30 Ocak 2015 Cuma

Bu vücudun sırrı çözülemedi!

Bir Budist rahibe ait olan, ancak kimliği henüz kesinleşmeyen bu vücut, yaklaşık 200 yıldır meditasyona devam ediyor. Uzmanlar bu vücudun ardındaki gizemi çözmek için araştırmalarına devam ediyor.

Fotoğrafta gördüğünüz vücut, 200 sene önce meditasyon yaparken ölen bir keşişe ait. Yüzlerce yıl sonra bile bağdaş kurmuş şekilde bulunan rahibin kimlik belirleme çalışmaları devam ediyor. Ancak uzmanların gerçeğe çok yakın bir tahmini de var.

Discovery News sitesinin haberine göre bir keşişe ait olan ve artık mumyalaşmış haldeki ceset, Moğolistan’ın Songinokhairkhan şehrinde bulundu. Hayvan derisiyle kaplı ve mumyalanmış haldeki bedenin, yaklaşık 200 yıldır bağdaş kurmuş bir şekilde durduğu tahmin ediliyor. Haberde Budist rahibin vücudunun tam olarak nerede ortaya çıkartıldığının ise belli olmadığı söyleniyor. Budist rahiple ilgili bilinen tek detay, vücudunun sığır derisiyle kaplı olduğu ve üzerinde turuncu renkte bir keşiş kıyafetinin bulunduğu.

Ulan Batur Ulusal Merkezi Adli Tıp Kurumu’ndaki araştırmacılar kalıntılar üzerinde hala çalışıyorlar ama, cesedin kime ait olduğuna dair bir tahminleri de var. Uzmanlar, mumyalanmış vücudun 1852 yılında doğan Tibetli Budist bir rahip olan ünlü hoca Lama Dashi-Dorzho Itigilov olduğunu düşünüyor.

Itigilov’un 1927 yılında bağdaş kurmuş halde meditasyon yaparken öldüğü ve çam ağacından yapılmış bir tabuta konarak toprağa verildiği biliniyor. Itigilov’un mezarı 1955 ve 1973 yıllarında açılmış, vücudun sağlam olduğu ve hala meditasyon pozunda durduğu görülmüştü.

Çeviri: Fırat Gürsoy / Radikal

Sahibinin kanserini teşhis ettiler

Daily Mail'in haberine göre 55 yaşındaki İngiliz Stephanie Doody kedilerinin kanserini koklayarak teşhis ettiğini ve hayatını kurtardığını açıkladı.

İngiliz kadın hastalığın hiçbir belirtisinin olmadığını ancak kedilerinin sürekli etrafında dolanarak karnını dürtmesinden şüphelendiğini ve doktora gittiğini belirtti.

Doktoru yaptığı incelemeler sonrasında kadının apandistinde çok nadir görülen ve genelde hastalık ilerleyene kadar hiçbir belirti göstermeyen bir tümör olduğunu ortaya çıkardı.

Doktorun hemen ameliyata aldığı Doody, şuan iyileşme sürecinde ve kedilerine hayatını borçlu olduğunu söylüyor.

"Şubat 2014'te kedilerim bir sorun olduğunu fark etti. Sürekli peşimde dolanıyorlar ve karnımı hafifçe dürten hareketler yapıyorlardı. 6 ay sonra kilo kaybı ve ufak bir kütlenin varlığını hissettikten sonra doktora gittiğimde yumurtalık kanseri olduğunu düşünüyordum. Ancak asıl sorunun apandistimde olduğu anlaşıldı" dedi.

Hayvanlar kanseri teşhis edebilir mi?

İngiltere'de köpekler üzerinde yapılan özel incelemeler ve eğitimler sonucunda 12 köpeğin idrar ve nefes örneklerine bakarak kanseri teşhis edebildikleri gözlemlenmişti.

Uzmanlar kanserli hücrelerin bazı organik bileşenlerde değişikliklere neden olduğunu ve köpeklerin bu değişiklikleri fark edebildiklerini açıklıyor.

İnsanlarda bulunan 5 milyon koku reseptörüne karşın köpeklerde bu sayı 300 milyonu buluyor.

Baştan çıkaran bir aşk hikayesi

Ingrid Bergman’ı Baştan Çıkarmak soluksuz okunacak “gerçek” aşkın romanı...


Altıncı ayın altısı. Yıl 1945. Yer Paris/Fransa. Gözde oyuncu Ingrid Bergman otel odasındaki beyaz çarşafların üzerinde tüm zarafetiyle uzanırken bir not alır. Notu yazan bugün bütün dünyanın tanıdığı en iyi savaş fotoğrafçısı Robert Capa ve arkadaşı Irwin Shaw’dır. Notta şöyle yazar: Bu ortak bir davettir. Robert Capa ve Irwin Shaw hizmetinizdedir. Sizi akşam yemeğine davet eden bu notla birlikte çiçek göndermeyi de planladık. Ancak patronlarımıza danıştığımızda, ya çiçeklerin ya da yemeğin parasını ödeyebileceğimiz açığa çıktı. İkisi birden mümkün değildi. Çok az parayla akşam yemeği kazandı. Damağımız şampanyadan, bütçemiz biradan yana. Sevimliliğimizse sınır tanımıyor. Terlemeyiz ve ayakta uyuruz. Sizi 18.15’te arayacağız. İmza: İki aşk ve savaş emeklisi…



Dünyanın gözü onun üzerindeydi. Herkes onu beğeniyordu. Ama o bu notu sevdi ve o yemeği kabul etti. Ve Robert Capa’dan işte daha o akşam hoşlandı. Capa mı? Onunki hoşlanmanın birkaç tık ötesindeydi: Capa, Ingrid’e vurulmuştu. Bergman Berlin’e gitti, Capa da peşinden.



Başa dönelim. Savaş bitmişti ve o tüm etkileyiciliğiyle savaşın izlerini silmek, Amerikan askerlerini eğlendirmek için tura çıkmıştı. Ingrid Bergman Paris’teydi. Kısa bir süre için gittiği aşk şehrinde gerekeni yaptı: Âşık oldu. Adamın adı Robert Capa’ydı. Bugün onun için 20. yüzyılın en önemli foto muhabirlerinden biri diyebiliriz. Belki de günümüzde bilinen en iyi savaş fotoğrafçısı. 1947 yılında kurulan Magnum Photos’un kurucularından. Ingrid Bergman fotoğraflarının yanı sıra Orson Welles ve Pablo Picasso’nunkilerde de imzası olan büyük bir usta. Ama bizim bahsettiğimiz yıllar bunlardan çok daha önce. 1945. Paramparça cesetlerin peşinden koşan, bombalarla oyun oynayan bir adrenalin düşkünü. Mesleğine deli gibi âşık bir adam. Sevgilisini bu uğurda kaybetmiş, ölümünü izlemiş bir adam yeniden âşık olabilir mi? Olursa çok sevdiği işini bırakıp onun peşi sıra Hollywood’a gidip “ünlü fotoğrafları” çekmeye başlar mı? Hem de o sevgili evliyken, hem de o sevgilinin bir çocuğu varken, hem de o sevgili sürekli gizlenmek zorundayken…

BAŞKA BİR KADIN MI, ASLA!



Tüm bunlar oldu. Muhteşem bir aşk yaşadılar. Pahalı kafelerde akşam yemekleri, Seine Nehri boyunca yürüyüşler. Gece kulüplerinde çıplak ayakla danslar. Otel odalarında gizli randevular… “Bu gidişin sonu iyi değil” cümlesi eşliğinde yaşadılar ama karşı da koyamadılar. Ingrid Bergman, “Benim için deli olan birini istiyorum, bensiz yaşayamayan birini. Artık peşinden koşmayacağım” dese de, kitapta da okuduğumuz gibi Robert Capa onun için hayatının en önemli şeyinden, nefes aldığım tek yer dediği işinden vazgeçti. Oysa sevgilisi Gerda’yı kaybettiğinde başka bir kadını yanına yaklaştırmayacağına söz vermişti. Derken Ingrid ortaya çıkmış ve inancına yeniden kavuşmuştu.


Ingrid, 67’nci doğumgününde son bir kadeh şampanya içtikten sonra öldü. 1954 yılında Vietnam Savaşı’nı izleyerek fotoğraf çeken Capa bir mayına basarak öldü. Tıpkı Ingrid’in korktuğu gibi. 40 yaşındaydı.

Ingrid, Paris’ten Amerika’ya dönmesi gerektiğini biliyor, kocasından sürekli mektup alıyor, kızı onu özlüyordu. Ama o aşkından kopamıyor, Paris seyahatini uzattıkça uzatıyor, Capa’yla gününü gün ediyor, kalbinin sesini dinliyordu. Artık Petter’den gelen mektupların tonu değişmiş, dönmesi gerektiğinin farkına varmıştı. Zaten Hollywood da daha fazla beklemezdi. Ama yalnız gitmeyecekti. Capa’ya Hollywood’da iş buldu. O artık set fotoğrafçısıydı. Bu adamın her zaman kafasını karıştırdı, onu mutsuz etti ama olsun Ingrid’in yanındaydı, tesellisi büyüktü.



Ingrid Bergman’ı Baştan Çıkarmak’ta, Bergman’ın ona hayran olanların arasında nasıl da yalnız olduğunu okuyacaksınız. Yalnızca kendisi olmak hiçbir zaman yeterli olmadığı için oyuncu olmayı seçmiş, her role hazırlanırken girdiği o garip, efsunlaşmış hale tutkun kadını. Kendisini gizleyip başka bir zamana ve mekâna taşıyabilme haliyle yaşayan bir aktristi. Kalbini nasıl da aşka aştığını, nasıl korktuğunu, yine de ne cesur olduğunu… Ve tabii kocası Petter’i tanıyacaksınız. Karısının kazandığı parayı yöneten, güçlü doktor Petter. Kızını seven, yuvasına düşkün ama katı bir öğretmen gibi hayatının rengini alan bir koca. Belki kendi ilişkinize dönüp bakacaksınız. Çocuğunuza iyi baba olmuş kocanızın sizin hayatınızdan tutkuyu nasıl da alıp götürdüğünü okuyacaksınız. Uzun bir haber bülteni tadında.... Ritmi yüksek… Sonunu merak ederek ilerleyeceksiniz. Biraz da tahmin ederek. Hiç sıkılmadan, film izler gibi… Başrolde Ingrid Bergman varsa gerisi teferruat değil mi zaten?

Bilirim, kadınları öpebileceğin bir an vardır. Güven dolu, kırılgan bir bakış sokulur gözlerine. Senin ağzından saçma sapan sözler çıkar ve birden o çekimi hissedersin, sanki bir başkası olursun. Gölgeler sempatiyle yerlerine yerleşir. Işıltılı bir yüz yukarı kalkar. Göğsün çarpmaya başlar. Bu duyguyu tanıyorum. Bi an tamamen etkisine kapılıyorum. Ingrid’in gözlerinde o yumuşak, savunmasız bakışında bunu gördüğümü hayal ederek uzanıp yüzüne dokunmak, onu kendime doğru çekmek ve dudaklarımı dudaklarına yapıştırmak için delice bir istek duyuyorum. Neler düşünüyorum? Tanrı aşkına o evli, bir ailesi var.

(Kitaptan)



Ingrid Bergman’ı Baştan Çıkarmak
Chris Greenhalgh
Çeviren: Taciser
Belge, Ayşen Anadol
Doğan Kitap
2015, 299 sayfa, 23 TL.

Diyanet'ten arı ve lades açıklaması

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, arıların istenmeyen ölçüde oğul vermemesi, verilen oğulların zayıf olmaması, fazla bal almak ve anaç arıların birbirlerine zarar vermemesi için anaç arı yavrularının öldürülmesinde bir sakınca olmadığını açıkladı. Lades oyununun caiz olup olmadığı yönündeki bir soruyu da değerlendiren Kurul, ''Lades oyunu da bir tür kumar niteliğindedir. Bu sebeple kaybedenin kazanana bir şey vermesi şartı ile lades oyunu oynamak caiz değildir'' dedi.

Bir vatandaşın, "Daha fazla bal elde edebilmek için kovandaki arıların bir kısmının öldürülmesi caiz midir?" sorusunu cevaplandıran Din İşleri Yüksek Kurulu, Allah'ın şifa kaynağı olarak balı insanların istifadesine sunduğuna dikkat çekti.

Kurul kararında şu ifadelere yer verildi:
"Kurân-ı Kerim’de, 'Rabbin bal arısına şöyle ilham etti; Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin. Sonra meyvelerin hepsinden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı (yaylım) yollarına gir. Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır' (Nahl, 16/68-69) buyuruluyor. Ayet-i kerimede ifadesini bulduğu üzere arılara yüklenen görev bal üretmeleridir. Bu sebeple ekolojik dengeyi bozmamak kaydıyla, arıların istenmeyen ölçüde oğul vermemesi, verilen oğulların zayıf olmaması, fazla bal almak ve anaç arıların birbirlerine zarar vermemesi için anaç arı yavrularının öldürülmesinde bir sakınca yoktur."

ÜZERİNDE KABE MOTİFİ BULUNAN SECCADEDE NAMAZ KILINIR MI?

"Seccade üzerinde Kâbe veya mescid-i nebevi gibi motiflerin bulunmasında bir sakınca var mıdır?" sorusunu da cevaplandıran Din İşleri Yüksek Kurulu, hakaret kastı bulunmaksızın seccade veya cami halılarında Kâbe veya Mescid-i Nebevî’nin resimlerinin yer almasında dini açıdan bir sakınca olmadığına hükmetti.yoktur. Kurul; seccadenin namaz kılanın dikkatini dağıtmayacak bir sadelikte olmasına ve kutsal mekânlar bile olsa herhangi bir resim taşımamasına dikkat edilmesi gerektiğini hatırlattı.

UNUTTURMAYA DAYALI OLARAK OYNANAN LADES CAİZ MİDİR? 

Lades oyununun caiz olup olmadığı yönündeki bir soruyu da değerlendiren Kurul, "Taraflardan bir kimsenin kazanıp diğerinin kaybetmesi esasına dayalı bütün şans oyunları kumar kapsamında değerlendirilip haram kılınmıştır. Zira bir taraf karşılıksız olarak kaybederken, diğer taraf da hak etmeden kazanmaktadır. Bu özellikleri taşıyan lades oyunu da bir tür kumar niteliğindedir. Kumar niteliğindeki uygulamalara çeşitli isimler verilmesi, yasaklık hükmünü değiştirmez. Bu sebeple kaybedenin kazanana bir şey vermesi şartı ile lades oyunu oynamak caiz değildir. Böyle değil de sadece eğlence maksadı ile oynanmasında ise bir sakınca yoktur." açıklamasında bulundu.

Makyaj yaparken bir daha düşünün

ABD’deki Washington Üniversitesi biliminsanları, oje, ruj ve yüz kremlerinde bulunan bazı kimyasalların, kadınların normalden 4 yıl erken menopoza girmesine neden olabileceğini ortaya çıkardı.

Menopoza girme yaşını erkene çeken 15 kimyasal tespit ettiklerini belirten araştırmacılar, bu maddeler arasında bir çok plastik üründe, parfümde, ojede ve rujda kullanılan ftalat isimli kimyasalın da bulunduğunu açıkladı.

Araştırma kapsamında, 31 bin 575 kadının kanlarını 111 farklı kimyasal için test eden uzmanlar kanlarında bazı kimyasalların yüksek oranda bulunduğu tespit edilen kadınların diğer hemcinslerinden 2 ila 4 yıl daha erken menopoza girdiğini gördüklerini söyledi.

Araştırma PLOS ONE isimli akademik dergide yayınlandı.

29 Ocak 2015 Perşembe

Evcil hayvanlara özenen çocuklar

Çocuklarla hayvan dostlarımız bir araya gelince şüphesiz çok tatlı manzaralar ortaya çıkıyor.














O şimdi bambaşka biri

187 kilo olan 19 yaşındaki Kaitlyn Smith isimli genç kız bu halinden kurtulmanın yollarını aradı ve sonunda hedefine ulaştı...

Şimdilerde neredeyse yarı yarıya kilo kaybeden genç kızın değişimi herkesi şaşırtıyor...


Ameliyat olmadan sağlık koçu yardımıyla  sadece doğru beslenme, egzersizle kilo kaybeden genç kızın şimdi tek sorunu sarkan vücudu...


Vücudunu yeniden toplatmak isteyen genç kızın hikayesini öğrenen bir doktor bunu ücretsiz yapabileceğini söyledi...

Şimdilerde kendini çok iyi hissettiğini söyleyen Kaitlyn Smith, kendini tekrar sevmeyi öğrendiğini dile getirdi.







Efsanevi şişman model; Tess

Büyük beden mankeni Tess Holliday, standartların oldukça dışındaki boyu ve kilosu ile önemli bir modellik ajansıyla kontrat imzalayan ilk manken oldu.


Los Angeles doğumlu olan Holliday, model olmak için fazlasıyla kilolu ve kısa boylu olduğunu düşünüyordu. Bugün ise Vogue İtalya için çekimler yapıyor, binlerce moda markasıyla birlikte çalışıyor.

29 yaşındaki model ‘bu dönem benim için bir kilometre taşı’ diyor. İngiltere’de bulunan MILK model ajansıyla kontrat imzalayan Holliday, böylece modellik tarihinde de bir rekor kırmış oldu.

‘Curves’ (Kıvrımlar) adında bir koleksiyonu sunması planlanan Holliday, sosyal medya üzerinden de ‘Güzellik Standardınızı Sallayın’ konulu bir kampanya başlattı ve büyük destek gördü.

Eski adı Tess Munster olan ve 52 beden ve 1.72 boyuyla standartların oldukça dışında olan modelin Instagram’da 352 bin, Twitter’da ise 22 bine yakın takipçisi var.

Holliday’i Nylon Magazine, Marie Claire, Vogue, Cosmopolitan, People gibi pek çok ünlü dergi sayfalarına taşıdı.



28 Ocak 2015 Çarşamba

Kendisiyle evlendi!

Yalnızlıktan bıkan bir kadın, 40. yaş gününde kendi kendisiyle evlendi.


Evlenmek kolay bir şey değil. Doğru insanı bulacaksın, inanacaksın, güveneceksin, bir ömür onunla geçireceksin… Bir sürü aşama var evlenme noktasına gelene kadar. Fakat Amerikalı bir kadın bu aşamaların hepsini ortadan kaldıracak bir çözüm bulmuş. Nasıl mı?

Huffington Post’un haberine göre, Yasmin Eleby adlı Amerikalı bir kadın, 40 yaşına geldiğinde hala evlenmemiş olursa ‘bir kişilik’ düğün yapacağına dair kendisine söz vermiş. Geçtiğimiz günlerde 40’ına basan kadın, işte bu sözünü yerine getirdi.

Yasmin Eleby, 3 Ocak 2015 tarihinde, Afro-Amerikan Kültürü Houston Müzesi’nde arkadaşları ve ailesiyle birlikte gerçekleştirdiği bir düğünle kendisiyle ‘ dünya evine’ girdi. Eleby, bir evlilik töreninde gerçekleştirilen bütün ritüelleri gerçekleştirdi. Nedimeleriyle fotoğraflar çektiren kadın, ‘karı-koca’ olma seremonisinde de vaiz olan kız kardeşinden yardım aldı. Bu özel gününde büyük bir mutluluk yaşadığını belirten Eleby, ailesinin yanında olmasından duyduğu sevinci dile getirdi. Seyahat etmeyi çok seven kadının balayı programında ise, bu yıl Dubai’de gerçekleştirilecek olan jazz festivali, Laos ve Kamboçya var.

Bu enteresan eylemiyle herkesi şaşırtan kadın, Facebook sayfasından da şöyle bir mesaj yayınladı:
“Bu törenin bu kadar anlamlı ve dokunaklı olabileceğini düşünememiştim. Benim için sadece bir hayaldi, gerçekleşebileceğine ihtimal bile vermiyordum. Kanatlarınızı açın ve uçun! Çok yaşlı değilsiniz ve yeni şeyler denemek için, yeni beceriler öğrenmek için, heyecan verici yerler görmek için geç kalmış sayılmazsınız. Korkmayın ve risk alın! Ben ailem ve arkadaşlarımdan şunu öğrendim: Onların kapısını her zaman size açık. Siz yeni keşiflerden dönmeye karar verdiğinizde onlar her zaman sizin yanınızda. 40. Yaş günümü kutlarken yoğun programlarına rağmen bana zaman ayırıp yanımda olan herkese bir kez daha teşekkür ediyorum.”

Yalnızlığın, yollarına pusu kurmuş beklediği kadına kendisiyle bir ömür mutluluklar diliyoruz. Bir yastıkta kocasın. Muhtemelen de öyle olur zaten… Çeviri: Fırat Gürsoy / Radikal


İşte Türkiye'nin yeni nüfusu

Türkiye'nin nüfusu 2014 sonunda 77 milyon 695 bin 904 kişi oldu. Türkiye’de ikamet eden nüfus 2014 yılında, bir önceki yıla göre 1 milyon 28 bin 40 kişi arttı.


Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre, erkek nüfusun oranı 38 milyon 984 bin 302 kişi ile yüzde 50.2 ve kadın nüfusun oranı ise 38 milyon 711 bin 602 kişi ile yüzde 49.8 olarak gerçekleşti.

Orhan Veli’nin kayıp şiiri gün yüzüne çıktı

Orhan Veli’nin “Bütün Şiirleri” dahil hiçbir kitabında yer verilmeyen “Ölümüm” adlı şiiri, Köprü adlı sanat gazetesinde yayımlanışından tam 60 yıl sonra, Varlık’ın ocak sayısında okurla buluştu.

Aylık edebiyat dergisi Varlık'ın ocak sayısında okuru bir hazine bekliyor. Efdal Sevinçli, Varlık'taki “Edebiyatımızda saklanan belgeler, bilgiler” köşesindeOrhan Veli Kanık'ın hiçbir kitabında yer verilmeyen “Ölümüm” adlı şiirini paylaşıyor bizlerle.

ÖLÜMÜM
O sabah alnımda iki ter damlası konuşacak Yorgun olarak öldüğüme dair
Benim Yeni Sabah’ı bir başkasına verecek gazeteci
Yusuf İskele kahvesinde çayım soğuyacak
İlk vapur yolcuları arasında olmadığımın farkında bile olmıyacaklar
Lâz müezzin hakkımda salâ verecek İmam bildiğini okuyacak
Bozuk düzen makamından
Hiç Çamlıca kuşbaşı kar yağarken ölünür mü diyen
Yarıdan fazlası abdestsiz cemaatim olacak
Ve hepsi de İyi biliriz diye yalan söyliyecekler
Ertesi sabah Cumhuriyet’te sülâlem sayılacak Müessif bir irtihal denmiyecek
Ve nihayet Başı boş hayatım gibi
Başı boş mezarım da taşsız kalacak.

Okuduğunuz bu şiir Orhan Veli Kanık’ın ölümünden sekiz yıl sonra, sanat gazetesi Köprü’nün, 1 Aralık 1958 tarihli beşinci sayısının ikinci sayfasında, Tarık Erman’ın, “Ölenler – Kalanlar” başlıklı yazısının çerçevesi içinde, “Orhan Veli’nin ölüm yıldönümü dolayısiyle şimdiye kadar hiçbir yerde yayımlanmamış bir şiirini sunuyoruz” başlığıyla çıkmış. Söz konusu şiir, Orhan Veli’nin Yapı Kredi Yayınları’nca yayımlanan Bütün Şiirleri’nin (Ocak, 2014, 35. Basım) yayına hazırlanış düzeni içinde, “Kitaplarına Girmeyen Son Şiirleri” başlığı altında toplanan şiirleri içinde de yok.

27 Ocak 2015 Salı

2 aylıkken yüzme öğreniyorlar

Bursa'da 2- 13 ay arasındaki bebeklere yönelik yüzme kursu açıldı. Kurs kapsamında, suya alışan bebeklerin aynı zamanda su içindeki nefes kontrolü de sağlanıyor.


Bursa'nın merkez Nilüfer İlçesi'nde 4 ay önce açılan 'Baby Sensory' ve 'Aquababies Bursa' adlı kuruluşlarda 2 ile 13 ay arasındaki bebeklere, 5 duyunun gelişiminin yanı sıra yüzme dersi de veriliyor. Kurs eğitmeni Sena Göçen, bebeklere yüzme derslerinin 2 aydan başlayıp, 5 yaşa kadar yapıldığını söyledi. Verdikleri eğitim ile bebeklerin su güvenliğini arttırıp su altında nefes tutmalarının sağlandığını kaydeden Göçen şöyle dedi:

"Bebek yüzmesi eğitimlerimiz var. Bu branşımız da diğerleri gibi kesinlikle verimli oluyor. Proğramlarımız 3 kurdan oluşuyor. Veliler birinci kuru bitirmeden kayıtlarını yaptırıyorlar. Bebeklerinin sudaki tepkilerini görüyorlar. Bebekler ne kadar küçük olursa o kadar daha çabuk alışıyor. O yüzden en erken dönemde başlamak diğer eğitimlerde de çok etkili."

BEBEĞİN KONUŞMA SÜRECİ DE HIZLANIYOR

Anneler için ilk 1 yıllık dönemin zorluğuna da işaret eden Göçen, annelerin bu süreçte karşılaşabilecekleri zorluklara da yardımcı olduklarını kaydetti. Eğitime katılan bebekler ile anneler arasında işaret dili oluştuğuna da dikkat çeken Göçen, böylece bebeğin konuşma sürecinin de hızlandığını kaydetti.

En fazla 4 bebekten oluşan 5 haftalık yüzme eğitiminin fiyatı 480 TL olarak belirlendi.