin yasaklanması, temel gıda maddeleri olan ekmek ile sucuk ve pastırma gibi bazı geleneksel ürünlerde katkı maddelerinin kullanılmasının yasaklanması gibi reform niteliğinde yasal düzenlemeleri hayata geçirmişti.
Osmanlı’yı cihan devleti yapan 20 sır
Derin Tarih Dergisi Ocak sayısında Prof. Dr. Abdülkadir Özcan’ın kaleminden 16. yüzyıl tarihçisi Talikîzâde’nin Şemâilnâme-i Âl-i Osman adlı eserinde anlattığı Osmanlı hanedanının 20 benzersiz özelliğini yayımladı.
Osmanlı’yı Cihan devleti haline getiren 20 özelliği okuduğunuzda şaşıracaksınız.
Talikîzâde’ye göre Peygamber Efendimiz zamanından beri İran ve Turan’da 13 İslâm hanedanı hüküm sürmüştür. 16’ncısı Osmanlı padişahlarıdır. Talikîzâde bunlar hakkındaki ilahî ihsanların malûm olduğunu belirttikten sonra eserinde bazı hususiyet ve yeteneklerinden 20 güzel hasleti kaleme aldığını ifade etmekte.
İşte Osmanlı’yı Cihan Devleti haline getiren 20 özellik:
Madde ve mânâda efendi olmaları
Mekke ve Medine’nin hizmetçileri olmaları
Oğulun babasını geçmesi
Karaların ve denizlerin sultanı olmaları
Asker destekleyici olmaları
İstanbul’a sahip olmaları
Yedi iklime malik olmaları
Şehirlerin imarı ve halkın serveti
Merkez olmaları
Şiir yazmaları
Kahraman olmaları
Yardım istememeleri
Saltanat temizliği
Salgın hastalıklardan muaf olmaları
Hasep ve nesep şerefi
Şeriata bağlılıkları
Edepli olmaları
Hazineyi çoğaltma ve arttırmaları
Etkili ve itaat edilen emir sahibi olmaları
Müsadere yapmamaları
Osmanlı’yı Cihan devleti haline getiren 20 özelliği okuduğunuzda şaşıracaksınız.
Talikîzâde’ye göre Peygamber Efendimiz zamanından beri İran ve Turan’da 13 İslâm hanedanı hüküm sürmüştür. 16’ncısı Osmanlı padişahlarıdır. Talikîzâde bunlar hakkındaki ilahî ihsanların malûm olduğunu belirttikten sonra eserinde bazı hususiyet ve yeteneklerinden 20 güzel hasleti kaleme aldığını ifade etmekte.
İşte Osmanlı’yı Cihan Devleti haline getiren 20 özellik:
Madde ve mânâda efendi olmaları
Mekke ve Medine’nin hizmetçileri olmaları
Oğulun babasını geçmesi
Karaların ve denizlerin sultanı olmaları
Asker destekleyici olmaları
İstanbul’a sahip olmaları
Yedi iklime malik olmaları
Şehirlerin imarı ve halkın serveti
Merkez olmaları
Şiir yazmaları
Kahraman olmaları
Yardım istememeleri
Saltanat temizliği
Salgın hastalıklardan muaf olmaları
Hasep ve nesep şerefi
Şeriata bağlılıkları
Edepli olmaları
Hazineyi çoğaltma ve arttırmaları
Etkili ve itaat edilen emir sahibi olmaları
Müsadere yapmamaları
Bu ülkede namaz ve tesettür yasaklanıyor
Doğu Türkistan'da yeni yıldan itibaren Müslümanların işyerleri ve resmi kurumlarda namaz kılması ve tesettür yasaklanıyor
Doğu Türkistan'da resmi kurumlar, okullar ve iş yerlerinde 1 Ocak'tan itibaren Müslümanların namaz kılmaları yasaklanıyor. Namaz yasağının yanında dini giysilerle iş yerlerine gelme, kadınların başörtüsü takması ve kişinin İslam dini mensubu olduğunu gösteren diğer sembollere yasak geliyor.
Yeni yasa 1 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe girecek. Yasanın yürülüğe girdikten sonra ülkede gerilimi tırmandırması bekleniyor.
Doğu Türkistan'da resmi kurumlar, okullar ve iş yerlerinde 1 Ocak'tan itibaren Müslümanların namaz kılmaları yasaklanıyor. Namaz yasağının yanında dini giysilerle iş yerlerine gelme, kadınların başörtüsü takması ve kişinin İslam dini mensubu olduğunu gösteren diğer sembollere yasak geliyor.
Yeni yasa 1 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe girecek. Yasanın yürülüğe girdikten sonra ülkede gerilimi tırmandırması bekleniyor.
30 Aralık 2014 Salı
Kanserdi öleceği günü bildi
İzmir'de kanser tedavisi gördüğü hastanede 25 Aralık'ta hayatını kaybeden Çine Cumhuriyet Savcılığı Özel Kalem Müdürlüğü'nde çalışan Salih Gencel'in, bürosundaki takvimde vefat ettiği gününün altına, "ben yokum" yazıp imzaladığı ortaya çıktı.
Hürriyet'in haberine göre; Çine Cumhuriyet Savcılığı Özel Kalem Müdürlüğü'nde çalışan ve ekim ayında ilik kanserine yakalandığını öğrenen 30 yaşındaki Salih Gencel, İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü'nde tedaviye başladı. Tedavisinin 65. gününde kemoterapi gördüğü sırada kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybeden evli ve 1 çocuk babası Gencel, Çine'de gözyaşları arasında toprağa verildi.
Gencel'in vefatıyla üzüntüye boğulan mesai arkadaşları, masasındaki takvimin kasım ayı yaprağını kopardıklarında ilginç bir ayrıntıyla karşılaştı. Tedavisinin başladığı ekim ayından bu yana iş yerine gelmeyen Gencel'in, 25 Aralık tarihinin altına, "Ben yokum. Salih Gencel" yazıp imzaladığı görüldü. Salih Gencel'in kardeşi Ramazan Gencel, olayı "Hastalığı öğrendikten sonra, 'Allah'ım bu hastalığı bana genç yaşta verdiğin için şükürler olsun. Eğer yaşlıyken bu hastalığı verseydin kim bilir ne acı çekerdim' dedi. Son derece inançlı ve imanı kuvvetli bir kişiliği vardı. Vefat tarihinin kardeşimin içine doğduğunu düşünüyoruz" diye yorumladı.
Hürriyet'in haberine göre; Çine Cumhuriyet Savcılığı Özel Kalem Müdürlüğü'nde çalışan ve ekim ayında ilik kanserine yakalandığını öğrenen 30 yaşındaki Salih Gencel, İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü'nde tedaviye başladı. Tedavisinin 65. gününde kemoterapi gördüğü sırada kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybeden evli ve 1 çocuk babası Gencel, Çine'de gözyaşları arasında toprağa verildi.
Gencel'in vefatıyla üzüntüye boğulan mesai arkadaşları, masasındaki takvimin kasım ayı yaprağını kopardıklarında ilginç bir ayrıntıyla karşılaştı. Tedavisinin başladığı ekim ayından bu yana iş yerine gelmeyen Gencel'in, 25 Aralık tarihinin altına, "Ben yokum. Salih Gencel" yazıp imzaladığı görüldü. Salih Gencel'in kardeşi Ramazan Gencel, olayı "Hastalığı öğrendikten sonra, 'Allah'ım bu hastalığı bana genç yaşta verdiğin için şükürler olsun. Eğer yaşlıyken bu hastalığı verseydin kim bilir ne acı çekerdim' dedi. Son derece inançlı ve imanı kuvvetli bir kişiliği vardı. Vefat tarihinin kardeşimin içine doğduğunu düşünüyoruz" diye yorumladı.
Yılbaşı tatili 4 güne çıktı
Yılbaşı tatili 1 gün daha uzatıldı. 2 Ocak Cuma günü kamu çalışanları izinli sayılacak. Böylece hafta sonu ile tatil 4 güne çıkmış oldu
Başbakan Ahmet Davutoğlu Davutoğlu imzasıyla tüm kamu kuruluşlarına gönderilen yazıda, 2 Ocak Cuma günü tüm kamu personelinin idari izinli sayılacağı bildirildi.
Yazıda, kamu hizmetlerinin aksamaması için tüm tedbirlerin alınması ve gerekli personelin görevleri başında olması istendi.
Yarın yani 31 Aralık günü saat 17.00'de mesai bitiyor. 1 Ocak Perşembe günü resmi tatil.
Bugün ise, 2 Ocak Cuma gününün de tatil olduğu açıklandı.
Cumartesi- Pazar tatil günüyle birlikte yılbaşı tatili 4 güne çıkmış oldu.
Okullara kar tatili
Tüm Türkiye'de şiddetini artıran kar yağışı nedeniyle bir çok ilde okullar tatil edildi.
BURSA
Bursa’nın Büyükorhan İlçesi’ndeki ilk ve orta dereceli okullar yoğun kar yağışı nedeniyle bugün öğleden sonra ve yarın tatil edildi. İlçeye bağlı 30 köy yolu da ulaşıma kapandı.
ESKİŞEHİR
Eskişehir'de ilk ve orta dereceli okullar yoğun kar yağışı nedeniyle bugün öğleden sonra ve yarın tatil edildi. Valilikten yapılan açıklamada yoğun kar yağışı nedeniyle Eskişehir'deki ilk ve orta dereceli okulların bugün öğleden sonra ile yarın tatil edildiği belirtilerek şöyle denildi:
"Bölgemizde görülen yoğun kar yağışı nedeniyle 30 Aralık 2014 Salı günü saat 14.00'den sonra ve 31 Aralık 2014 Çarşamba günü tam gün olmak üzere eğitim ve öğretime, 2 Ocak 2015 Cuma gününe kadar ara verilmiştir. Bu doğrultuda, Başbakanlığın 2002/58 Sayılı Genelgesi gereği, olumsuz hava koşulları nedeniyle valiliklerce okulların tatil edilmesi halinde aynı bölgedeki kamu görevlisi engelliler, ayrıca bir talimat ve talebe gerek kalmadan, belirlenen tatil süresince izinli sayılacaktır."
ÇANAKKALE
Çanakkale'de etkili olan kar yağışının getirdiği olumsuz hava koşulları nedeniyle kentteki ilk ve orta dereceli okullar, saat 14.00'den itibaren tatil edildi. Meteorolojik uyarıların ardından Çanakkale'de öğle saatlerinden itibaren başlayan kar yağışı, yaşamı olumsuz etkiledi. Poyraz fırtınasıyla birlikte hava sıcaklığının '0' dereceye kadar düştüğü kentte, kar yağışıyla birlikte herhangi bir olumsuzluğun yaşanmaması için ilk ve orta dereceli okullar, saat 14.00 itibariyle tatil edildi. Erken tatile çıkan öğrenciler kararı sevinçle karşıladı. Sokaklarda biriken karla oynayan çocuklar, kar topu oynayıp erken tatilin tadını çıkarmaya başladı.
KASTAMONU
Kastamonu’da etkili olan kar yağışı nedeniyle yarın için okullar tatil edildi. Perşembeden sonra cuma gününün de yılbaşı nedeniyle resmi tatil ilan edilmesiyle kentte eğitim 5 Ocak Pazartesi günü başlayacak.
BOLU
Bolu Valiliği kar yağışı nedeniyle il genelinde yarın ve cuma günü okulları tatil etti. Bolu Valisi Ahmet Zahteroğulları gün boyunca Twitter’dan kar tatili için tweetler atan öğrencilere, ’Sevgili gençler! 5 Ocak Pazartesi gününe kadar iyi tatiller! Size ve değerli öğretmenlerimize şimdiden iyi seneler diliyorum. Ancak bu arada evde ders çalışmayı ihmal etmiyoruz! Tamam mı? Ayrıca bu günlerin yaz aylarında telafi edileceğini de bilmenizi isterim’ yazılı tweeti paylaştı.
Vali Zahteroğulları’nın tweetinin ardından öğrencilerin attığı ilginç sevinç tweetleri dikkat çekti. Öğrenciler, ’Adamsın’, ’Vali amca Allah ne muradınız varsa versin’, ’Vali amca siz beni performans ödevinden kurtardınız. Allah da size mahşerde yardımcı olsun’, ’The Godfather’ ve ’Sizin Allahınıza kurban’ yazılı tweetler attı.
BURSA
Bursa’nın Büyükorhan İlçesi’ndeki ilk ve orta dereceli okullar yoğun kar yağışı nedeniyle bugün öğleden sonra ve yarın tatil edildi. İlçeye bağlı 30 köy yolu da ulaşıma kapandı.
ESKİŞEHİR
Eskişehir'de ilk ve orta dereceli okullar yoğun kar yağışı nedeniyle bugün öğleden sonra ve yarın tatil edildi. Valilikten yapılan açıklamada yoğun kar yağışı nedeniyle Eskişehir'deki ilk ve orta dereceli okulların bugün öğleden sonra ile yarın tatil edildiği belirtilerek şöyle denildi:
"Bölgemizde görülen yoğun kar yağışı nedeniyle 30 Aralık 2014 Salı günü saat 14.00'den sonra ve 31 Aralık 2014 Çarşamba günü tam gün olmak üzere eğitim ve öğretime, 2 Ocak 2015 Cuma gününe kadar ara verilmiştir. Bu doğrultuda, Başbakanlığın 2002/58 Sayılı Genelgesi gereği, olumsuz hava koşulları nedeniyle valiliklerce okulların tatil edilmesi halinde aynı bölgedeki kamu görevlisi engelliler, ayrıca bir talimat ve talebe gerek kalmadan, belirlenen tatil süresince izinli sayılacaktır."
ÇANAKKALE
Çanakkale'de etkili olan kar yağışının getirdiği olumsuz hava koşulları nedeniyle kentteki ilk ve orta dereceli okullar, saat 14.00'den itibaren tatil edildi. Meteorolojik uyarıların ardından Çanakkale'de öğle saatlerinden itibaren başlayan kar yağışı, yaşamı olumsuz etkiledi. Poyraz fırtınasıyla birlikte hava sıcaklığının '0' dereceye kadar düştüğü kentte, kar yağışıyla birlikte herhangi bir olumsuzluğun yaşanmaması için ilk ve orta dereceli okullar, saat 14.00 itibariyle tatil edildi. Erken tatile çıkan öğrenciler kararı sevinçle karşıladı. Sokaklarda biriken karla oynayan çocuklar, kar topu oynayıp erken tatilin tadını çıkarmaya başladı.
KASTAMONU
Kastamonu’da etkili olan kar yağışı nedeniyle yarın için okullar tatil edildi. Perşembeden sonra cuma gününün de yılbaşı nedeniyle resmi tatil ilan edilmesiyle kentte eğitim 5 Ocak Pazartesi günü başlayacak.
BOLU
Bolu Valiliği kar yağışı nedeniyle il genelinde yarın ve cuma günü okulları tatil etti. Bolu Valisi Ahmet Zahteroğulları gün boyunca Twitter’dan kar tatili için tweetler atan öğrencilere, ’Sevgili gençler! 5 Ocak Pazartesi gününe kadar iyi tatiller! Size ve değerli öğretmenlerimize şimdiden iyi seneler diliyorum. Ancak bu arada evde ders çalışmayı ihmal etmiyoruz! Tamam mı? Ayrıca bu günlerin yaz aylarında telafi edileceğini de bilmenizi isterim’ yazılı tweeti paylaştı.
Vali Zahteroğulları’nın tweetinin ardından öğrencilerin attığı ilginç sevinç tweetleri dikkat çekti. Öğrenciler, ’Adamsın’, ’Vali amca Allah ne muradınız varsa versin’, ’Vali amca siz beni performans ödevinden kurtardınız. Allah da size mahşerde yardımcı olsun’, ’The Godfather’ ve ’Sizin Allahınıza kurban’ yazılı tweetler attı.
Çocuk beslenmesinde 10 bilimsel öneri
Cornell Üniversitesi Gıda ve Marka Laboratuvarı’nda yapılan araştırma sonuçları anneleri yakından ilgilendiriyor.
Cornell Üniversitesi Gıda ve Marka Laboratuvarı’nda (FoodandBrandLab) yapılan araştırma sonuçlarına göre, çocuklara yemek yedirirken ve onların beslenme alışkanlıklarını düzenlerken dikkat edilmesi gereken 10 önemli konu şunlardır:
•Büyük boy tabak, kâse vebardak kullanmak: Büyük boy tabak, bardak ve kâse kullanmak, çocukların farkında bile olmadan daha fazla yemelerine neden olmaktadır. Çocuklara yiyeceklerini, yetişkinlerin kullandığı büyük boy tabak, bardak ve kâselerde sunmak, önlerindeki yemekten %52 daha fazla yemelerine neden olmaktadır. Özellikle tabaklarını sağlıksız yiyecekle doldurdukları göz önüne alınırsa bu etki, gelecekte sağlık ve kilo problemlerine yol açabilir. Çocukların kendi yaşlarına uygun daha küçük boy tabak, bardak ve kâse kullanımıyla daha doğru beslenmeleri sağlanabilir.
•Sağlıksız alternatifleringöz önünde olması: Göz önünde duran ve uzanma mesafesinde bulunan yiyecekler daha hızlı yenirler.Özellikle atıştırmalık ya da kalorisi yüksek yiyeceklerin (çikolata, cips gibi) dolabın/buzdolabının en ön rafında ya da çocukların görmesinin ve ulaşmasının çok kolay olduğu bir noktada bulundurulmaması,bunların daha azyenmesine yardımcı olacaktır.
•Çocukları yemek hazırlama sürecinin dışında bırakmak: Çocukları, yemeğin hazırlanma sürecine dâhil etmek önemlidir.Bu, sadece yemeğin pişirilmesi olarak algılanmamalıdır. Yaşlarına göre çocuklara,yiyecek alışveriş listesi yapmak, masanın hazırlanmasına ve toplanmasına yardım etmek gibi görevler verilebilir. Bu şekilde çocuklar yiyeceklere aşinalık kazanacaklardır ve kendi hazırladıkları yiyecekleri yeme istekleri de artacaktır.
•Alternatif atıştırmalıklar bulmak: Çocukların yemek aralarında atıştırmalık bir şeyler yemelerini tamamen yasaklamak ya da tamamen denetimsiz bırakmak yerine en doğru yaklaşım, çocukların daha sağlıklı besinler atıştırmalarını sağlamaktır. Ailelerinin limitleri doğrultusunda atıştırmalık yiyen çocukların daha sağlıklı besinler yediği belirlenmiştir. Örneğin, bir kâse dolusu şekerleme ya da cips yerine, atıştırmasını tamamen yasaklamadan, çocuğu daha sağlıklı bir alternatife yönlendirmek, yaşına uygun porsiyonda meyve, salatalık, peynir vb. daha uygun olabilir.
•İlgi çekecek yiyecek isimleri bulmak: Çocuklar genelde sebze yemek istemezler.Bunu önlemek için sebzelere çocukların ilgisini çekebilecek isimler vermek size yardımcı olabilir. “Havuç” yerine “kıtır havuç çubukları” gibi bir isim, çocukların daha çok ilgisini çekebilecektir. Bu yöntemle çocuklar bir anda tüm sebzeleri yemeseler bile,bunları tabaklarına alabilir ve biraz tadına bakabilirler. Böylece sebzeye aşinalık kazanabilirler.
•Meyveleri dilimlemek: Özellikle küçük çocuklar, dilimlenmeden verilen meyveleri zorlanarak yerler.Daha ileri yaşlardaki gençler ise, arkadaş grupları içinde bir elmayı ısırarak yemek istemeyebilirler. Bunun için,meyveleri çocuklara evde dilimleyerek vermenin yanı sıra beslenme çantalarına dilimleyerek koymak, onların bu meyveleri daha çok yemelerini sağlayacaktır.
•Çeşitli ve renkli tabaklar hazırlamak: Yiyeceklerin tabak içindeki sunumu, tabakta kaç çeşit ve hangi yiyeceklerin olduğu, tabağın ne kadar dolu ya da boş olduğu,hem görsel açıdan çok önemlidirhem de ne kadar yiyeceğimizi etkileyen bir faktördür. Özellikle restoranlarda yapılan tabak sunumları bunun güzel bir örneğidir. Tüm bu faktörler, aslında çocukların algısı ve yemesi açısından önemlidir.Ancak bu, pek hesaba katılmayan bir etkendir. Çocuklara servis yaparken,porsiyonlar küçük hazırlanmalı, tabakta renk olmasısağlanmalı, çeşitli yiyeceklerden koyarak ve bunları tabağın farklı noktalarına bölüştürerek sunum hazırlanmalıdır.
•O tabak bitecek!: Yemek yeme konusunda ailelerin çocuklara davranış biçimleri, çocukların yetişkinlik dönemlerinde ve evden uzak oldukları dönemlerde,yiyecekleri yemek miktarına ve yeme alışkanlıklarına ışık tutar. Yapılan çalışmalar, sürekli olarak tabağındakileri bitirmesi söylenen çocukların, evlerinden ve ailelerinden uzak olduklarında daha fazla yeme eğilimi gösterebildiğine işaret etmektedir. Bu, doğru beslenme konusunda hem ailelerin hem de danışmanların göz önüne alması gereken önemli bir unsurdur.
•Görselliği olan tabaklar hazırlamak: Renkli resimler ve markalar, çocukların ilgisini oldukça çekmekte ve bazı durumlarda yüksek kalorili ve sağlıksız yiyeceklere yönelmelerine sebep olabilmektedir. Ancak bu etkiyi tam tersine çevirmek de mümkündür. Çocukların yiyeceklerini renkli, resimli tabaklarda sunmak, uygun olabilecek meyvelerin (elma, muz, armut vs.) üzerine sevdikleri kahramanın etiketini yapıştırmak gibi basit şeyler, çocukların ilgisini çekerek en azından biraz olsun daha sağlıklı yiyecekleri yemelerine ve bunlara aşina olmalarına yardımcı olabilir.
•Okullardaki kantin düzeni: Amerika’da yapılan bir çalışmaya göre, kantinlerde küçük değişiklikler yapılarak, kızartılmış ve soslu yiyecekler yerine daha sağlıklı kabul edilebilecek meyve, peynirli sandviç, süt gibi yiyeceklerin daha ön planda ve göz önünde satılması sonucu, bu yiyeceklerin yenilmesi %18 artmış ve daha sağlıksız sayılabilecek yiyeceklerin yenilmesi ise %28 düşmüştür.
Özge SIĞIRCI
Tüketici Davranışları Uzmanı
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Pazarlama Bilim Dalı Öğretim Görevlisi
ozge.sigirci@marmara.edu.tr
http://foodpsychology.cornell.edu/
Kids Gourmet
Cornell Üniversitesi Gıda ve Marka Laboratuvarı’nda (FoodandBrandLab) yapılan araştırma sonuçlarına göre, çocuklara yemek yedirirken ve onların beslenme alışkanlıklarını düzenlerken dikkat edilmesi gereken 10 önemli konu şunlardır:
•Büyük boy tabak, kâse vebardak kullanmak: Büyük boy tabak, bardak ve kâse kullanmak, çocukların farkında bile olmadan daha fazla yemelerine neden olmaktadır. Çocuklara yiyeceklerini, yetişkinlerin kullandığı büyük boy tabak, bardak ve kâselerde sunmak, önlerindeki yemekten %52 daha fazla yemelerine neden olmaktadır. Özellikle tabaklarını sağlıksız yiyecekle doldurdukları göz önüne alınırsa bu etki, gelecekte sağlık ve kilo problemlerine yol açabilir. Çocukların kendi yaşlarına uygun daha küçük boy tabak, bardak ve kâse kullanımıyla daha doğru beslenmeleri sağlanabilir.
•Sağlıksız alternatifleringöz önünde olması: Göz önünde duran ve uzanma mesafesinde bulunan yiyecekler daha hızlı yenirler.Özellikle atıştırmalık ya da kalorisi yüksek yiyeceklerin (çikolata, cips gibi) dolabın/buzdolabının en ön rafında ya da çocukların görmesinin ve ulaşmasının çok kolay olduğu bir noktada bulundurulmaması,bunların daha azyenmesine yardımcı olacaktır.
•Çocukları yemek hazırlama sürecinin dışında bırakmak: Çocukları, yemeğin hazırlanma sürecine dâhil etmek önemlidir.Bu, sadece yemeğin pişirilmesi olarak algılanmamalıdır. Yaşlarına göre çocuklara,yiyecek alışveriş listesi yapmak, masanın hazırlanmasına ve toplanmasına yardım etmek gibi görevler verilebilir. Bu şekilde çocuklar yiyeceklere aşinalık kazanacaklardır ve kendi hazırladıkları yiyecekleri yeme istekleri de artacaktır.
•Alternatif atıştırmalıklar bulmak: Çocukların yemek aralarında atıştırmalık bir şeyler yemelerini tamamen yasaklamak ya da tamamen denetimsiz bırakmak yerine en doğru yaklaşım, çocukların daha sağlıklı besinler atıştırmalarını sağlamaktır. Ailelerinin limitleri doğrultusunda atıştırmalık yiyen çocukların daha sağlıklı besinler yediği belirlenmiştir. Örneğin, bir kâse dolusu şekerleme ya da cips yerine, atıştırmasını tamamen yasaklamadan, çocuğu daha sağlıklı bir alternatife yönlendirmek, yaşına uygun porsiyonda meyve, salatalık, peynir vb. daha uygun olabilir.
•İlgi çekecek yiyecek isimleri bulmak: Çocuklar genelde sebze yemek istemezler.Bunu önlemek için sebzelere çocukların ilgisini çekebilecek isimler vermek size yardımcı olabilir. “Havuç” yerine “kıtır havuç çubukları” gibi bir isim, çocukların daha çok ilgisini çekebilecektir. Bu yöntemle çocuklar bir anda tüm sebzeleri yemeseler bile,bunları tabaklarına alabilir ve biraz tadına bakabilirler. Böylece sebzeye aşinalık kazanabilirler.
•Meyveleri dilimlemek: Özellikle küçük çocuklar, dilimlenmeden verilen meyveleri zorlanarak yerler.Daha ileri yaşlardaki gençler ise, arkadaş grupları içinde bir elmayı ısırarak yemek istemeyebilirler. Bunun için,meyveleri çocuklara evde dilimleyerek vermenin yanı sıra beslenme çantalarına dilimleyerek koymak, onların bu meyveleri daha çok yemelerini sağlayacaktır.
•Çeşitli ve renkli tabaklar hazırlamak: Yiyeceklerin tabak içindeki sunumu, tabakta kaç çeşit ve hangi yiyeceklerin olduğu, tabağın ne kadar dolu ya da boş olduğu,hem görsel açıdan çok önemlidirhem de ne kadar yiyeceğimizi etkileyen bir faktördür. Özellikle restoranlarda yapılan tabak sunumları bunun güzel bir örneğidir. Tüm bu faktörler, aslında çocukların algısı ve yemesi açısından önemlidir.Ancak bu, pek hesaba katılmayan bir etkendir. Çocuklara servis yaparken,porsiyonlar küçük hazırlanmalı, tabakta renk olmasısağlanmalı, çeşitli yiyeceklerden koyarak ve bunları tabağın farklı noktalarına bölüştürerek sunum hazırlanmalıdır.
•O tabak bitecek!: Yemek yeme konusunda ailelerin çocuklara davranış biçimleri, çocukların yetişkinlik dönemlerinde ve evden uzak oldukları dönemlerde,yiyecekleri yemek miktarına ve yeme alışkanlıklarına ışık tutar. Yapılan çalışmalar, sürekli olarak tabağındakileri bitirmesi söylenen çocukların, evlerinden ve ailelerinden uzak olduklarında daha fazla yeme eğilimi gösterebildiğine işaret etmektedir. Bu, doğru beslenme konusunda hem ailelerin hem de danışmanların göz önüne alması gereken önemli bir unsurdur.
•Görselliği olan tabaklar hazırlamak: Renkli resimler ve markalar, çocukların ilgisini oldukça çekmekte ve bazı durumlarda yüksek kalorili ve sağlıksız yiyeceklere yönelmelerine sebep olabilmektedir. Ancak bu etkiyi tam tersine çevirmek de mümkündür. Çocukların yiyeceklerini renkli, resimli tabaklarda sunmak, uygun olabilecek meyvelerin (elma, muz, armut vs.) üzerine sevdikleri kahramanın etiketini yapıştırmak gibi basit şeyler, çocukların ilgisini çekerek en azından biraz olsun daha sağlıklı yiyecekleri yemelerine ve bunlara aşina olmalarına yardımcı olabilir.
•Okullardaki kantin düzeni: Amerika’da yapılan bir çalışmaya göre, kantinlerde küçük değişiklikler yapılarak, kızartılmış ve soslu yiyecekler yerine daha sağlıklı kabul edilebilecek meyve, peynirli sandviç, süt gibi yiyeceklerin daha ön planda ve göz önünde satılması sonucu, bu yiyeceklerin yenilmesi %18 artmış ve daha sağlıksız sayılabilecek yiyeceklerin yenilmesi ise %28 düşmüştür.
Özge SIĞIRCI
Tüketici Davranışları Uzmanı
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Pazarlama Bilim Dalı Öğretim Görevlisi
ozge.sigirci@marmara.edu.tr
http://foodpsychology.cornell.edu/
Kids Gourmet
Bilgisayar kullanımı çocuklarda gelişimi engelliyor
Uzman klinik psikologu Yekta Korkmaz, 0-6 yaş arasındaki çocukların, uzun süre bilgisayar kullanmalarının gelişimlerini engelleyeceğini söyledi.
İstanbul’da görev yapan uzman klinik psikologu Korkmaz, bilgisayar ve teknolojik aletlerin çocuklar üzerindeki etkisi ile ilgili açıklama yaptı. Hızla gelişen teknolojinin bir çok alanda hayatlarını kolaylaştırdığını belirten Korkmaz, aşırı kullanımın büyük bir tehlike oluşturduğunu ifade etti. İlkokul öncesi dönemi çocukların, bilgisayar, tablet veya telefonları genellikle Oyun amaçlı kullandığını hatırlatan Korkmaz, kullanım süresinin artıkça çocukların gelişimlerinde problemlerin ortaya çıktığını bildirdi. Bunun, ileriki dönemler için tehlike oluşturduğunu aktaran Korkmaz, "0-6 yaş arası dönemde çocukların zihinsel, duygusal, sosyal ve dil gelişimleri oldukça hızlıdır. Çocukların kendi yaşıtlarıyla oynadığı oyunların saklambaç, ip atlama, kule yapma, boyama, kes-yapıştır, lego, sek sek, ince motor, kaba motor, dil gelişimi, sosyal-bilişsel alanlarının gelişimine katkısı fazladır. Ebeveynlerin çocuklarını teknolojik aletlerden çok bu tarz oyunlara yöneltmesi gelişimleri için oldukça önemlidir. Çocukların yaklaşık 2 yaş civarında teknolojik aletlere ilgisi başlar. 3 yaş öncesinde teknolojik cihazlarla ilgilenmesine olabildiğince engel olmak 3 yaş sonrasında ise bunu olabildiğince en aza indirerek en fazla gün boyu toplamda 20 dakika anne babanın denetimi altında kullanmasına izin verilebilir. 4-6 yaş grubu çocukları için bilgisayar oyunları çok cazip gelebilir ailenin bu konuda net tavır sergilemesi esnek olmaması çok önemlidir. Günde en fazla toplamda yarım saat olarak ailenin de onayladığı oyun veya çizgi filmleri izlemesine izin verilebilir” dedi.
Yaş ilerledikçe denetim altına almak güçleşiyor
Çocuğun yaşı ilerledikçe internet kullanımını denetim altına almanın güçleşeceğini anlatan Korkmaz, şöyle devam etti:
"Çocuğa ‘bilgisayarı bırak, başka bir şey yap’ demek yetmez bırakması için ondan daha çok keyif alacağı bir seçenek sunmanız gerekmektedir. Bunun için, onunla keyifli zaman geçirmeyi sağlayın. sinema- tiyatro gibi sanatsal faaliyetlere katılın, müzelere gidin. Kapalı alanlardan çok orman, koru, sahil gibi açık alanlarda zaman geçirin. Evde geçirdiği zamanlarda, kış aylarında park, oyun alanı gibi yerler için şartların olumsuz olduğu durumlarda bilgisayar kullanımı daha çok artar bunun için birlikte Kitap okuma, boyama yapma, puzzle, gazete veya dergilerde olan küçük labirent bulmacalar, kes-yapıştır, kule yapma gibi oyunlar oynayarak zaman geçirmeye çalışın. Çocuğun kelime daracığını geliştirmek için küçük oyunlar oluşturun. Çocuğun ilgi alanlarını yeteneklerini öğrenip ve bu alanda onları destekleyin. spor faaliyetlerine yönlendirin. Sosyal ilişkilerini destekleyin, bunun için akranlarıyla ev dışında zaman geçirmesini sağlayın veya ev ziyaretleri yaparak akranlarıyla bir araya gelmesine sağlayacak ortam oluşturun. Çocukların akranlarıyla zaman geçmesi beraber oyunlar oynaması çok önemlidir. Bunun için fırsatlar oluşturun."
Yılbaşında kaç gün tatil? 1 Ocak resmi tatil mi?
Yılbaşı tatili kaç gün olack? 01 Ocak 2015 Perşembe günü resmi tatil mi? Yılbaşı tatili resmi olarak mı tatil yoksa idari olarak mı? 1 Ocak bankalar açık mı kapalı mı ? Öğretmenlere ek ders ödemesi yapılacak mı? Yılbaşında hava durumu nasıl olacak? İşte tüm bu soruların cevabı...
2015 yılına girmeye kısa bir süre kaldı. 2015 yılına girmeden geçireceğimiz son gece 31 Aralık 2014, Çarşamba gününe denk geliyor. Her yıl olduğu gibi bu sene de memurların, öğrencilerin, çalışanların aklında 31 Aralık 2014 tatil mi sorusu dolaşmakta.
Yılbaşına sayılı günler kala çalışanların kaç gün tatil yapacağı da belli oldu. 2014'ün son günü olan 31 Aralık, Çarşamba'ya denk geliyor. Normalde 1 gün olan resmi Yılbaşı tatili bu yıl 1.5 güne çıkabilir.
Resmi tatil 1 gün sonrası olduğu için yılbaşının tek tatil günü bugün olacak. Ancak resmi tatil olmadığı halde bu yıl da pek çok iş yerinde 31 Aralık öğleden sonra yarım gün izin uygulamasına gidilmesi bekleniyor. Buralarda çalışanlar 1.5 gün izin yapmış olacak. Yeni yılda tatilin en şanslıları ise cuma gününü izin alarak eski yılın son yeni yılın ilk tatilini 4.5 güne uzatanlar olacak.
EK DERS ÖDEMELERİ
Yılbaşı tatili ile ilgili eğitimcileri ilgilendiren bir diğer husus da ek ders ücretleri. Resmi tatil günlerinden olan 1 Ocak yılbaşı tatilinde maalesef ne idarecilere ne de öğretmenlere ek ders ödemesi yapılmayacak.
31 ARALIK 2014 – 1 OCAK 2015 BANKALAR AÇIK MI?
31 Aralık 2014 Çarşamba yani yılbaşının arefesinde tüm kamu kurumlarının açık olduğu gibi bankalar da açık olacak. Ancak 1 ocak 2015 perşembe resmi tatil olduğu için bankalar kapalı olacaktır. İşlemlerinizi bu hususta gerçekleştirmeniz gerekmektedir.
YILBAŞINDA HAVA DURUMU
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, son yıllarda Doğu illeri dışında Türkiye'nin yeni yıla karla giremediğini ancak bu yıl Ankara, İstanbul, Bursa, Tekirdağ, Edirne, Balıkesir, Sakarya, Kocaeli gibi illerde kar yağacağı tahmininde bulundu. Ancak yetkililer, kar yağışının İstanbul merkezinde değil, Çatalca, Silivri ve Arnavutköy gibi yüksek kesimlerinde olacağı açıklaması yaptı.
2015 yılına girmeye kısa bir süre kaldı. 2015 yılına girmeden geçireceğimiz son gece 31 Aralık 2014, Çarşamba gününe denk geliyor. Her yıl olduğu gibi bu sene de memurların, öğrencilerin, çalışanların aklında 31 Aralık 2014 tatil mi sorusu dolaşmakta.
Yılbaşına sayılı günler kala çalışanların kaç gün tatil yapacağı da belli oldu. 2014'ün son günü olan 31 Aralık, Çarşamba'ya denk geliyor. Normalde 1 gün olan resmi Yılbaşı tatili bu yıl 1.5 güne çıkabilir.
Resmi tatil 1 gün sonrası olduğu için yılbaşının tek tatil günü bugün olacak. Ancak resmi tatil olmadığı halde bu yıl da pek çok iş yerinde 31 Aralık öğleden sonra yarım gün izin uygulamasına gidilmesi bekleniyor. Buralarda çalışanlar 1.5 gün izin yapmış olacak. Yeni yılda tatilin en şanslıları ise cuma gününü izin alarak eski yılın son yeni yılın ilk tatilini 4.5 güne uzatanlar olacak.
EK DERS ÖDEMELERİ
Yılbaşı tatili ile ilgili eğitimcileri ilgilendiren bir diğer husus da ek ders ücretleri. Resmi tatil günlerinden olan 1 Ocak yılbaşı tatilinde maalesef ne idarecilere ne de öğretmenlere ek ders ödemesi yapılmayacak.
31 ARALIK 2014 – 1 OCAK 2015 BANKALAR AÇIK MI?
31 Aralık 2014 Çarşamba yani yılbaşının arefesinde tüm kamu kurumlarının açık olduğu gibi bankalar da açık olacak. Ancak 1 ocak 2015 perşembe resmi tatil olduğu için bankalar kapalı olacaktır. İşlemlerinizi bu hususta gerçekleştirmeniz gerekmektedir.
YILBAŞINDA HAVA DURUMU
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, son yıllarda Doğu illeri dışında Türkiye'nin yeni yıla karla giremediğini ancak bu yıl Ankara, İstanbul, Bursa, Tekirdağ, Edirne, Balıkesir, Sakarya, Kocaeli gibi illerde kar yağacağı tahmininde bulundu. Ancak yetkililer, kar yağışının İstanbul merkezinde değil, Çatalca, Silivri ve Arnavutköy gibi yüksek kesimlerinde olacağı açıklaması yaptı.
Milli Piyango heyecanı sosyal medyayı sardı!
Milli Piyango'da büyük ikramiyeyi kazanma ihtimali normal çekilişlerde 600 binde bir olurken, bu oran yılbaşı çekilişinde 10 milyonda bir olarak hesaplanıyor. Bu düşük ihtimal bile milyoner olma hayallerinin önüne geçemedi. İşte Milli Piyango hakkında sosyal medyada konuşulanlar...
Milli Piyango heyecanı gitgide tırmanıyor. Zengin olmak isteyenlerin umudu haline gelen ve 19'uncu yüzyılın ortalarında başlayan Milli Piyango bu yıl yine çok konuşulacağa benziyor. Yılbaşı gecesi hatırı sayılır bir ikramiye dağıtılacak ve büyük ikramiyenin tam bilete vurması halinde bir kişi tam 50 milyon TL kazanacak. Peki sosyal medyada neler konuşuluyor. Kimisi ikramiyelin Suriyeliler'e çıkacağını savunmakta kimi ise parayı alıp herkesi unutmak istiyor.
İŞTE O YORUMLARDAN ÖNE ÇIKANLARI
ilknur: O değilde bu gidişle milli piyango suriyelilere cıkacak
Şebnem Çömlekçi: Bu yıl milli piyango bileti almadım umarım pişman olmam (her yıl alıyorum amorti bile yok yinede kafamda soru işaretleri)
NEES: Ayda yılda ilk defa bir milli piyango bileti alayım dedim onuda ikinci gün kaybettim
Matmazel: Ulan şu milli piyango bana çıksa ne güzel olur" diyen arkadaşımın bilet almamış olması kaç puan
pLnzByRk: milli piyango idaresine buradan selamlarımı gönderiyorum. mesajı almıştır artık.
Kazım iskender: Adamlar milli piyango cıkmasının hayalini kuruyor, ben bileti almasını
ipek_turan: Milli piyango bileti almadığım halde 'büyük ikramiye bana çıkarsa' deyip hayaller kuruyorum. Hayali bile bedavaya getirdim
III. KERİM: Gecen Taksimdeyim seyyar Milli Piyango saticisi adam pos makinesi getirmis en az 50 lira cekiyo iyi girisimdi tebrik ettim
Pinar: Şu milli piyango bana vursada herkesi unutsam
Fırat Çelik: Bu yıl milli piyango talihlisi eski parayla 50 trilyon alacak paranın ağırlığı 550 kilo 200'lük olarak yola dizildiğinde 77 km yol ediyor;)
göksu s.: Staj kredisinin geri ödemesi de başlıyor ocakta. 2015'te mali krizimin çözülmesi için tek umudum milli piyango.
Eren Dede: 10 yaşından beri iddaa sayısal Milli piyango her türlü kumarı oynadım eğer bu seneki büyük ikramiyede çıkmazsa bişey yapmam seneye bidaha
SAVAŞ: milli piyango bana vurursa heyecan yapar bende ona vururum fakirlik kanımıza işlemiş.
İŞTE 50 MİLYON LİRALIK BÜYÜK İKRAMİYE
Milli Piyango İdaresinin yılbaşı özel çekilişinde vereceği 50 milyon liralık büyük ikramiye görüntülendi. Büyük ikramiye, 500 bin adet 100 liradan oluşuyor. 1 destenin ağırlığının bin 130 gram olduğu hesaplandığında, 100 liralık 500 deste, 550 kilogram ağırlığa karşılık geliyor. (hürriyet.com.tr)
Milli Piyango heyecanı gitgide tırmanıyor. Zengin olmak isteyenlerin umudu haline gelen ve 19'uncu yüzyılın ortalarında başlayan Milli Piyango bu yıl yine çok konuşulacağa benziyor. Yılbaşı gecesi hatırı sayılır bir ikramiye dağıtılacak ve büyük ikramiyenin tam bilete vurması halinde bir kişi tam 50 milyon TL kazanacak. Peki sosyal medyada neler konuşuluyor. Kimisi ikramiyelin Suriyeliler'e çıkacağını savunmakta kimi ise parayı alıp herkesi unutmak istiyor.
İŞTE O YORUMLARDAN ÖNE ÇIKANLARI
ilknur: O değilde bu gidişle milli piyango suriyelilere cıkacak
Şebnem Çömlekçi: Bu yıl milli piyango bileti almadım umarım pişman olmam (her yıl alıyorum amorti bile yok yinede kafamda soru işaretleri)
NEES: Ayda yılda ilk defa bir milli piyango bileti alayım dedim onuda ikinci gün kaybettim
Matmazel: Ulan şu milli piyango bana çıksa ne güzel olur" diyen arkadaşımın bilet almamış olması kaç puan
pLnzByRk: milli piyango idaresine buradan selamlarımı gönderiyorum. mesajı almıştır artık.
Kazım iskender: Adamlar milli piyango cıkmasının hayalini kuruyor, ben bileti almasını
ipek_turan: Milli piyango bileti almadığım halde 'büyük ikramiye bana çıkarsa' deyip hayaller kuruyorum. Hayali bile bedavaya getirdim
III. KERİM: Gecen Taksimdeyim seyyar Milli Piyango saticisi adam pos makinesi getirmis en az 50 lira cekiyo iyi girisimdi tebrik ettim
Pinar: Şu milli piyango bana vursada herkesi unutsam
Fırat Çelik: Bu yıl milli piyango talihlisi eski parayla 50 trilyon alacak paranın ağırlığı 550 kilo 200'lük olarak yola dizildiğinde 77 km yol ediyor;)
göksu s.: Staj kredisinin geri ödemesi de başlıyor ocakta. 2015'te mali krizimin çözülmesi için tek umudum milli piyango.
Eren Dede: 10 yaşından beri iddaa sayısal Milli piyango her türlü kumarı oynadım eğer bu seneki büyük ikramiyede çıkmazsa bişey yapmam seneye bidaha
SAVAŞ: milli piyango bana vurursa heyecan yapar bende ona vururum fakirlik kanımıza işlemiş.
İŞTE 50 MİLYON LİRALIK BÜYÜK İKRAMİYE
Milli Piyango İdaresinin yılbaşı özel çekilişinde vereceği 50 milyon liralık büyük ikramiye görüntülendi. Büyük ikramiye, 500 bin adet 100 liradan oluşuyor. 1 destenin ağırlığının bin 130 gram olduğu hesaplandığında, 100 liralık 500 deste, 550 kilogram ağırlığa karşılık geliyor. (hürriyet.com.tr)
29 Aralık 2014 Pazartesi
Bu sabunları kullanmayın!
Amerika'da yapılan bir araştırma sonucunda ellerin temiz ve bakterisiz olması için kullanılan kalıp sabunun, kelimenin tam anlamıyla bakteri yuvası olduğu anlaşıldı.,
Yüzyıllardır sağlık ve hijyen için kullanılan kalıp sabunların, tam bir bakteri yuvası olduğunu biliyor muydunuz? Amerika'da çeşitli marka, boy ve özelliklere sahip kalıp sabunların üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, kalıp sabunların üzerinde sanılandan çok daha fazla bakteri olduğu ortaya konuldu. Hijyen için kullanılan kalıp sabunlar kullanımdan sonra ıslak ve mikroplu kalarak, bakteri üretiyor. Zamanla bu bakteriler sabunların üzerinde yuva yaparak, derinlere nüfus ediyor. Siz ellerinizi yıkadığınızda temizlediğinizi sanırken aslında daha çok kirletiyorsunuz.
Halka açık yerlerde kullanılanlar daha tehlikeli Uzmanlar halka açık yerde kullanılan kalıp sabunların, normal kalıp sabunlara kıyasla daha kirli olduğunu söylüyor. Mümkün mertebe kalıp sabun kullanılmamasını öneren bilim adamları, kullanmak zorunda kalınıldığında 20- 30 saniye su altında tutulması gerektiğini söylüyor.
Yüzyıllardır sağlık ve hijyen için kullanılan kalıp sabunların, tam bir bakteri yuvası olduğunu biliyor muydunuz? Amerika'da çeşitli marka, boy ve özelliklere sahip kalıp sabunların üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, kalıp sabunların üzerinde sanılandan çok daha fazla bakteri olduğu ortaya konuldu. Hijyen için kullanılan kalıp sabunlar kullanımdan sonra ıslak ve mikroplu kalarak, bakteri üretiyor. Zamanla bu bakteriler sabunların üzerinde yuva yaparak, derinlere nüfus ediyor. Siz ellerinizi yıkadığınızda temizlediğinizi sanırken aslında daha çok kirletiyorsunuz.
Halka açık yerlerde kullanılanlar daha tehlikeli Uzmanlar halka açık yerde kullanılan kalıp sabunların, normal kalıp sabunlara kıyasla daha kirli olduğunu söylüyor. Mümkün mertebe kalıp sabun kullanılmamasını öneren bilim adamları, kullanmak zorunda kalınıldığında 20- 30 saniye su altında tutulması gerektiğini söylüyor.
Yeni yıla sağlıklı başlayın
Memorial Şişli Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Özgür Mollaoğlu, yeni yılda insanın kendisine vereceği en büyük hediyenin sağlık olduğunu belirterek, önerilerde bulundu.
Sigarasız hayat, dengeli beslenme, kilo kontrolü, spor yapma ve stresten uzak yaşamak… Yeni yıl, sağlıklı bir hayat sürmek isteyenlere yeni kararlar aldırıyor. Bu kararların uygulanıp, devam ettirilebilir olması ise büyük önem taşıyor. Memorial Şişli Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Özgür Mollaoğlu, yeni yılda insanın kendisine vereceği en büyük hediyenin sağlık olduğunu belirterek, önerilerde bulundu.
Check up için yaşınızın 50 olmasını beklemeyin
Yeni yıl, zararlı alışkanları bırakıp, sağlıklı bir yaşam sürmek isteyenler için önemli kararların alındığı bir dönemdir. Alınan kararların, belli bir dönem değil, bir ömür boyu önemsenmesi gerekmektedir. Sağlıklı bir yaşam için atılacak ilk adım, mevcut sağlık sorunlarının belirlenmesi ya da aileden gelen ve sağlığı tehdit edebilecek risklerin tespit edilmesidir. Bunun için kapsamlı bir check- up yaptırmak önemlidir. Check- up yaptırmak için 50’li yaşların beklenmesine gerek yoktur. İleri yaşlarda yaşanacak sağlık sorunlarının temeli, genç yaşlarda hatta çocukluk çağından başlayabilmektedir.
Kendinize sağlık hediye edin
Check-up, sağlıklı bir yaşama atılan ilk adımdır. Öncelikle kardiyolojik check-up ve efor testi yaptırılmalıdır. Birey kilolu ise ve hareketsiz bir yaşam sürüyorsa, ilerde diyabet olma riskine karşı insülin direncine bakılmalıdır. Risk faktörlerini belirlemek için ailede bulunan hastalıklar incelenmelidir. Tetkiklerde şeker, tiroit, metabolik testler, kan şekeri, sigara ve Alkol gibi bütün faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Hangi kademede spor yapılacağı ve hangi Diyetin uygulanacağı da check-up yaptırdıktan sonra belirlenmelidir.
Asansör yerine merdiven kullanın
Check- up yaptırdıktan sonra çıkan sonuçlara göre bir uzman denetiminde, kalp hızını da kontrol altında tutarak, sportif aktivite düzenine geçilmelidir. Yavaş başlayan ve zaman içinde hızlandırılan bir sportif program yapılması faydalı olacaktır. Genç insanların hareketli bir yaşamı benimsemesi önemlidir. Nefes alımını ve kondisyonu artıran; yürüme, yüzme, bisiklet gibi sporların tercih edilmesi de yararlı olacaktır. Spor yaparken ayakkabı ve kıyafet seçimine özen gösterilmelidir. Asansör yerine merdiven kullanmak, yakın mesafelere araba yerine yürüyerek gitmek de faydalı olacaktır.
Her yaşta yapılabilecek sporları tercih edin
Genç yaşlarda yapılan ağır sporların, ilerleyen yaşlarda bırakılması, aşırı kilo alımı gibi sakıncalar yaratabilmektedir. Spor dalı seçilirken ilerleyen yaşlarda da devam edilebilecek bir branş olmasına dikkat edilmelidir. 50’li yaşlarda hangi spor yapılacaksa, 20’li yaşlarda da aynı sporu yapmak, sağlıklı yaşam için önemli bir adımdır. Alışkanlıkları, çocuk yaşlarda edindirmek de ailelerin görevlerin arasındadır. Hayatında hiç yürümeyen, sürekli masa başında çalışan, merdiven inip çıkmayan ve kilosuna dikkat etmeyen kişilerin tempolu sporlara başlaması sakıncalı durumlar yaratabilmektedir. Ortopedik açıdan sakatlanmalara neden olabilecek tempolu sporlar, kalp ve tansiyon yönünden de sorunlara neden olabilmektedir.
Sağlıklı yaşamın olmazsa olmazları
Check up yaptırdıktan sonra başlanacak spor kadar kişiye özel beslenme şekli de önemlidir. Diyet, belli süre sonra bitecek bir kavram olarak algılanmaktadır. Diyet yerine, sağlıklı beslenme kavramını hayata geçirmek daha olumlu sonuçlar doğuracaktır. Öncelikle kilo vermeyi zorlaştıran metabolik nedenler olup olmadığı belirlenmelidir. Şeker, un, beyaz ekmek, tuz, yağlı gıdalar ve yağlı etlerden uzak durulması gerekmektedir. Mevsiminde yetişen meyve ve sebzeler tüketilmelidir. Bunun yanı sıra sigara, alkol gibi kötü alışkanlıklar terk edilmelidir. Hijyene önem vermek ve düzenli uyku, sağlıklı yaşamın olmazsa olmazları arasında bulunmaktadır.
Yeni yıl kararlarının uzun soluklu olması için küçük taktikler uygulayın
Hafta başında başlanan diyet ve sporlar, genellikle hafta sonunda bırakılmaktadır. Bu nedenle yeni yılda alınan kararlar da uzun soluklu olmamaktadır. Başlanan spor ve beslenme şeklinin, hayat tarzı haline dönüşebilmesi için bir uzmana danışılmalıdır. Hızlı ve periyodik bir şekilde kilo veremediğini düşünenler diyeti hemen bırakmaktadır. Diyeti bırakmak yerine, renklendirmek ve zaman zaman değiştirmek gibi küçük taktikler uygulanabilir. Aynı şekilde bıkkınlık hissiyle sporu bırakmamak için de yapılan sporu gün içine yaymak etkili bir yöntemdir. Gün bitiminde yarım saatlik spor yerine; işyerinde verilen küçük molalarda 100-150 adımlık minik yürüyüşler yapmak, işe gidiş gelişlerde mümkün olduğu kadar araç kullanmamak ve sporu gün içine yaymak uygulanabilecek önemli yöntemler arasında bulunmaktadır.
Sigarasız hayat, dengeli beslenme, kilo kontrolü, spor yapma ve stresten uzak yaşamak… Yeni yıl, sağlıklı bir hayat sürmek isteyenlere yeni kararlar aldırıyor. Bu kararların uygulanıp, devam ettirilebilir olması ise büyük önem taşıyor. Memorial Şişli Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Özgür Mollaoğlu, yeni yılda insanın kendisine vereceği en büyük hediyenin sağlık olduğunu belirterek, önerilerde bulundu.
Check up için yaşınızın 50 olmasını beklemeyin
Yeni yıl, zararlı alışkanları bırakıp, sağlıklı bir yaşam sürmek isteyenler için önemli kararların alındığı bir dönemdir. Alınan kararların, belli bir dönem değil, bir ömür boyu önemsenmesi gerekmektedir. Sağlıklı bir yaşam için atılacak ilk adım, mevcut sağlık sorunlarının belirlenmesi ya da aileden gelen ve sağlığı tehdit edebilecek risklerin tespit edilmesidir. Bunun için kapsamlı bir check- up yaptırmak önemlidir. Check- up yaptırmak için 50’li yaşların beklenmesine gerek yoktur. İleri yaşlarda yaşanacak sağlık sorunlarının temeli, genç yaşlarda hatta çocukluk çağından başlayabilmektedir.
Kendinize sağlık hediye edin
Check-up, sağlıklı bir yaşama atılan ilk adımdır. Öncelikle kardiyolojik check-up ve efor testi yaptırılmalıdır. Birey kilolu ise ve hareketsiz bir yaşam sürüyorsa, ilerde diyabet olma riskine karşı insülin direncine bakılmalıdır. Risk faktörlerini belirlemek için ailede bulunan hastalıklar incelenmelidir. Tetkiklerde şeker, tiroit, metabolik testler, kan şekeri, sigara ve Alkol gibi bütün faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Hangi kademede spor yapılacağı ve hangi Diyetin uygulanacağı da check-up yaptırdıktan sonra belirlenmelidir.
Asansör yerine merdiven kullanın
Check- up yaptırdıktan sonra çıkan sonuçlara göre bir uzman denetiminde, kalp hızını da kontrol altında tutarak, sportif aktivite düzenine geçilmelidir. Yavaş başlayan ve zaman içinde hızlandırılan bir sportif program yapılması faydalı olacaktır. Genç insanların hareketli bir yaşamı benimsemesi önemlidir. Nefes alımını ve kondisyonu artıran; yürüme, yüzme, bisiklet gibi sporların tercih edilmesi de yararlı olacaktır. Spor yaparken ayakkabı ve kıyafet seçimine özen gösterilmelidir. Asansör yerine merdiven kullanmak, yakın mesafelere araba yerine yürüyerek gitmek de faydalı olacaktır.
Her yaşta yapılabilecek sporları tercih edin
Genç yaşlarda yapılan ağır sporların, ilerleyen yaşlarda bırakılması, aşırı kilo alımı gibi sakıncalar yaratabilmektedir. Spor dalı seçilirken ilerleyen yaşlarda da devam edilebilecek bir branş olmasına dikkat edilmelidir. 50’li yaşlarda hangi spor yapılacaksa, 20’li yaşlarda da aynı sporu yapmak, sağlıklı yaşam için önemli bir adımdır. Alışkanlıkları, çocuk yaşlarda edindirmek de ailelerin görevlerin arasındadır. Hayatında hiç yürümeyen, sürekli masa başında çalışan, merdiven inip çıkmayan ve kilosuna dikkat etmeyen kişilerin tempolu sporlara başlaması sakıncalı durumlar yaratabilmektedir. Ortopedik açıdan sakatlanmalara neden olabilecek tempolu sporlar, kalp ve tansiyon yönünden de sorunlara neden olabilmektedir.
Sağlıklı yaşamın olmazsa olmazları
Check up yaptırdıktan sonra başlanacak spor kadar kişiye özel beslenme şekli de önemlidir. Diyet, belli süre sonra bitecek bir kavram olarak algılanmaktadır. Diyet yerine, sağlıklı beslenme kavramını hayata geçirmek daha olumlu sonuçlar doğuracaktır. Öncelikle kilo vermeyi zorlaştıran metabolik nedenler olup olmadığı belirlenmelidir. Şeker, un, beyaz ekmek, tuz, yağlı gıdalar ve yağlı etlerden uzak durulması gerekmektedir. Mevsiminde yetişen meyve ve sebzeler tüketilmelidir. Bunun yanı sıra sigara, alkol gibi kötü alışkanlıklar terk edilmelidir. Hijyene önem vermek ve düzenli uyku, sağlıklı yaşamın olmazsa olmazları arasında bulunmaktadır.
Yeni yıl kararlarının uzun soluklu olması için küçük taktikler uygulayın
Hafta başında başlanan diyet ve sporlar, genellikle hafta sonunda bırakılmaktadır. Bu nedenle yeni yılda alınan kararlar da uzun soluklu olmamaktadır. Başlanan spor ve beslenme şeklinin, hayat tarzı haline dönüşebilmesi için bir uzmana danışılmalıdır. Hızlı ve periyodik bir şekilde kilo veremediğini düşünenler diyeti hemen bırakmaktadır. Diyeti bırakmak yerine, renklendirmek ve zaman zaman değiştirmek gibi küçük taktikler uygulanabilir. Aynı şekilde bıkkınlık hissiyle sporu bırakmamak için de yapılan sporu gün içine yaymak etkili bir yöntemdir. Gün bitiminde yarım saatlik spor yerine; işyerinde verilen küçük molalarda 100-150 adımlık minik yürüyüşler yapmak, işe gidiş gelişlerde mümkün olduğu kadar araç kullanmamak ve sporu gün içine yaymak uygulanabilecek önemli yöntemler arasında bulunmaktadır.
Hasta arkadaşı için 1 milyon dolar topladı
8 yaşındaki Dylan, 6 yaşında ender görülen hastalığa yakalanan arkadaşına destek için 14 sayfalık kitap yazdı. 20 dolarlık kitap yüz binlerce sattı
ABD'nin Los Angeles kentinde yaşayan 8 yaşındaki Dylan Siegel isimli çocuk, en yakın arkadaşı Jonah Pournazarian'ın (6) genetik rahatsızlığının tedavi masraflarını karşılamak için başlattığı kampanyayla 1 milyon dolardan fazla bağış toplamayı başardı. 2012'nin son günlerinde tıpta çok nadir görülen ve çoklu metabolizmik bozukluk olarak tanımlanan GSD Sendromu'na yakalandığı ortaya çıkan Pournazarian, o zamandan bu yana toplanan yüklü parayla tedavi altına alındı.
En yakın arkadaşının tedavi masrafları için ne yapabileceğini düşünürken, bir Kitap yazmaya karar veren Dylan Siegel, "Chocolate Bar" adlı 14 sayfalık renkli kitapla kampanyasını başlattı. İnternet sayesinde kısa sürede çok satanlar listesine giren kitap, daha sonra sayısız imza gününe ve okul buluşmalarına giden yolu açtı.
İki yakın arkadaş, kitabın yazılma hikâyesi nedeniyle televizyonlarda canlı yayınlara bile katıldılar. Kampanya süresince, tanesi 20 dolara satılan kitap yüz binlerce kişiye ulaşırken, dünyanın 60 ayrı ülkesinden de Dylan ve Jonah'a destek mektupları yağdı. Oğluyla gurur duyduğunu söyleyen Dylan Siegel'in annesi Debra Siegel, "Jonah'ın rahatsızlığını ilk duyduğumuzda, o da tedaviye katkı yapmak istedi. Ben limonata tezgâhı açmasını ve sokakta satış yapmasını önerdim, ama o kitap yazmayı tercih etti" dedi.
ABD'nin Los Angeles kentinde yaşayan 8 yaşındaki Dylan Siegel isimli çocuk, en yakın arkadaşı Jonah Pournazarian'ın (6) genetik rahatsızlığının tedavi masraflarını karşılamak için başlattığı kampanyayla 1 milyon dolardan fazla bağış toplamayı başardı. 2012'nin son günlerinde tıpta çok nadir görülen ve çoklu metabolizmik bozukluk olarak tanımlanan GSD Sendromu'na yakalandığı ortaya çıkan Pournazarian, o zamandan bu yana toplanan yüklü parayla tedavi altına alındı.
En yakın arkadaşının tedavi masrafları için ne yapabileceğini düşünürken, bir Kitap yazmaya karar veren Dylan Siegel, "Chocolate Bar" adlı 14 sayfalık renkli kitapla kampanyasını başlattı. İnternet sayesinde kısa sürede çok satanlar listesine giren kitap, daha sonra sayısız imza gününe ve okul buluşmalarına giden yolu açtı.
İki yakın arkadaş, kitabın yazılma hikâyesi nedeniyle televizyonlarda canlı yayınlara bile katıldılar. Kampanya süresince, tanesi 20 dolara satılan kitap yüz binlerce kişiye ulaşırken, dünyanın 60 ayrı ülkesinden de Dylan ve Jonah'a destek mektupları yağdı. Oğluyla gurur duyduğunu söyleyen Dylan Siegel'in annesi Debra Siegel, "Jonah'ın rahatsızlığını ilk duyduğumuzda, o da tedaviye katkı yapmak istedi. Ben limonata tezgâhı açmasını ve sokakta satış yapmasını önerdim, ama o kitap yazmayı tercih etti" dedi.
28 Aralık 2014 Pazar
Karı koca için çok önemli karar
Türk Sağlık-Sen'in açtığı dava sonucunda, Konya 2. İdare Mahkemesi, sendika üyesi bir doktorun öğretim görevlisi olarak görev yapan eşinin yanına tayin talebinin reddine ilişkin işlemi iptal etti. Davanın Danıştay'a götürülmesi sonucunda karar onanırsa eş durumundan dolayı tayin bekleyen kamu görevlileri için emsal karar niteliği kazanabilir.
Türk Sağlık-Sen üyesi bir doktor, uzmanlığını tamamlamasının ardından uzman doktor olarak görev yapmak için, eşinin Afyon Kocatepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışması nedeniyle Afyon'a “eş durum ataması” başvurusunda bulundu. Sağlık Bakanlığına bağlı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunca başvuru talebinin reddedilerek, doktorun Konya'ya atamasının yapılması üzerine, Türk Sağlık-Sen tarafından dava açıldı. Davayı görüşen Konya 2. İdare Mahkemesinin kararında, “İdarenin olayla ile ilgili doktorun eşinin öğretim üyesi olarak değerlendirilemeyeceği ve üniversitelerin 217 Sayılı KHK kapsamında bir kuruluş olmadığı için eş durumu nedeniyle atama hakkından yararlanamayacağına dair bir savunma yaptığı” belirtildi.
YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA KARAR VERİLDİ
Uyuşmazlığın temelinde üniversitelerin 217 Sayılı KHK kapsamında olup olmadığına belirlenmesi olduğuna dikkat çekilen kararda “Üniversiteler özel bütçeli idareler arasında sayılmış iseler de Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve Bazı kanun ve KHK'larda değişiklik yapılmasına dair kanunda ilgili mevzuatında gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, mevzuatta katma bütçeli idarelere yapılan atıfların özel bütçeli idareler kapsamına alınan kamu idareleri bakımından, ilgilisine göre bu idare yapılmış sayılır düzenlemesine yer verildiğinden üniversitelerin halen 217 Sayılı KHK kapsamında olduğu açıktır” ifadesine yer verildi. Mahkeme kararında doktorun eş durumu özrü nedeniyle yaptığı tayin talebinin üniversitenin 217 sayılı KHK kapsamında bulunan bir kurum olarak değerlendirilerek yapılması gerektiğini vurgulandı. Mahkeme, doktorun yaptığı başvurunun eş durumu nedeniyle atama talebi olarak değerlendirilip yapılması gerekirken Sağlık Bakanlığının olağanüstü ve özel durumlarda yer değişikliği talebi olarak değerlendirip reddetmesinin hukuka uygun olmadığına karar verdi. İdarenin işleminin yürütmesinin durdurulmasına hükmetti.
KISITLAMALAR ORTADAN KALKMALI
Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, kararla ilgili yaptığı değerlendirmede, ailenin korunmasının anayasal güvence altında olduğunu
belirterek, “Devletin ailenin huzur ve refahı için gerekli tedbirleri alması anayasal bir görev. Fakat eş durumundaki kısıtlamalar nedeniyle aile bireyleri farklı şehirlerde çalışmak zorunda kalabiliyor. Kamu çalışanına eş veya iş diye bir dayatma yapılması kabul edilemezdir” ifadesine yer verdi. Doktordan hemşireye, memura, teknisyene kadar herkes meslek grubunda eş durumu tayinindeki kısıtlamalar nedeniyle mağduriyet yaşayan bir çok çalışan olduğuna işaret eden Kahveci, eş durumu tayinlerinde kısıtlamaların hepsinin ortadan kalkması gerektiğini kaydetti. Kahveci, “Ailelerin bir arada yaşayabilmesi için kamu idaresi elinden geleni yapmalıdır. Zorluk çıkarılmamalıdır” dedi.
Türk Sağlık-Sen üyesi bir doktor, uzmanlığını tamamlamasının ardından uzman doktor olarak görev yapmak için, eşinin Afyon Kocatepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışması nedeniyle Afyon'a “eş durum ataması” başvurusunda bulundu. Sağlık Bakanlığına bağlı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunca başvuru talebinin reddedilerek, doktorun Konya'ya atamasının yapılması üzerine, Türk Sağlık-Sen tarafından dava açıldı. Davayı görüşen Konya 2. İdare Mahkemesinin kararında, “İdarenin olayla ile ilgili doktorun eşinin öğretim üyesi olarak değerlendirilemeyeceği ve üniversitelerin 217 Sayılı KHK kapsamında bir kuruluş olmadığı için eş durumu nedeniyle atama hakkından yararlanamayacağına dair bir savunma yaptığı” belirtildi.
YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA KARAR VERİLDİ
Uyuşmazlığın temelinde üniversitelerin 217 Sayılı KHK kapsamında olup olmadığına belirlenmesi olduğuna dikkat çekilen kararda “Üniversiteler özel bütçeli idareler arasında sayılmış iseler de Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve Bazı kanun ve KHK'larda değişiklik yapılmasına dair kanunda ilgili mevzuatında gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, mevzuatta katma bütçeli idarelere yapılan atıfların özel bütçeli idareler kapsamına alınan kamu idareleri bakımından, ilgilisine göre bu idare yapılmış sayılır düzenlemesine yer verildiğinden üniversitelerin halen 217 Sayılı KHK kapsamında olduğu açıktır” ifadesine yer verildi. Mahkeme kararında doktorun eş durumu özrü nedeniyle yaptığı tayin talebinin üniversitenin 217 sayılı KHK kapsamında bulunan bir kurum olarak değerlendirilerek yapılması gerektiğini vurgulandı. Mahkeme, doktorun yaptığı başvurunun eş durumu nedeniyle atama talebi olarak değerlendirilip yapılması gerekirken Sağlık Bakanlığının olağanüstü ve özel durumlarda yer değişikliği talebi olarak değerlendirip reddetmesinin hukuka uygun olmadığına karar verdi. İdarenin işleminin yürütmesinin durdurulmasına hükmetti.
KISITLAMALAR ORTADAN KALKMALI
Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, kararla ilgili yaptığı değerlendirmede, ailenin korunmasının anayasal güvence altında olduğunu
belirterek, “Devletin ailenin huzur ve refahı için gerekli tedbirleri alması anayasal bir görev. Fakat eş durumundaki kısıtlamalar nedeniyle aile bireyleri farklı şehirlerde çalışmak zorunda kalabiliyor. Kamu çalışanına eş veya iş diye bir dayatma yapılması kabul edilemezdir” ifadesine yer verdi. Doktordan hemşireye, memura, teknisyene kadar herkes meslek grubunda eş durumu tayinindeki kısıtlamalar nedeniyle mağduriyet yaşayan bir çok çalışan olduğuna işaret eden Kahveci, eş durumu tayinlerinde kısıtlamaların hepsinin ortadan kalkması gerektiğini kaydetti. Kahveci, “Ailelerin bir arada yaşayabilmesi için kamu idaresi elinden geleni yapmalıdır. Zorluk çıkarılmamalıdır” dedi.
Eşcinsel müslüman olamaz mı?
Radikal yazarı Tayfun Atay, LGBTİ'lerin 'Kuran kursuna' alınmamalarını yazdı.
Radikal gazetesi yazarı Tayfun Atay, önceki gün Eskişehir H Tipi Cezaevi’ndeki LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) tutuklu ve mahkûmların “Kuran kursuna gönderilmiyoruz” açıklamaları hakkında, “Türkiye'de Allah'a inanan, onun merhametine mazhar olmak isteyen eşcinsel insanlar var. 'Yeni Türkiye'de onların yeri neresi ya da onlara yer var mı, yok mu?.. ” diye sordu.
Tayfun Atay’ın Radikal’de “Eşcinsel Müslüman olamaz mı?” başlığıyla yayımlanan (28 Aralık 2014) yazısı şöyle:
Eşcinsel Müslüman olamaz mı?
Sürekli tekrarlar olduk, ‘Yeni’ Türkiye tam bir ‘kültürel’ ayrışma ve çatışma zemini… Yaşam biçimi açısından çoğunlukçuluğa evet, çoğulculuğa hayır; benzerliklere evet, farklılıklara hayır; birörnekliğe evet, aykırılığa hayır denilen bir bağnazlık cenneti… ‘Evet’lerin ölçüsünün taassubî ve kendi bildiğince bir dindarlık olarak konulduğu; ‘hayır’ların ise bu kendi bildiğince dindarlığın dışında kalan herkesi, ister inançsız olsun isterse inançlı, topyekûn kapsadığı yakıcı bir dışlayıcılık rejimi…
Önceki gün, yılbaşını Noel’le hemhal sayıp toplumu sıkboğaz etme arzusuna karşı, İslâm bünyesinde Hristiyanlıktan köken alan veya onunla etkileşimli ritüeller de bulunduğunu hatırlatarak böylesi yasakçılıkların her şey bir yana dinin müsamaha ruhu ile bağdaşmadığını vurgulayan bir yazı yazdık. 12’inci yüzyıldan itibaren görülen Mevlid kutlamalarının Hristiyanlıktan etkileşimle çıkış bulduğuna dair görüşlerin de altını çizerek…
Okuduğunu anlamaktan aciz bazı çevreler, bu yazdıklarımızı Mevlid’in de yasaklanmasını istediğimiz şeklinde yorumlayarak bir cahiliye ordusunu seferber edip küfür, hakaret ve tehdit yağmuruna uğramamıza yol açtılar.
Devam etsinler! Fışkı ve dışkı, tarlaya gübredir!..
Ve onları devam ettirmesi kuvvetle muhtemel mahiyette üzerinde durmak istediğim, dün gündeme gelen bir başka gelişme de şu: Eskişehir H Tipi Cezaevi’ndeki LGBTİ mahkûmlar, maruz kaldıkları baskı ve haksızlıkları dile getirirken, Kuran kursuna gitmek istedikleri halde cinsel kimlikleri nedeniyle diğer mahkûmlara tanınan bu imkândan yoksun bırakıldıklarını da belirtmişler. “Müslümanız, Kuran kursuna gönderilmiyoruz. Sanki bizim Allah’ımız yokmuş gibi davranıyorlar” diyerek…
Buyurun cevap verin! Dindar-muhafazakâr ‘Yeni Türkiye’de inançlı bir Müslüman-eşcinsel olmak, olarak yaşamak mümkün mü, değil mi? Cinsel tercih, inanca engel mi? Bu insanlar içtenlikle Allah’a inansalar bile İslâm dairesinin dışında mı tutulacak?..
Malûm olduğu üzere bu konuda en bilindik ve aynı ölçüde de üstünkörü tavır, hemen Lût kavminin başına gelenleri hatırlatmaya yönelik olur. Fakat sorun şu ki alabildiğine çeşitlilik, karmaşıklık ve melezlik arz eden bugünün dünyasında bu konuya bu kadar yalınkat yaklaşma imkânı yok. Ayrıca atlanan bir nokta var ki bu da Lût kavminin eşcinsellikten öte ve önce, Allah’ı ve peygamberleri inkâr ettiği için lânetlendiği…
Burada ise durum farklı ve başka bir yaklaşım gerektiriyor. Karşımızda gey, lezbiyen, biseksüel, transseksüel ve aynı zamanda inançlı insanlar var. Hatta toplumda öne çıkmış, saygın üne sahip, hemen herkesçe sevilen ve dillerinden Allah adını düşürmeyen isimler var onların aralarında…
Bu insanlar Kuran’ı okumak-öğrenmek istiyorsa ne yapacaksınız? Ruhunu, duygusunu, arzusunu değiştirmesini mi talep edeceksiniz? Sen ‘hasta’sın, önce tedavi ol, yoksa sana inanç düşmez mi diyeceksiniz? Hayır hasta değil ‘farklı’yım ve de inançlıyım diye ısrar ederlerse ‘mürted’ mi ilan edeceksiniz?..
Türkiye’de ne ‘kitabî İslâm’ın ne de ‘kültürel İslâm’ın eşcinselleri, inançlı-Müslüman olsalar dahi bağrına basacak bir noktaya gelebildiği söylenebilir. Bu bakımdan dünya ölçeğinde verilebilecek çarpıcı bir örnek, Müslüman eşcinsel hareketi ‘Al-Fatiha’dır. Ancak Amerikalı Müslümanlar tarafından kurulup zamanla başka ülkelerde şubeler açan bu oluşum da bazı radikal örgütlerden gelen tehditler karşısında giderek çözülme sürecine girdi. Dünyada da durum çok farklı değil yani...
Yine de onların çabaları zikredilmeye değer. Mesela Kuran ve Hadisleri yeni bir yoruma tâbi tutarak eşcinselliğin İslâm’da lanetlenip yasaklandığı, ölüm cezasıyla yaptırımlandığı şeklindeki değerlendirmelere karşı fikirler geliştirmişler. Ondan öte, inandıkları, ‘sevgi ve merhamet dolu’ Allah’ın kendilerine cinsel tercihleri yüzünden söylenildiği kadar acımasız olamayacağını ileri sürmüşler. Ahirette ilk sorulacak sorunun kimle ilişkiye girildiği değil, Hakk’a inanılıp inanılmadığı ve İslâm’ın beş şartının yerine getirilip getirilmediği olacağını vurgulamışlar.
Haksız olduklarını söyleyebilir misiniz?! Ve işte karşınızda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Allah’a inanan, onun merhametine mazhar olmak isteyen eşcinsel insanlar var ve var olmaya, üstelik İslâm üzere var olmaya devam etmek, Kuran’ı da okumak-öğrenmek istiyorlar.
‘Yeni Türkiye’de onların yeri neresi ya da onlara yer var mı, yok mu?..
Radikal gazetesi yazarı Tayfun Atay, önceki gün Eskişehir H Tipi Cezaevi’ndeki LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) tutuklu ve mahkûmların “Kuran kursuna gönderilmiyoruz” açıklamaları hakkında, “Türkiye'de Allah'a inanan, onun merhametine mazhar olmak isteyen eşcinsel insanlar var. 'Yeni Türkiye'de onların yeri neresi ya da onlara yer var mı, yok mu?.. ” diye sordu.
Tayfun Atay’ın Radikal’de “Eşcinsel Müslüman olamaz mı?” başlığıyla yayımlanan (28 Aralık 2014) yazısı şöyle:
Eşcinsel Müslüman olamaz mı?
Sürekli tekrarlar olduk, ‘Yeni’ Türkiye tam bir ‘kültürel’ ayrışma ve çatışma zemini… Yaşam biçimi açısından çoğunlukçuluğa evet, çoğulculuğa hayır; benzerliklere evet, farklılıklara hayır; birörnekliğe evet, aykırılığa hayır denilen bir bağnazlık cenneti… ‘Evet’lerin ölçüsünün taassubî ve kendi bildiğince bir dindarlık olarak konulduğu; ‘hayır’ların ise bu kendi bildiğince dindarlığın dışında kalan herkesi, ister inançsız olsun isterse inançlı, topyekûn kapsadığı yakıcı bir dışlayıcılık rejimi…
Önceki gün, yılbaşını Noel’le hemhal sayıp toplumu sıkboğaz etme arzusuna karşı, İslâm bünyesinde Hristiyanlıktan köken alan veya onunla etkileşimli ritüeller de bulunduğunu hatırlatarak böylesi yasakçılıkların her şey bir yana dinin müsamaha ruhu ile bağdaşmadığını vurgulayan bir yazı yazdık. 12’inci yüzyıldan itibaren görülen Mevlid kutlamalarının Hristiyanlıktan etkileşimle çıkış bulduğuna dair görüşlerin de altını çizerek…
Okuduğunu anlamaktan aciz bazı çevreler, bu yazdıklarımızı Mevlid’in de yasaklanmasını istediğimiz şeklinde yorumlayarak bir cahiliye ordusunu seferber edip küfür, hakaret ve tehdit yağmuruna uğramamıza yol açtılar.
Devam etsinler! Fışkı ve dışkı, tarlaya gübredir!..
Ve onları devam ettirmesi kuvvetle muhtemel mahiyette üzerinde durmak istediğim, dün gündeme gelen bir başka gelişme de şu: Eskişehir H Tipi Cezaevi’ndeki LGBTİ mahkûmlar, maruz kaldıkları baskı ve haksızlıkları dile getirirken, Kuran kursuna gitmek istedikleri halde cinsel kimlikleri nedeniyle diğer mahkûmlara tanınan bu imkândan yoksun bırakıldıklarını da belirtmişler. “Müslümanız, Kuran kursuna gönderilmiyoruz. Sanki bizim Allah’ımız yokmuş gibi davranıyorlar” diyerek…
Buyurun cevap verin! Dindar-muhafazakâr ‘Yeni Türkiye’de inançlı bir Müslüman-eşcinsel olmak, olarak yaşamak mümkün mü, değil mi? Cinsel tercih, inanca engel mi? Bu insanlar içtenlikle Allah’a inansalar bile İslâm dairesinin dışında mı tutulacak?..
Malûm olduğu üzere bu konuda en bilindik ve aynı ölçüde de üstünkörü tavır, hemen Lût kavminin başına gelenleri hatırlatmaya yönelik olur. Fakat sorun şu ki alabildiğine çeşitlilik, karmaşıklık ve melezlik arz eden bugünün dünyasında bu konuya bu kadar yalınkat yaklaşma imkânı yok. Ayrıca atlanan bir nokta var ki bu da Lût kavminin eşcinsellikten öte ve önce, Allah’ı ve peygamberleri inkâr ettiği için lânetlendiği…
Burada ise durum farklı ve başka bir yaklaşım gerektiriyor. Karşımızda gey, lezbiyen, biseksüel, transseksüel ve aynı zamanda inançlı insanlar var. Hatta toplumda öne çıkmış, saygın üne sahip, hemen herkesçe sevilen ve dillerinden Allah adını düşürmeyen isimler var onların aralarında…
Bu insanlar Kuran’ı okumak-öğrenmek istiyorsa ne yapacaksınız? Ruhunu, duygusunu, arzusunu değiştirmesini mi talep edeceksiniz? Sen ‘hasta’sın, önce tedavi ol, yoksa sana inanç düşmez mi diyeceksiniz? Hayır hasta değil ‘farklı’yım ve de inançlıyım diye ısrar ederlerse ‘mürted’ mi ilan edeceksiniz?..
Türkiye’de ne ‘kitabî İslâm’ın ne de ‘kültürel İslâm’ın eşcinselleri, inançlı-Müslüman olsalar dahi bağrına basacak bir noktaya gelebildiği söylenebilir. Bu bakımdan dünya ölçeğinde verilebilecek çarpıcı bir örnek, Müslüman eşcinsel hareketi ‘Al-Fatiha’dır. Ancak Amerikalı Müslümanlar tarafından kurulup zamanla başka ülkelerde şubeler açan bu oluşum da bazı radikal örgütlerden gelen tehditler karşısında giderek çözülme sürecine girdi. Dünyada da durum çok farklı değil yani...
Yine de onların çabaları zikredilmeye değer. Mesela Kuran ve Hadisleri yeni bir yoruma tâbi tutarak eşcinselliğin İslâm’da lanetlenip yasaklandığı, ölüm cezasıyla yaptırımlandığı şeklindeki değerlendirmelere karşı fikirler geliştirmişler. Ondan öte, inandıkları, ‘sevgi ve merhamet dolu’ Allah’ın kendilerine cinsel tercihleri yüzünden söylenildiği kadar acımasız olamayacağını ileri sürmüşler. Ahirette ilk sorulacak sorunun kimle ilişkiye girildiği değil, Hakk’a inanılıp inanılmadığı ve İslâm’ın beş şartının yerine getirilip getirilmediği olacağını vurgulamışlar.
Haksız olduklarını söyleyebilir misiniz?! Ve işte karşınızda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Allah’a inanan, onun merhametine mazhar olmak isteyen eşcinsel insanlar var ve var olmaya, üstelik İslâm üzere var olmaya devam etmek, Kuran’ı da okumak-öğrenmek istiyorlar.
‘Yeni Türkiye’de onların yeri neresi ya da onlara yer var mı, yok mu?..
Ünlü aktör Müslüman oluyor
İrlandalı aktör Liam Neeson İslam dinine geçmeyi düşündüğünü açıkladı...
Liam Neeson The Sun gazetesine verdiği özel bir röportajda İstanbul’a yaptığı bir ziyarette İslam dininden çok etkilendiğini vurguladı. İrlandalı aktör, “Günde beş kere dua etmeniz için ezan okunuyor, ilk hafta alışık olmadığınızdan bu durum sizi deliye çevirebilir ancak kısa sürede ezan sesi ruhunuzun derinliklerine girmeye başardığında dünyanın en güzel şeyi olduğunu fark ediyorsunuz “ diye konuştu.
İstanbul’da 4 binden fazla cami bulunduğunu da hatırlatan Liam Neeson, bazılarının insanı şaşkına çevirecek düzeyde güzellik taşıdığını, bunun bile İslam dinini seçmesi için yeterli olacağını söyledi. “İslam dininin insanı kendisine çeken bir özelliği var, Müslümanların dua şekli sizin ruhunuza hitap ediyor” açıklaması yapan Neeson “Ona hiçbir sorun olmadan sarılabilirim” dedi.
62 yaşında olan Neeson bir katolik gibi eğitildiğini de hatırlatarak her zaman kendi kendisine bu dünyaya ne yapmak için geldiğinin sorusunu yöneltiğini belirtti.
Liam Neeson, Taken filminin çekimleri için geçtiğimiz yıllarda İstanbul’a gelmişti.
Liam Neeson The Sun gazetesine verdiği özel bir röportajda İstanbul’a yaptığı bir ziyarette İslam dininden çok etkilendiğini vurguladı. İrlandalı aktör, “Günde beş kere dua etmeniz için ezan okunuyor, ilk hafta alışık olmadığınızdan bu durum sizi deliye çevirebilir ancak kısa sürede ezan sesi ruhunuzun derinliklerine girmeye başardığında dünyanın en güzel şeyi olduğunu fark ediyorsunuz “ diye konuştu.
İstanbul’da 4 binden fazla cami bulunduğunu da hatırlatan Liam Neeson, bazılarının insanı şaşkına çevirecek düzeyde güzellik taşıdığını, bunun bile İslam dinini seçmesi için yeterli olacağını söyledi. “İslam dininin insanı kendisine çeken bir özelliği var, Müslümanların dua şekli sizin ruhunuza hitap ediyor” açıklaması yapan Neeson “Ona hiçbir sorun olmadan sarılabilirim” dedi.
62 yaşında olan Neeson bir katolik gibi eğitildiğini de hatırlatarak her zaman kendi kendisine bu dünyaya ne yapmak için geldiğinin sorusunu yöneltiğini belirtti.
Liam Neeson, Taken filminin çekimleri için geçtiğimiz yıllarda İstanbul’a gelmişti.
Türkiye uyuşturucu raporunda korkunç rakam
TÜRKİYE’NİN uyuşturucu raporunda, uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığının 2014 yılında yüzde 17 arttığına dikkat çekildi. Son dönemlerde gündeme gelen bonzai kullanımı ise yüzde 38 arttı. Raporda, 2014 yılında 648 kişinin doğrudan veya dolaylı olarak uyuşturucuya bağlı hayatını kaybettiği yer alırken bir diğer korkunç gerçek ise 13 yaşında bir çocuğun uyuşturucudan ölmesi...
BAĞIMLI SAYISI ARTTIYOR
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı, “2014 Türkiye Uyuşturucu Raporu”ndaki istatistiki veriler, uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığının ürkütücü boyutlara ulaştığını ortaya koydu. Başta Bonzai olmak üzere uyuşturucu bağımlılığı, kullanımı ve buna bağlı ölümlerin artmasından sonra “Uyuşturucu Eylem Planı” devreye sokuldu. 6 bakanlığı kapsayan ve uygulamaya başlanan eylem planına rağmen uyuşturucunun önüne geçilemedi. Emniyet müdürlüklerinin bünyesinde kurulan NARKOTİM ekipleri, birçok operasyona imza attı. Raporda, gündemden düşmeyen Bonzai kullanımının yüzde 38 arttığına dikkat çekilirken, uyuşturucu kullanımının da yüzde 17 artış gösterdiği belirtildi. Uyuşturucu satıcılarının, bağımlılığı artırmak için sentetik kannabinoidler olarak adlandırılan “Bonzai”nin, ABD ve Çin’den Türkiye’ye yasa dışı yollardan sokulduğu etken maddenin ada çayı ve damiana çayı gibi bitki yapraklarına emdirilerek piyasaya sürüldüğü kaydedildi. Özellikle gençlerde bağımlılığı artırmaya yönelik piyasaya sürülen bonzainin hammadesinin çoğunun, merdiven altlarında ve insan sağlığına zarar verecek şekilde üretildiğine de dikkat çekildi.
648 KİŞİ ÖLDÜ
Adli Tıp Kurumları’ndan alınan ölüm nedenlerinin de yer aldığı raporda, Türkiye’de 2014 yılında 7’si kadın 232 kişinin doğrudan, 12’si kadın 416 kişininde dolaylı olmak üzere 648 kişinin uyuşturucudan hayatını kaybettiği belirtildi. Uyuşturucuya bağlı dolaylı ölen 416 kişinin ölüm nedeni olarak, yüksekten düşme, suda boğulma, elektrik yaralanması, mide kanaması, kalp-damar hastalığı, akciğer enfeksiyonu, beyin kanaması, yanık, kanser, cinayet ve elle boğma gibi kayıtlara geçti. Türkiye’nin 2013 yılındaki uyuşturucu raporunda ise toplam ölüm sayısa 162 kişi olarak kayıtlara geçmişti. Raporda dikkat çeken bir başka detay ise uyuşturucu madde kullanıcılarının başlama nedenleri oldu. Uyuşturucuya başlama nedenlerinin başında yüzde 48.98 ile arkadaş etkisi gelirken, merak nedeniyle başlayanların ise yüzde 23.71 olduğu kaydedildi. Uyuşturucu madde kullanıcılarının yüzde 69.74’ünün ilköğretim mezunu olduğu, madde kullanıcılarının yüzde 66.49’unun hiç evlenmemiş veya yalnız yaşayanlardan oluştuğu ifade edildi.
13 YAŞINDA ÖLÜM
Uyuşturucuya bağlı doğrudan ölümlerin yaş grupları da detaylı bir şekilde raporda yer aldı. Buna göre 13 yaşında bir kişininde uyuşturucuda öldüğü kayıtlara geçilirken, ölenlerin 26’sı 15-19, 54’ü 25-29, 25’i 30-34, 27’si 35-39, 26’sı 40-44, 8’i 45-49, 6’sı 50-54, 5’i 55-59, 3’ü 60-64, 2’si 65’ten büyük, 5 kişinin ise yaşı bilinmiyor.
İSTANBUL İLK SIRADA
Ölenlerin yaş ortalaması önceki yıllarda 35 iken, genç ölümlerinin artması nedeniyle bu yaş 31’e düştü. Ölüm olayı 26 ilde meydana geldi. En yüksek ölüm oranı İstanbul (yüzde 49.6) olarak kayıtlara geçerken bu ili Antalya (yüzde 10.8), Adana (yüzde 7.3) ve Ankara (yüzde 5.6) takip etti.
BAĞIMLI SAYISI ARTTIYOR
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı, “2014 Türkiye Uyuşturucu Raporu”ndaki istatistiki veriler, uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığının ürkütücü boyutlara ulaştığını ortaya koydu. Başta Bonzai olmak üzere uyuşturucu bağımlılığı, kullanımı ve buna bağlı ölümlerin artmasından sonra “Uyuşturucu Eylem Planı” devreye sokuldu. 6 bakanlığı kapsayan ve uygulamaya başlanan eylem planına rağmen uyuşturucunun önüne geçilemedi. Emniyet müdürlüklerinin bünyesinde kurulan NARKOTİM ekipleri, birçok operasyona imza attı. Raporda, gündemden düşmeyen Bonzai kullanımının yüzde 38 arttığına dikkat çekilirken, uyuşturucu kullanımının da yüzde 17 artış gösterdiği belirtildi. Uyuşturucu satıcılarının, bağımlılığı artırmak için sentetik kannabinoidler olarak adlandırılan “Bonzai”nin, ABD ve Çin’den Türkiye’ye yasa dışı yollardan sokulduğu etken maddenin ada çayı ve damiana çayı gibi bitki yapraklarına emdirilerek piyasaya sürüldüğü kaydedildi. Özellikle gençlerde bağımlılığı artırmaya yönelik piyasaya sürülen bonzainin hammadesinin çoğunun, merdiven altlarında ve insan sağlığına zarar verecek şekilde üretildiğine de dikkat çekildi.
648 KİŞİ ÖLDÜ
Adli Tıp Kurumları’ndan alınan ölüm nedenlerinin de yer aldığı raporda, Türkiye’de 2014 yılında 7’si kadın 232 kişinin doğrudan, 12’si kadın 416 kişininde dolaylı olmak üzere 648 kişinin uyuşturucudan hayatını kaybettiği belirtildi. Uyuşturucuya bağlı dolaylı ölen 416 kişinin ölüm nedeni olarak, yüksekten düşme, suda boğulma, elektrik yaralanması, mide kanaması, kalp-damar hastalığı, akciğer enfeksiyonu, beyin kanaması, yanık, kanser, cinayet ve elle boğma gibi kayıtlara geçti. Türkiye’nin 2013 yılındaki uyuşturucu raporunda ise toplam ölüm sayısa 162 kişi olarak kayıtlara geçmişti. Raporda dikkat çeken bir başka detay ise uyuşturucu madde kullanıcılarının başlama nedenleri oldu. Uyuşturucuya başlama nedenlerinin başında yüzde 48.98 ile arkadaş etkisi gelirken, merak nedeniyle başlayanların ise yüzde 23.71 olduğu kaydedildi. Uyuşturucu madde kullanıcılarının yüzde 69.74’ünün ilköğretim mezunu olduğu, madde kullanıcılarının yüzde 66.49’unun hiç evlenmemiş veya yalnız yaşayanlardan oluştuğu ifade edildi.
13 YAŞINDA ÖLÜM
Uyuşturucuya bağlı doğrudan ölümlerin yaş grupları da detaylı bir şekilde raporda yer aldı. Buna göre 13 yaşında bir kişininde uyuşturucuda öldüğü kayıtlara geçilirken, ölenlerin 26’sı 15-19, 54’ü 25-29, 25’i 30-34, 27’si 35-39, 26’sı 40-44, 8’i 45-49, 6’sı 50-54, 5’i 55-59, 3’ü 60-64, 2’si 65’ten büyük, 5 kişinin ise yaşı bilinmiyor.
İSTANBUL İLK SIRADA
Ölenlerin yaş ortalaması önceki yıllarda 35 iken, genç ölümlerinin artması nedeniyle bu yaş 31’e düştü. Ölüm olayı 26 ilde meydana geldi. En yüksek ölüm oranı İstanbul (yüzde 49.6) olarak kayıtlara geçerken bu ili Antalya (yüzde 10.8), Adana (yüzde 7.3) ve Ankara (yüzde 5.6) takip etti.
26 Aralık 2014 Cuma
İran'la ilgili bildiklerinizi unutun!
İranlı zenginlerin lüks yaşantısını gözler önüne seren The Rich Kids of Tehran (Tahran’ın zengin çocukları) çılgınlığını aykırı bulan İran yönetimi, bu Instagram hesabını kapattı. Gerekçe ise hesabın İran konusunda insanların kafasında olumsuz fikirler oluşturmasıydı. İşte o çılgınlıktan geriye kalan fotoğraflar...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)