Yeni bir nefes, yeni bir siz, yeni bir hayat… Nefes alıp veriş şeklinizi değiştirerek, yani bebekliğinizdeki gibi kesintisiz ve derin nefes alarak gerçek potansiyelinizi keşfetmek, hayatınızda neleri değiştirebileceğinizi görmek istemez misiniz?
"Al ki-üç-dört-beş, ver ki-üç. Al deriiiin, ver rahaaat.” Bu kelimeler size anlamsız geliyor, değil mi? Peki, yaşamıma yeni bir yön vermemi sağladılar desem! Bir o yana, bir bu yana savrulurken direksiyonu yeniden elime almama yardım eden, zihnimi hiç olmadığı kadar net ve berrak kılan, tüm benliğimi coşkuyla dolduran “sihirli” kelimeler bunlar. 2015, benim için oldukça zor bir seneydi. Endişe üretme konusunda kimsenin elime su dökemeyeceği ben, babamın vefatıyla son bulan zorlu hastalığı süresince ilk defa “gerçekten çözümsüz” bir sorunla karşı karşıya geldim. Etrafımdaki herkes nasıl bu kadar soğukkanlı ve güçlü durabildiğimi merak ediyordu, ki onlar yaşadıklarımın yalnızca küçük kısmına şahittiler. Tabii ki öyle değildim. Hayatıma devam etmeye çalışıyor, bunu da ancak yaşadıklarımı görmezden gelerek başarabileceğimi zannediyordum. Bu, benim acıdan kaçış yöntemimdi. O zamanlar farkında değildim ama olmadığım bir Elif gibi davranmaya çalışırken, aslında kaybolmuştum.
BENİ NE HAREKETE GEÇİRDİ?
Nefes Terapisti Tuğçe Sabaz’la tam da o dönemde, marka müdürlüğünü yaptığı bir kozmetik firmasının lansman toplantısında tanıştık. Bu sıcakkanlı hoş kadın, bilirkişi olmanın getirdiği farkındalıkla nefes terapisine ihtiyacım olduğunu, bana yardım etmek istediğini söyledi. Sonraki aylarda da beni her gördüğünde (hayran kaldığım bir sabırla) bu cümleyi tekrar etti. Bense, her zamanki gibi, çok yoğun çalıştığımı, böyle bir deneyimin devamlılık gerektirdiğini ve asla düzenli vakit ayıramayacağımı, hayatımın gündeminde yoluna koymam gereken tonlarca şey olduğunu, onlara öncelik vermem gerektiğini söyledim durdum (her şeyi yoluna koymanın aslında doğru nefes alıp vermekten geçtiğinin farkında olmadan).“Dibe değdiğinde, artık yukarıdan başka gidecek yer yoktur.” Son görüşmemizde bana söylediği bu cümle, aklımın köşesinde bir yerlerde kalmış olmalı ki yukarı çıkmaya karar verdiğim gün onu aradım. New Me oluşumunun kurucusu, Nefes ve Tantra Uzmanı J.D. Thomas’ın yanında yetişen Tuğçe, önce büyük bir sevinç çığlığı attı, ardından bana nefesin önemini anlatmaya başladı…
EVRENLE BAĞLANTIMIZ: NEFES
Doğduğumuz anda yaptığımız ilk eylem olan nefes almak, yaşam enerjimizin kaynağı. Tıpkı bir elektronik cihazın çalışması için elektriğe ihtiyacı olması gibi, yaşamak için organlarımızın nefese ihtiyacı var. Peki biz zaten nefes almıyor muyuz? Tabii ki alıyoruz ama olması gerektiği gibi değil. Bebekken son derece açık olan, bedenimizde su gibi akan nefesimiz, endişeler, üzüntüler, kızgınlıklar, korkular sonucu yıllar içinde duraksamaya başlıyor, bu da nefes kalıbımızı değiştiriyor. Kötü bir haber aldığınızda ya da iş yerinde baş etmesi zor bir krizle baş başa kaldığınızda nefesinizi tuttuğunuzu mutlaka fark etmişsinizdir. Bu, bize bilinçaltımızın bir oyunu. Yaşamımız bittiğinde, yani öldüğümüzde nefesimiz de son bulur. Bilinçaltımızda da “nefes almazsam bana ızdırap veren bu duyguyu hissetmem” şeklinde bir kalıp var.Oysa ki yaşam hep akar ve dönüşür. Biz bu döngüyü bozduğumuzda, yani nefesimizi tuttuğumuzda ya da kısıtlı aldığımızda bu olumsuz duygular dönüşmüyor. Kendimizi çaresiz, çözümsüz hissediyoruz, olayları travmatize ediyoruz. Öyleyse tatsız olaylar karşısında nefesimizi doğamızın gerektirdiği gibi alıp verirsek tüm ızdıraplar ve travmalar da son bulmaz mı? düşünün. Coşku doludurlar, hayal güçleri sınırsızdır, ne istiyorlarsa söyleyebilir, ne istiyorlarsa yapabilirler. Kızar, üzülürler ancak beş dakika sonra sevinç kahkahaları atarlar. Bunlar derin ve bağlantılı nefes alıp vermenin getirdiği özellikler. Peki nefes hayat, neşe, enerji, huzur, sağlık demekse, daha fazlasını alabilecekken neden buna engel oluyoruz?
İLK SEANSIN ARDINDAN
Yere uzandım, gözlerimi kapadım, Tuğçe’nin yönlendirmeleriyle ağzımdan karnıma doğru derin nefesler alıp tek seferde vermeye çalıştım. Çalıştım diyorum, çünkü yılların alışkanlığını birkaç dakika içinde değiştirmek elbette mümkün olmuyor. Fark ettim ki gün içinde çoğu zaman ters nefes alıyormuşum. Nefesi karnıma değil, göğsüme çekiyormuşum. İlk dakikalar, acaba doğru yapabiliyor muyum diye endişelenerek geçti (endişe üretme konusundaki yeteneğimden bahsetmiştim, değil mi?). Yaklaşık yarımsaat sonra kendimi tamamen akışa bırakmış şekilde, olması gerektiği gibi derin ve bağlantılı nefesler alıyordum. Tuğçe vücudumda belirli noktalara baskı uyguluyordu. Bu, nefesin bedende akmasını engelleyen blokajların çözülmesi içinmiş. Tüm vücudum kasılmış şekilde titriyordum. Bu, bedene daha önce olmadığı kadar oksijen yüklenmesinden ve blokajların çözülmesinden kaynaklanıyormuş (sonraki seanslarda giderek azaldı). Seansın son 15 dakikasında meditatif nefese geçtiğimde titremenin yerini uyuşma hissi almıştı. Gözlerimden yaşlar akıyordu ancak sanki daha önce hiç olmadığım kadar mutluydum. Gerçekten tarifi olmayan bir histi. Hayatımda ilk defa teslimiyet duygusunu yaşadım. Müthiş bir güven, güç ve rahatlamayla birlikte… Gözlerimi açtığımda her şey aynıydı, tek şey dışında: Ben.Tuğçe, tam kapasiteyle nefes almamızı sağlayan diyafram kasının kullanmaya kullanmaya sertleştiğini, seanslarda önceliğin onu yumuşatarak nefes alış kapasitesini artırmak olduğunu söyledi. Ardından ekledi: “Nefes kalıbın kısa alış, uzun veriş. Yani olması gerekenin tam tersi. Bu, geçmişte seni üzen travmalara takıldığının göstergesi. Kendini evrendeki iyiyi, sevgiyi, mutluluğu almakta sınırlıyorsun. Nefes verişin rahat değil, çabalayarak, hatta ses çıkararak veriyorsun, büyük bir keder atıyorsun. Bu da senin hayat zor, istediğimin olması için hep çok çabalamam ve çalışmam lazım, şeklinde bir düşünce kalıbın olduğu anlamına geliyor. Sırtında tuttuğun duygularsa suçluluk ve kızgınlık. Karın boşluğunun üzerindeki teslimiyet noktanda ciddi bir blokaj vardı, bu da akışa teslim olmamakla alakalı.” Doğru söze ne denir!
HER SEANS BAŞKA BİR DENEYİM
Nefesin açılması ve kalıbının değişmesi için minimum yedi-sekiz seansı tamamlamak gerekiyor. Terapiler arasında birkaç gün ara verebileceğiniz gibi, iki seansı peş peşe de alabiliyorsunuz. Tuğçe, her seansın kişiye özel ve kendi içinde mükemmel olduğunu söylemişti. Gerçekten de öyle! Her terapide yeni bir niyet ettim, her seferinde blokajlarım çözülürken farklı fiziksel tepkiler verdim. Değişmeyen tek şey vardı; her terapi sonrası kendimi daha da iyi hissediyordum. Altıncı seansta çakralara yoğunlaştık. Burada amaç, nefesle birlikte çakralar arasındaki akışı hareketlendirmek. Nefes bağlantılı şekilde akarken, çakra noktalarına dokunarak oradaki enerji harekete geçiriliyor. Son iki seansı peş peşe yaptık. İki saat aralıksız nefes alınca zaman mekan kavramı kalmadı. Kendimi sınırsız bir sevgi alanında hissettim. Bir lotus çiçeğiymişcesine açıldım. Öyle ki seansın sonunda annemin karnında gibiydim. Oranın sıcaklığı ve şefkati vardı. Sanki doğmamı sabırsızlıkla bekliyordu. Uyandığımda daha önce hiç deneyimlemediğim bir rahatlama içindeydim ve meditatif nefes esnasında sol tarafıma cenin pozisyonunda yatmıştım. Sol taraf hayatımıza almaya izin verdiklerimizle ilgiliymiş. Sevgi, mutluluk, bereket, aşk, sağlık. Üst üste seans yapınca bilinç düzeyinden çıktığım için o şekli almışım ve hayatıma daha çok güzellik çekmek için açılım yaşamışım.
KENDİMİ SEVİYORUM
Nefes terapisi aldığımı duyan neredeyse herkes bana aynı soruyu sordu: “E, doğru nefes almayı öğrendin mi, düşünce yapını bütünüyle değiştirdin mi?” Yılların alışkanlığını sekiz seansta yıkmak, hayatınıza birden sil baştan başlamak elbette mümkün değil. Sonuçta kimse beyninize format atmıyor, yani fabrika ayarlarına geri dönmüyorsunuz. Bu bir yolculuk, öğrenmek hiçbir zaman bitmiyor. Ancak şunu söyleyebilirim ki bu deneyim hayatımın milatlarından biriydi. Kendime kızgınlık ve suçlamalarımın yerini sevgi aldı. Akışa teslim olmakla ilgili kaygılarımın yeriniyse güven.Tuğçe, bu çalışmaları zihnimle birlikte yürütmem, düşünce yapımı değiştirebilmem için bazı yönlendirmelerde bulundu. Artık güne, hayatımda olan, beni mutlu eden şeyleri hatırlayarak, bunlar için teşekkür ederek başlıyorum. Böylelikle zihnim pozitife ve yaşamımda olanlara odaklanıyor. Sonrasında 11 dakikalık nefes çalışması yapıyorum. Bu sayede nefesimi düzenliyor, ortalama frekansımı yükseltiyor, günüme o frekansa uygun insanlar ve olaylar çekiyorum. Bunları aksatmadan yapınca alışkanlığa dönüşüyor ve değişim gerçekleşiyor. Şimdi benim vaktim yok diyeceksiniz, değil mi? Evet, bir zamanlar ben de öyle diyordum. Peki her gün yarım saatinizi ayırdığınız başka hangi şey hayatınızı bu denli değiştirebilir, istediklerinizi gerçekleştirebilir? İyi yaşamayı seçmezseniz, size kimse bu konuda yardımcı olamaz. Çünkü kendinizin çözümü, yalnızca sizsiniz.
elle.com.tr tarafından hazırlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder